Geçen yazıda belirttiğim gibi, sadece eksik ve aksak yönlerine vurgu yaparak anayasa değişikliğine karşı çıkmak siyasi partiler için de aydınlar için de dürüst bir yol değildir. Onun içindir ki, eğer statükonun olduğu gibi devamından yana değilsek, yapmamız gereken, karalamak yerine bu girişimi yapıcı eleştirilerle desteklemektir.
Yine de şunu söylemek zorundayım: Hükümetin anayasa değişikliği paketinin yine kendisinin yürütmekte olduğu “Demokratik Açılım”la bağlantısının kurulmamış olmasını anlamak zor. Öyle ya, “Demokratik Açılım” da bu hükümetin bir projesi olduğuna göre, hazır anayasayı değiştirmeye çalışırken, bu pakete gerek Kürt gerekse Alevi sorunlarının çözümünü kolaylaştıracak önerilerin dahil edilmemesi tuhaf değil mi?
Meselâ, vatandaşlık tanımını Türkçü imalardan arındıracak ve kültürel çeşitliliği tanıyacak birer maddeyi de bu pakete ekleyemezler miydi? Hiç değilse, Anayasa’nın 42. maddesinde yer alan ve okullarda çocuklara Türkçeden başka bir dilin okutulamayacağını ve öğretilemeyeceğini buyuran o çağdışı hüküm kaldıramaz mıydı?… Bunun gibi, hükümet, Alevilerin başlıca şikâyet konularından olan zorunlu din dersi hükmünü Anayasadan çıkarmayı, hatta Diyanet’i yeniden yapılandırmayı da akıl edebilirdi.
Sanıyorum, hükümet, muhalefetin “Cumhuriyetin değişmez nitelikleri”ni değiştirme teşebbüsü olarak görüp büyük direnç göstereceği bu gibi önerilerin anayasa değişikliğinin başarı şansını tehlikeye düşüreceğinden çekinmiştir. Oysa, CHP ve MHP’nin anayasa değişikliğine kategorik olarak karşı çıkacağı zaten baştan belli olduğuna göre, bu gibi öneriler hiç değilse BDP’nin ve Alevi kesiminin anayasa değişikliğine destek vermesini sağlayabilir ve böylece hükümet bu işte daha sağlam bir zeminde durabilirdi.
Mamafih, daha kötümser bir bakışla, hükümetin bu yönde bir iradesinin hiç olmadığı da düşünülebilir. Eğer öyleyse, hükümet Kürt sorununu esas olarak güvenlik sorunu olarak görüyor, Alevi meselesini de sadece “iyi niyet” gösterisi niteliğindeki jestler ve buna uygun bir retorikle bir çözüme kavuşturabileceğini düşünüyor demektir.
Pakette yer alan önerilere gelince, yer darlığı nedeniyle, bunlardan sadece birkaçını işaret edebileceğim. Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak atamalarda Cumhurbaşkanı’nın payına TBMM’ninkinden daha fazlasının düşmesi hem Avrupa standartlarına uygun düşmüyor, hem de bu cumhurbaşkanını gereksiz yere fazla güçlendiriyor. Üstelik Meclis’in yapacağı üç atama da kendisine yapılacak önerilere bağlı. Oysa, hem bu sayının artırılması hem de bunların çoğunu Meclis’in re’sen ataması gerekir. Keza Meclis’in yapacağı seçimde ikinci ve üçüncü turlarda üçte iki çoğunluk şartından vazgeçilmesi de yanlıştır. Keza, siyasi partilerin mali denetimini Anayasa Mahkemesi’nden alıp Sayıştay’a vermeyi düşünenlerin, Yüce Divan görevini de Yargıtay’a vermeleri beklenirdi. Bu arada, getirilmek istenen “anayasa şikâyeti”ni Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki haklarla sınırlamak bana makul gelmiyor.
Bundan başka, önerilen sistem halâ Anayasa Mahkemesi’nde uzmanlığı hakim kılabilecek gibi değil. Cumhurbaşkanının atayacağı üç öğretim üyesinin çoğunun hukukçu olması garanti olmadığı gibi, 19 üyenin sadece üçünün akademisyen olması da yetersizdir. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi’ne Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kökenli yargıç atanmasında da isabet yoktur. Yeri gelmişken, esasen Askeri Yargıtay’la birlikte bu mahkemeyi de kaldırmak, hatta savaş hali dışında askeri mahkemeleri tümüyle kaldırmak gerekirdi.
Öte yandan HSYK için öngörülen yeni yapı da dar bir zümrenin yargıyı vesayet altında tutmasına imkân veren mevcut sistemden daha iyi olmakla beraber, bu Kurula TBMM’nin üye seçmeyecek olması yanlıştır. Ayrıca, HSYK’ya zaten üst kademe yöneticileri arasından da atama yapılacağına göre, Bakanlık müsteşarının otomatik üye olması da isabetsizdir. Bu arada, Kurul’un Genel Sekreterini Bakana önermek yerine doğrudan doğruya seçmesi daha uygun olur. Nihayet, HSYK üyelerinin tekrar seçilebilmeleri Kurul içinde “yerleşik çıkarlar”ın oluşmasına zemin hazırlayabilir.
Son olarak, siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştırmak ve kapatmayı izleyen siyaset yasağının süresini azaltmak olumlu bir adım olmakla beraber, bu meselede en doğrusu parti kapatma kurumunu tümden kaldırmaktır.
Star, 27.03.2010