Bir garip ölmüş diyeler
üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin
Yunus Emre
Korkarım unutulacak, ne zaman Türkiye’de “ünlü” bir kimsenin başına bir şey gelse ya da aynı günlerde sıradan bir kimse bir felaket ile karşılaşsa oluşan tepkilere bakar ve Yunus Emre’nin yukarıdaki dörtlüğünü mırıldanırım. 15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimine canları pahasına karşı koyanların da unutulup gideceğini düşünüyorum. Böyle düşünmeme neden olan iki temel faktör var bunlara değinmeye çalışacağım. Ayrıca demokrasi kahramanlarının unutulmaması için neler yapılması lazım geldiğine ilişkin önerilerim olacak.
Birinci faktör: Türkiye’de kültürel iktidar sol, sosyalistlerin elindedir. Onların düşünce inancına uygun kişilerin yaşadığı olaylar ulusal yasa dönüştürülür. Geçmişten başlarsak; Deniz Gezmiş ve arkadaşları için, kaç anıt, kaç şarkı şiir, roman hikâye, sayısız yazı destan yapıldığını hepimiz biliyoruz. Bir cinayet zanlısı Yılmaz Güney’in topluma nasıl sunulduğunu kaç gencin odasının duvarında Güney posterinin asılı olduğunu biliyoruz. Yakın tarihte Gezi Parkı olaylarında hayatını kaybeden (kaza, polis müdahalesi vb. nedenler ) Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmazların nasıl birer ikon haline getirildiğine hepimiz şahit olduk. 15 Temmuz darbe girişimi sırasında hiç hesapta yokken çeliğin, kurşunun, tankın karşısına dikilen insanlar solcuların kutsadığı insanlardan değildi. Adlarını kimse bilmiyordu. Gün boyu fecabook’dan, twitter’dan mesaj yazıp günlerini geçirmiyorlardı Çeşme’de Bodrum’da yazlıktan fotoğraf yayınlayıp “memleketi kurtarmıyorlardı”. Ama o gece özgürlüğümüzü, geleceğimizi onlar kurtardı. İnternette bir tarama yapmadan ölen, yaralanan 10 kahramanın ismini sayabilecek çok az insan vardır. Bu adsız kahramanların pek çoğunun afilli bir fotoğrafı bile yoktu sosyal medyada dolaşan. Kahramanlar kültürel hayatın tekelini elinde tutanların ilgisine matuf insanlardan değillerdi. Bu nedenle, demokrasi kahramanlarını hatırlatacak, film, şarkı, ağıt, destan, cilt cilt kitaplar olmayacaktır. Batı dünyasının bu olağanüstü “demokrasi ve özgürlük zaferi”ni görmemezlikten gelmesinin bir nedeni de kahramanların kimliğiyle ilgilidir. Onların makbul gördükleri bireylerin o gün yapılanların binde birini yapmış olsalar tavırları çok farklı olurdu.
İkinci faktör: Çarpık yakın tarih pedagojisi. Okullarımızda tarih adı altında, Cumhuriyetin kuruluş yılları, çarpıtılarak, tek yanlı abartılı bir olumlu atmosfer ile anlatılmaktadır. Geriye kalan neredeyse bir asırlık tarihî olaylar ders kitaplarında yoktur. Bu dönemleri tıpkı kültür hayatında olduğu gibi, sol düşüncenin hâkim kalemleri anlatmakta yazıp çizmektedir. Bu nedenle pek çok, demokrasi ve özgürlük kahramanı, genç kuşaklarca ya öğrenilmemekte ya da yanlış, çarpıtılmış bilgilerle tanıtılmaktadır. Fethi Bey, Cavit Bey, Adnan Menderes, Zorlu, Polatkan ve daha niceleri unutulmuş unutturulmuştur. Aynı dönem sol, sosyalist ideoloji yanlıları ise küçük büyük herkese öğretilmiştir. Bu çerçeveden bakınca doğru düzgün bir yakın tarih dersinin olmaması, 15 Temmuz 2016 tarihî zaferinin üzerinden birkaç yıl geçince unutulacağını, bize geleceğimizi hediye eden adsız kahramanların hatırlanmama tehlikesi ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
Ne Yapmak Gerekir?
Olayın hemen akabinde devlet yetkilileri, hükümet ve bazı belediyeler, demokrasi ve özgürlük kahramanlarını ve bu olağanüstü zaferin tarihini (15 Temmuz) yollara, köprülere, kamu binalarına isimlerini vererek yaşatma adımları attılar atıyorlar… Şüphesiz bunlar çok olumlu adımlar ama yeterli değil. Kahramanların esas yaşadığı alan toplum hafızasıdır, onları burada içimizde toplumun kalbinde yaşatmalıyız. Öncelikle bu olayı ve kahramanları en öz biçimde anlatan iki isim bulmalıyız. “15 Temmuz Özgürlük Günü, Özgürlük ve Demokrasi Kahramanları” gibi. Bu tek tek isimleri yaşatmaktan daha isabetli gibi görünüyor. Kahramanların isimleri (sadece soyadı da olabilir) meydan, park, ana bulvar vb. yerlere verilmelidir. Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere anıtlar yapılmalıdır. Çok gecikmiş olan demokrasi müzesi hemen hayata geçirilmelidir. Sanat dünyası, medya ile işbirliği ile bu tarihî olayı, kahramanları anlatan film, şarkı, destan, şiirler, belgeseller yapılmalıdır. Eli kalem tutanlar kitaplar, makaleler, araştırmalar yayınlamalıdır. Ortaokul ve lisede tarih dersi müfredatı baştan aşağı değişmelidir. Bütün bunları yaparken darbeyi içkisini yudumlayarak tatilde izleyen solcu devrimcilerin durumu da gelecek kuşaklara anlatılmalıdır. İlerde rol çalmaya kalkacaklarını tahmin etmek zor değil.
Umarım, Yunus Emre’nin dörtlüğünü bir daha hatırlamam, umarım bu gördüğüm son zorba darbe girişimi olur. Umarım çocuklarımıza, torunlarımıza yaşadığımız özgürlüğü borçlu olduğumuz kahramanları hakkıyla anlatma fırsatımız olur.