Askerlerin her şeyi daha iyi bildiği, her şeyi daha iyi yapacakları fikri askerlerin bir saplantısı değil, sivillerin sık sık dile getirdikleri bir düşüncedir. Mesela üniversite bilim adamlarının önemli bir kesimine göre, devlet yönetiminin cahil halkın seçtiği sivil politikacılara bırakılması asla doğru değildir. Bunlar gibi pek çok sivil, sivil politikacılara göre askerlerin daha yurtsever olduğuna ve ülkenin çıkarları için en isabetli kararları ancak onların verebileceklerine inanmaktadırlar.
Sivillerin Asker Hayranlığı
Kıymetli bilim adamımız Prof. Dr. Celal Şengör bu düşünceyi en güzel bir şekilde ifade ediyor: “Üniversitede kıymetli bilim adamları var ama bir sınıf olarak ele aldığın zaman üniversite üniversiteye benzemiyor. Ama bir sınıf olarak ele aldığınız zaman askerler Türkiye’nin en entelektüel kurumu. İlk büyük ressamlarımız, doktorlarımız askerdir. / Kimle konuşsak, ‘Canım asker daha ne bekliyor?’ diyor. Şimdi de öyle. Bu askerin görevi mi? Halk olarak bir şey yapsak, ama kimse yapmıyor. Asker konuşmalı mı, evet konuşmalı. / Ordu gayet tabii ki darbe yapabilir. Niye yapmasın? Ordunun görevi memleketi korumaktır. Atatürk, ‘İstanbul’da meşru bir hükümet var, biz onun dediklerinden dışarı çıkamayız’ deseydi, Kurtuluş Savaşı’nı yapamazdık. Atatürk ‘İstanbul’u tanımıyorum’ dedi. Ne oldu? Atatürk’ü vatan haini ilan ettiler, idama mahkûm ettiler, rütbelerini söktüler. Atatürk üniformasını çıkardı. Sakarya Savaşı’nı sivil olarak yönetti.” (Milliyet, 08.10.2006).
Bir üniversitede yapılan “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” konulu panelde konuşmacı, İsmet İnönü’nün ünlü sözünü tekrarlayarak, “Şartlar olgunlaşırsa darbeler meşru olur” diyerek bilimsel donanımını göstermeye çalışıyor.
Bir köşe yazarı da, “Silahlı Kuvvetleri’nin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır” ve “Bu madde yürürlükte olduğu sürece, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin darbe yapma hakkı ve yetkisi vardır!” düşüncesinde. Bu köşe yazarı Taraf’ın açıkladığı “kedisinden yararlanılacak yazarlar” listesine alınmış. Beni şaşırtan, bu yazarın bu listede gösterilmesinden mutlu olmaması…
Yalnızca ilim adamlarımız ve köşe yazarlarımız değil, demokrasinin vazgeçilmez gereği sayılan siyasi partilerimiz de askeri müdahaleleri askerin görevi sayıyor. İki defa darbe ile görevinden alınan 9. Cumhurbaşkanımız bunu sık sık tekrarlıyor. Ana muhalefet zaten varlığını bu çeşit müdahalelerle sürdürüyor. Adı milliyetçi olan parti hepten millete güvenmiyor. Adı demokrat olan partinin yeni hukukçu lideri bunu sık sık hatırlatıyor.
İktidar partisinin Milli savunma Bakanı da, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Cumhuriyet’in temel niteliklerinin korunmasına dönük hassasiyetleri açısından yeni dönemi nasıl görüyorsunuz?” sorusuna verdiği cevapta, “Hassasiyette bulunması haklıdır, ordunun hassasiyetleri olacaktır. Zaten onun için vardır, mevcudiyeti o sebeptendir. Binaenaleyh, hassasiyet konusunda hiçbir şey söylenemez… / Türk milleti olarak savunmamıza, güvenliğimize tarihten gelen bir önem atfederiz. Bu bizim adeta hücrelerimize girmiştir. Diğer bir ifadeyle, Türk milleti asker bir millettir” diyor. (Hürriyet, 9.12.2002)
Bir sohbet toplantısında, muhafazakâr bir eski milletvekili, “Durum laik demokratik rejim açısından endişe vericidir. Türkiye layık olmadığı bir iktidarla karşı karşıyadır. AKP’ye oy veren merkez seçmenin eğilimiyle Meclis’e giren milletvekillerinin eğilimi çelişmektedir. Ancak bütün bu olumsuzluklara karşın silahlı kuvvetler gerekli tepkiyi göstermiyor” diyerek, toplantıda bulunan emekli subaylara şikâyette bulunuyor. TSK’nın müdahale etmesine yönelik isteklere karşı çıkanlar da emekli Orgeneral Necati Özgen ile Edip Başer oluyor.
Askerlerin Sivillere Güvensizliği
Sivillerin askerlere gösterdiği büyük güvene karşılık, askerler sivillere pek güvenmiyorlar.
12 Mart döneminin Başbakanı Nihat Erim anılarından 27 Mayısçıların sivillere itibar etmemesinden şikayetçi: “Askerlerin gerçek arzusu 27 Mayıs’ın aleyhinde söylemeyi yasak etmekten ibaret değil ki. Onlar ‘Devleti biz sivillerden iyi idare ederiz’ iddiasındalar. Ne Büyük Millet Meclisi’ne, ne hükümete, ne milletvekillerine itibar etmiyorlar. Kendilerinde devlet idaresinde söz hakkı görüyorlar. Asıl dert bence bu.” (17.05.2005, Vatan)
Diğer yandan, Özden Örnek Paşa, kendisine ait olduğu iddia edilen günlüklerinde, sivil yöneticilerin aczinden, askerlerden bağımsız karar verememelerinden şikayetçi: “Devletin karar süreci uzun süre Genelkurmay Başkanlığı’ndan etkilendi. İç ve dış olaylara ait kararlar alınmadan önce Genelkurmay’a sormak adet halini almıştı. Hükümette olanlar özgür olarak karar veremiyorlardı… Bu alışkanlık ihtilalların bir sonucuydu. Askerin karışması, fikir beyan etmesi gereken olaylar elbette vardı ama bu karışma bir çeşit yönetmeye dönüşmüştü. Bunun için de özellikle dış politikada cesur adımlar atılamıyordu.” (Nokta, 29 Mart / 4 Nisan, 2007).
Örnek Paşa, sivillere güvensizlikten, askerler arasında hâkim olan siviller hakkındaki bu anlayıştan da şikayetçi: “Sivillerin yurt sevgisi eksiktir. Çoğunlukla onlar vatanlarını ve milletlerini düşünmeden şahsi yararları için hareket ederler. Onlar tembeldirler, çalışmaz ve bedava olarak para kazanmaya bakarlar. Bu nedenle TSK’daki herkes çok çalışır ve fedakar oldukları için her şeye layıktırlar. Bu düşüncelerle nereye varılabilir.” (Nokta, 29 Mart / 4 Nisan, 2007).
Darbe Destekçisi Sivillere de Güven Yok
Anladığımız kadarıyla, askerler, sivillerin hiçbir şeyden anlamadığından eminler, darbe destekçisi sivillere bile güvenleri yok. Belli ki, darbeciler darbe sonrası görev dağıtımında onlara da sorumluluk gerektiren görevler vermeyi düşünmüyorlar, onlara sadece askerlere danışmanlık görevlerini uygun görüyorlar. Taraf’ta açıklanan “Balyoz” planına göre alınacak ekonomik kararlarda bile onlara sadece “askeri personele yardımcı olmak üzere” görevler düşünülüyor.
Biz darbecilerin, ekonominin globalleşmesi ve dünyaya açılması sebebiyle işlerin zor olduğunu düşünüp, darbeciler adına endişelenirken, darbeciler hiç de bizim gibi kaygılı değilmiş. Adamlar bütün ekonomik sorunları, ekonomi ile ilgili bütün kurumların başına birer muvazzaf veya emekli asker yerleştirerek kolayca çözmüşler.
Balyoz operasyonuna göre darbe hükümetinin alacağı ekonomik önlemlerin bazıları şöyle (Taraf, 22.01.2010):
Banka genel müdürlüklerine nitelikli, uzman muvazzaf veya emekli askeri personel atanacaktır. Askeri personele yardımcı bekleyen olmak üzere güvenilir üst düzey kamu görevlileri yerleştirilecektir.
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ve Altın Borsasına nitelikli, uzman muvazzaf veya emekli askeri personel atanacaktır. Askeri personele yardımcı olmak üzere güvenilir üst düzey kamu görevlileri yerleştirilecektir.
T.C. Merkez Bankası’na ve Darphaneye nitelikli, uzman muvazzaf veya emekli askeri personel atanacaktır. Askeri personel yardımcı olmak üzere güvenilir üst düzey kamu görevlileri yerleştirilecektir.
Tüm büyük şirket ve holdinglerin yönetim ve denetim kurullarına nitelikli, uzman muvazzaf veya emekli askeri personel atanacaktır.
Biz ekonominin uzmanlık bilgisi gerektiren konular olduğunu, dünyadaki gidişi yakından takip eden uzmanların ancak bu işlerin altından kalkabileceğini düşünüyorduk. Meğer bu işler muvazzaf veya emekli subaylarla kolayca çözülebilecek şeylermiş. Belki de bizim muvazzaf ve emekli subaylar dünya ekonomisini yakından takip ediyorlar, her sabah The Economist, Wall Street Journal, FAZ gibi dergileri veya gazeteleri okuyorlardır. Belli ki, darbe sonrasında darbe destekçisi sivil ekonomistler önemsiz görevlerle yetinmek zorunda kalacaklar.
Ekonomik Sıkıntıları Boşuna Çekmişiz
Ekonomi konularında böyle düşünüldüğüne göre, belli ki diğer konularda da güvenilir sivil destekçilere yine askerlere yardımcılık görevi düşecek. Bu durumda darbe destekçisi bilim adamları da ancak, rektör olarak atanacak muvazzaf veya emekli askeri personele danışman olabileceklerdir. Muhtemelen darbe destekçisi gazete genel yayın yönetmenleri de, gazetenin başına atanan muvazzaf veya emekli askeri personele danışman olarak görevlerine devam edeceklerdir.
Darbe hükümetinin alacağı ekonomik tedbirler içerisinde şunlar da var:
“İç ve dış borçların faizleri silinecek, anaparalarının geri ödemesi ise milli mutabakat sağlanıncaya kadar ertelenecektir.”
“Yurtiçi ve yurtdışı borçların ödenmesi ikinci bir emre kadar durdurulacak, müteakip safhada ödenmesi için para basımı yoluna gidilecektir.”
“Uluslararası şirketlere tanınan imtiyazlar kaldırılarak uluslararası şirketlerin mal varlıklarına el konulacaktır.”
Bunlar ne güzel tedbirler. Devlet bir emirle borçlarından da kurtuluyor, faizlerinden de kurtuluyor. Hele uluslar arası şirketlerin mal varlıklarına el konulması çok hoş bir şey. Devletimiz durduğu yerde servet sahibi olacak, belki vergi toplamaya bile bundan sonra gerek kalmaz. Bilmiyorum, sivil yöneticiler ve bundan önceki darbeciler bunları neden düşünmediler? Asaf Savaş Akat, Deniz Gökçe ve Ege Cansen neden bunlardan bize hiç bahsetmezler?