“Anayasalara değişmez maddeler koymak, ölülerin dirilere hükmetmesidir” der Thomas Paine.
“Değişmez” hükümler koymak, en iyimser yaklaşımla, yanılmazlık taslamaktır. “Ben tüm zamanlar için geçerli ideal sosyo-politik formülü buldum” demektir.
Belki kendinize duyduğunuz abartılı güvenden olabilir; sizden sonraki kuşakların sizin kadar akıllı, basiretli veya ahlaklı olmayacağını zannettiğinizden.
Belki dünyanın nasıl bir hızla döndüğünü algılayamadığınızdan.
Belki de değişimi gördüğünüz ve ondan korktuğunuz için olabilir; bugün size güzel ve yararlı gelen kuralları dondurup, gelecek kuşakları da onlardan istifade ettirmeye çalışıyorsunuzdur.
Tıpkı televizyonun anteniyle oynarken iyi bir görüntü yakalayan ve onu sabitlemeye çalışan insanın yaptığı gibi.
Ülkeyi, toplumu, bugün ve gelecekte yönetecek olan kurallara ilişkin sihirli formülün ne olduğunu bulduğunu düşünen ve onu sabitleştirmeye çalışan insanın tutumudur, tüm zamanlar için geçerli olsun diye değişmez yasalar yapmaya çalışmak.
İyimser bir okumayla, bunu yapanın değişimin anlamını kavrayamayan sığ görüşlü ve ufku dar olduğu sonucuna varabilirsiniz.
Bazen sahiden de öyle olabilir.
Ama “değişmez hükümleri” savunan bir sınıf veya zümre ise, bunu sadece değişimin doğasını anlayamamakla açıklayamayız.
Çünkü anayasal kurallar, bir toplumsal ilişkinin yansımasıdır; o toplumdaki sosyal ve kültürel atmosferin, ondan bağımsız olmayan sınıf ve statü ayrımlarının ve egemenlik ilişkilerinin bir ifadesi.
Değişmez Hükümlerin Ekonomi Politiği
Genellikle o kurallar üzerinden korunmaya çalışılan, bir şekilde ele geçirilmiş olan ayrıcalıklar düzenidir.
Bu tür değişmez kurallar, demokrasiye rağmen bir zamanlar kazanılmış üstünlükleri, ekonomik ve sınıfsal pozisyon ve imtiyazları korumak için de kullanılır.
Hatta şöyle demek daha doğrudur, esas olarak onun için kullanılır.
Türkiye’de de değişmez maddelerle ilgili asıl kavga, “bayrağın şekli” veya “başkentin yeri” ile ilgili değil. Asıl kavga, değişmez maddelerin “resmi ideoloji” ile ilgili kısmı üzerinde yaşanıyor.
Atatürkçülük veya Kemalizm, ayrıcalıklı zümrenin çıkarlarını korumanın ve sürdürmenin ideolojisidir; esas olarak sosyal piramidin üst-orta ve üst tarafı tarafından sahiplenilir ve değiştirilmesi teklif dahi edilsin istenmez.
Ama gün gelir, o toplum kendi anayasasını yapmak ister.
Eski statükonun içinden konuşanlar, eski güçler dengesini yansıtan “değişmez” hükümleri korumak ister; yeni gelişen sosyal güçler de değiştirmek.
Kısacası ufuksuzluk meselesi değildir sadece: Eli iyi gelenler kâğıtların yeniden dağıtılmasını istemez.
Yani değişmez hükümlerin de bir ekonomi politiği vardır. Ve bu göz ardı edildiğinde anayasa da, değişmez hükümler de, hukuk da anlaşılmaz.
“Şu hükümleri değiştiremezsiniz” demenin makul bir tarafı yok. Bu mantıklı da değil, ahlaki de.
Değişim sürecini gerilimli hale getirmekten, hayatı herkes için zorlaştırmaktan başka bir işe yaramaz bu hükümler.
Değişimi de engelleyemez.
Yeni Yüzyıl, 07.01.2016
http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/degistirilemez-hukumler-neyi-korur-817