DEMOKRASI konuşan bir rejimdir. Konuşmayı kesmişse hastalanmış demektir. Temsili demokrasilerin ortaya çıktığı ve dünyaya yaygınlaştığı son iki yüz yıl içinde demokratik rejimlerin hem sayısı arttı hem de nitelikleri farklılaştı. Fakat rejimin müzakere uzlaşma ve diyaloğa açıklığı hep varlığını korudu.
Devlet ciddiyetini susmakta, tartışmamakta, gizlilikte, tek yanlı iradi kararlarda gören yaklaşımlar ise demokratik olmayan devletlerin özellikleri arasında yer aldı. Demokratik rejimlerde devletin karar alma sistemi müzakereler, akıl yürütmeler, kamusal alan tartışmaları ile kuruldu.
Muhalif olan siyasi parti ve sivil toplum örgütlerinin kendilerini serbestçe ifade ederek, lobi yaparak karar alma mekanizmalarına etki edebilmesi sadece demokratik rejimlerin bir özelliği olageldi.
Muhalefetin zaman içinde güç kazanarak iktidarı barışçıl yollardan, söz ile ikna ile değiştirebildiği tek rejim türü olarak kaldı demokrasiler. Tüm sorunlarına rağmen demokrasileri vazgeçilmez kılan, modern anayasal sistemlerin temel bir unsuru yapan işte bu yönü oldu.
Anayasal demokrasiler çağımızın en sorunsuz siyasi rejimleri. Mükemmel değiller, onların da baş etmek zorunda oldukları sorunlar ve engeller var. Ama ekonomik, sosyal, siyasi gelişmişlik düzeylerine bakıldığında; barış, huzur ve istikrar sağlama kapasiteleri göz önüne alındığında anayasal demokrasiler dışında kalan rejimlerin adı bile anılmıyor.
Hükümetin muhalefet ile görüşerek yeni anayasa çalışmalarına tekrar başlanılması için girişimde bulunması demokrasinin konuşarak çözüme ulaşma özelliğini öne çıkartan önemli bir girişim. Yeni anayasa çalışmalarında her türlü görüş ve önerinin tartışılabilmesi ve bir toplumsal uzlaşının oluşabilmesi bu girişim kadar ileriki aşamalarına geçilmesi de demokratik ilkelere bağlılığı gerektiriyor.
Demokratik rejimlerin bir önemli özelliği olan şiddet dışında kalmak, şiddeti reddetmek bu rejimlerin tüm sorunları barışçıl bir tarzda ele alıp çözümler geliştirilmesini mümkün kılıyor. Demokrasilerde ifade özgürlüğü en az sınırlanan özgürlük alanı.
En önemli sınırı ise şiddeti savunmak ya da desteklemek noktasında ortaya çıkıyor.
Demokratik rejim ile şiddet birbirine düşman iki kavram oldu hep. İster sivil şiddet olsun isterse devlet şiddeti demokrasiyi yıkan, tahrip eden, sekteye uğratan unsurlar.
Tarihimizde ister darbeler ya da ara rejimler şeklinde devlet içindeki yapılardan kaynaklanan şiddet, isterse 1970’lerin sonlarında tanık olduğumuz sivil toplum çatışmaları ile şekillenen sokak şiddeti olsun ya demokrasinin kesintiye uğramasıyla ya da ağır darbeler almasıyla sonuçlandı.
Bu nedenle demokrasilerde sadece devletin değil siyasi partilerin, derneklerin, her türlü sosyal ve siyasi örgütlenmenin barışçıl yollardan kendini ifade etmesi esastır. Bu barışçıl yöntemlerin toplum çapında uygulanması gerçek bir müzakere ortamının oluşması bakımından elzemdir.
Sorunların demokratik kanallarla giderilmeye çalışılması hem iktidarın hem de muhalefetin, hem sivil toplum kuruluşlarının hem de vatandaşların barışçıl yöntemlerden uzaklaşmamasına bağlıdır.
Bu noktada HDP’nin de üzerine büyük bir görev düşüyor. Eğer diyalog temelli bir yaklaşım isteniyorsa her türlü şiddetin reddedildiği bir tutumun da açık bir şekilde ortaya konması gerekir.
Yeni anayasa çalışmaların tekrar başladığı şu günlerde hükümetin HDP ile görüşmesini iptal etmesi de açılabilecek bir diyalog penceresini kapamış gözüküyor.
Unutmamak gerekir ki, somut sonuçlara ulaşılmasa da demokratik usuller aktörleri daha mantıklı düşünmeye sevk eder. Maliyeti ve siyasi riski ise alternatiflerine göre kıyaslanmayacak ölçüde düşüktür.
Yeni Yüzyıl, 05.01.2016
http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/demokrasi-soz-ve-siddet-794