Türkiye’de son günlerde çok ciddi gelişmeler yaşanmaktadır. Bunlardan en önemlisi önceki gün gerçekleşti. 34 PKK mensubu Habur’dan sınırı geçerek güvenlik birimlerine teslim oldu. Bu gelişmelerin çeşitli boyutları vardır. Fakat en önemli boyutu şudur: “Artık Türkiye terör konusunda önemli bir dönemece girmiştir”. Bu dönemecin yönü Türkiye’nin normalleşmesi istikametindedir. Bu normalleşme kapsamda yapılması gereken bir dizi iş vardır. Ben burada bunların dökümünü yapmayacağım. Fakat bu amaca yönelik yapılması gereken en temel işin “Anayasal” alana ilişkin olduğu kanaatindeyim. Çünkü 1982 Anayasası var olduğu müddetçe Türkiye’nin normalleşebilmesi pek mümkün görülmemektedir.
SİVİL ANAYASA İNİSİYATİFİ
İşte Türkiye’nin normalleşmesine katkı sağlayacak Anayasal alana ilişkin çözüm önerileri sunabilmek amacıyla, bu amaca yönelik bir hareketin fitilini ateşleme kabilinden 10-11 Ekim 2009 günü Ankara’da 70 kişilik bir çağrıcılar topluluğunun çağrısı üzerine “Sivil ve Demokratik Bir Anayasa İçin Kolektif Oluşturabilmek” konu başlıklı bir sempozyum yapıldı. Katılımcılar, mevcut Anayasanın Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap vermemekte olduğu konusunda fikir birliği etmiş bazı akademik camiaya mensup kişiler ile bazı siyasiler ve sivil toplum örgütlerine mensup kişilerden teşekkül etmekte idi.
Bu konferans aslında bir hareketin ilk eşiğini teşkil etmektedir. Bu hareketin amacını kısaca şu şekilde özetleyebilmek mümkündür. Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap vermemesi bir yana baştan sona sorunlarla dolu 1982 Anayasası yerine köklü bir değişimi beraberinde getirecek sivil demokratik bir anayasa yapımına zaruret derecesinde ihtiyaç vardır. Demokratik sivil bir anayasa yapabilmek için toplumsal dinamikleri harekete geçirmek, bu yönde ciddi ve kolektif bir çaba ortaya koyarak güç birliği yapmak gerekir. Bu sivil inisiyatif hareketiyle, uzun metrajlı bir süreç içerisinde geniş bir katılım sağlanarak, toplumsal kaygı ve beklentileri karşılayabilecek bir açılım dinamiğinin yakalanması amaçlanmaktadır.
ANAYASAYI KİM YAPAR?
Demokratik sivil bir Anayasa yapım süreci sadece parlamentoda temsil edilen partilerin uzlaşmasından ibaret değildir; bu yönde toplumsal mutabakata ulaşılmasının sağlanması da gerekir. Toplumsal ihtiyaçlara cevap verebilecek nitelikte bir toplumsal sözleşme ihtiyacının karşılanması salt teknik hukuki bir sorun olarak görülemez. Bu Anayasanın başarılı bir şekilde yapılabilmesi için Anayasa yapımına ilişkin tartışmaların, siyasi zeminlerden önce sivil toplum zeminlerinde yapılması gerekmektedir. Bütün bunlar çok iddialı amaçlardır. Gerçekleşmesi, hem sabır gerektirir, hem de bazı zorluklar göğüslenerek sert duvarların yıkılmasına bağlı bulunmaktadır.
Çünkü günümüze kadar yaşanan çeşitli uygulamalar ve kamplaşmalar neticesinde toplumun farklı kesimlerinde birbirlerine karşı hem -bazıları paranoyaya varan düzeyde- korkular mevcut, hem de ciddi ön yargılar söz konusudur. Bir diğer handikap da büyük oranda diyalogsuzluk, paylaşım, empati eksikliği ve kendine demokrat olmanın bir neticesi olarak örgütlü çevrelerde herkesin büyük oranda kendine dokunan alanlarda hassasiyet gösterip, farklı kesimlerin acılarını paylaşmama yönündeki alışkanlıkların olmasıdır. Belki bu katı duvarlar, az-çok bazı asgari müşterekler çerçevesinde buluşabilenler için aşılabilir ise de, bunun geniş kesimleri kapsayacak boyuta erişebilmesi ciddi manada zordur. Bu hareketle bu amaçlar ne oranda tahakkuk eder ileride görülecektir.
İNİSİYATİFİN EKSİKLİKLERİ
Bu sempozyumda bazı müşterek noktalara ulaşıldığı görülmektedir. Bunun başında Türkiye’de yaşanan anayasal sorunların bir anayasa değişikliği ile aşılamayacağı, yeniden bir başlangıç anlamına gelen yeni bir Anayasanın yapılması gerektiğidir. Bu Anayasanın da sivil ve demokratik bir anayasa olması gerektiği belirtilmiştir. Katılımcıların büyük ekseriyetinin müşterek kanaati şu yönde tezahür etmiştir: “1982 Anayasası sorunlu olmanın da ötesinde tamamen gayrı meşru bir metindir”.
Katılımcıların kimliğine bakınca bir defa bu platformda ret cephesinden hiçbir kimse mevcut değildi. Bu hareketin yeni sivil ve demokratik bir Anayasa yapma hareketi olması sebebiyle bu tercih belki ilk bakışta isabetli gibi görünebilir. Fakat en azından bu ilk eşikte farklı görüşler ve sesler de yer alabilirdi. Diğer yandan katılımcılar yönünden kapsayıcılık sorunun da mevcut olduğu görülmektedir. Belki de en zayıf temsil AK Parti cenahında idi. Gerçi iki milletvekili katılmıştı ama birisi demokratik açılım üzerinde polemikler yaptı, diğeri de konuşma lütfunda bile bulunmadı.
Bu, AK Parti’nin bir politikası olarak henüz daha yeni Anayasa yapımı konularını tartışmaya hazır olmadığı anlamına gelebilir. Nitekim AK Parti, kısa vadede yasama dokunulmazlığı konusunda, orta vadede de daha kapsamlı bir Anayasa değişikliği yapmayı, uzun vadede ise yeni bir Anayasa yapmayı planladığını kamuoyuna açıklamıştı. AK Parti’nin iştahsızlığında bu durumun etkili olduğu söylenebilir. AK Parti gerçekten yeni bir Anayasa yapımına ihtiyaç duymakta ise bunu oldu bittiye getirmeksizin artık ucundan kıyısından bu yöndeki çalışmalara başlaması gerekmektedir. Bu hareketin kat ettiği mesafe ilerde çoğu kesimlerin hazırlıksız yakalanmasına sebep olabilir.
AK PARTİ’NİN ANAYASA SINAVI
AK Parti’nin mutlaka bu harekete katılması şart olmayabilir. Fakat yakın bir gelecekte yeni bir Anayasa yapımı söz konusu olacaksa, kendi rotasını kendisi çizerek bir çalışma yürütmek istiyorsa, onların da kendi toplumsal dinamikleri ile bir bütünlük içerisinde kendi sürecini başlatmasında fayda vardır.
Bu hareketin, AK Parti tarafından yaklaşık iki yıl önce “Bilim Kurulu”na hazırlatıp kendisinin de bir süre üzerinde çalıştığı yeni sivil demokratik Anayasa yapım projesini çeşitli kesimlerden gelen yoğun ve yaygın tepkiler üzerine geri çekmesinden sonra gerçekleştirilen belki de en ciddi çaba olduğu söylenebilir. Burada görüldü ki, AK Parti kendi projesini çektikten sonra çeşitli kesimler yeni Anayasa yapımı konusu üzerinde pek boş durmamışlar.
Burada bir hususa daha vurgu yapmak istiyorum. Gelenler her ne kadar hazırlıklı imiş gibi görünseler de, esas itibariyle niçin yeni ve de sivil demokratik Anayasa yapımına ihtiyaç bulunduğunun kapsamlı bir envanterinin çıkarılmadığı görülmektedir. Her bir kesim, kendi camiasına dokunan yönleri öne çıkardığı gibi, çoğu sorunlu alanların dokunduğu kesimlerin burada temsil olunamaması sebebiyle, genellikle bu kesimlerin ilgi duymadıkları sorunlar pek dillendirilmiştir. Bu bir eksikliktir, başarı için giderilmesinde fayda vardır.
HERKESİN SORUNU SAHİPLENİLSİN
Katılacağını beyan eden ve programda yer alan siyasi partiler ile sivil toplum örgütlerinin bir kısmı konferansa katılmamıştır. Bu da katılım konusundaki ciddiyet sorununu ortaya koymaktadır. Genellikle konferansa etkin bir şekilde katılanların, Kürt, Alevi ve cinsiyet temelli sorunlara yoğunlaşan kesimler olduğu; sayıca çok gibi görülmekle birlikte, toplumsal zeminde temsiliyet itibariyle çok fazla kapsayıcı bir tabana sahip olmadıkları söylenebilir.. Bu da muhtemelen başarı şansını kısmen de olsa olumsuz yönde etkileyebilir.
Bu hareketin başarılı olması en azında müşterek çalışabileceği bütün kesimleri kapsar hale gelmesine bağlı bulunmaktadır. Diğer yandan konferansta da görüldü üzere söylemlerin bir kısmı çok sert ve de tavizsiz bir nitelik arz etmektedir. Belki bu ilk toplantı heyecanı ile bunlar söylenmiş olabilir. Ama ileride bu üslubun yumuşaması gerekmektedir. “Hak verilmez alınır, verilmezse söke söke alınır” üslubu sergilenmektedir. Zaten bu Anayasada mağdur olmayan çok az bir kesim vardır. Anayasal sistemden mağdur olan bütün kesimlerle asgari müştereklerde buluşabilmenin yolu daha ılımlı bir söylem geliştirmekten geçmektedir. Elbette öyle hak ihlalleri vardır ki, bunların mutlaka giderilmesi gerekmektedir. Ama bu tartışmalar ilk önce toplumsal zeminde yapılacaksa daha sevecen, yapıcı, ılımlı, diyaloga açık olmasında fayda vardır. Aksine bir tutumun maksimum verimi düşürebileceği kanaatindeyim.
NASIL BAŞARILI OLUR?
Bu hareketin başarısı, diğer kesimlerin de sürece dâhil olarak kendi çalışmalarını yapmalarına bağlı bulunmaktadır. Çünkü sadece bir cenahta yürütülecek tartışmalar, bir müddet sonra “kendin çal kendin oyna” figürüne dönüşebilecektir. Bu vesileyle, önce diğer kesimlerin de en azından önce kendi tabanları ile daha sonra da ileri aşamalarda konuyu tartışmaya başlamaları gerekmektedir.
Burada çoğunluk kesim yöntem üzerinde de mutabık değildir. Katılımcıların bir kısmı yeni Anayasa yapımı için bir kurucu meclisin oluşturulmasını zorunlu görürken, bir kısmı da tali kurucu iktidarın (Mevcut TBMM) bunu başarabileceğini söylemektedir. Burada yöntem konusunda da bir mutabakatın sağlanması gerekmektedir.
ANAYASA TOPLUMSAL MUTABAKATA DAYANMALIDIR
Umarım bütün bu temenniler başarılı bir şekilde gerçekleşir, Türkiye şimdiye kadar hiç gerçekleştirilemeyen barış ve sulh içinde bir arada yaşamayı mümkün kılan demokratik sivil Anayasayı yapmayı başarır. Türkiye’nin geleceği buna bağlı bulunmaktadır. Bunun yolu da önce kurumlar arası ittifaktan değil, önce toplumsal mutabakattan geçer.
Unutmayalım ki toplumsal sözleşmeci bir anayasanın yapılmasında sözleşmeci taraflar, kurumlar, ya da toplum/halk ile kurumlar değil, toplumsal kesimlerdir. Toplumsal kesimler düzeyinde sağlanacak bir mutabakat ile yapılacak bir Anayasaya kurumların söyleyebileceği bir söz yoktur. Çünkü demokratik bir memlekette devleti yeniden kuran bir Anayasayı yapma konusunda yetkili olan asıl asli kurucu iktidar halktır. Diğer iktidarların, asli kurucu iktidarın söz söylediği yerde bu sözleri kabul etmekten başka bir seçeneği bulunmamaktadır.
YeniŞafak, 21.10.2009