9 Mayıs’ta Danıştay’ın yıldönümü töreninde yaşanan vaka birkaç açıdan tahlil edilebilir. İlk olarak TBB Başkanı T. Feyzioğlu’nun konuşması şekil, muhteva ve tarz bakımından ele alınabilir. Her âdil insan teslim edecektir ki, konuşma çok problemliydi. Nitekim CHP sözcüleri bile bu gerçeğin altını çizdi. Feyzioğlu kendisine ayrılan süreyi ikiye katlayarak muhtemelen tüm katılımcıların günlük programlarını altüst etti. En azından Başbakan açısından durum böyleydi, zira Danıştay töreni sonrasında yetişmesi gereken bir önemli bir toplantısı vardı. Konuşma, ayrıca, büyük ölçüde sekteryen siyasî içerikliydi. Feyzioğlu böyle bir toplantıda dile getirilmesi çok da anlamlı ve gerekli olmayan konulara temas etti. Hem de konuşmayı fazla uzattığının ve rahatsızlıklara sebep olduğunun farkına vardığı hâlde. Belki de bilerek ve isteyerek rahatsızlık yaratmak için…
Feyzioğlu bununla da kalmadı, ön sıralara oturan politikacıları sorgular ve onlara ders verir havada konuştu. Tipik bürokratik vesayetçi havayı olanca çıplaklığıyla yansıttı. Bu tavır ona mahsus değil. Daha birkaç hafta önce Anayasa Mahkemesi Başkanı benzer bir konuşmaya imza atmıştı. Özellikle hukuk bürokratları böyle yapmayı seviyor. Bunda taşıdıkları siyasî felsefe yanında ev sahipliği duygusunun ve muhataplarının anında cevap veremeyecek olmasının avantajını kullanma şehvetinin de tesiri var. Biliyoruz ki bu toplantılar belli bir formatta. Katılımcılarla konuşmacılar silahlar bakımından eşitsiz. Misafirler kürsüde söylenenlere cevap verme hakkına ve şansına sahip değil. O yüzden azarlanmaktan nasihat çekilmeye kadar her türlü nezaket dışı muameleye maruz bırakılabiliyorlar. Kimse inkâr edemez ki bu bürokratik vesayet zihniyetinin bir yansımasıdır. Zira yüksek mahkemelerdeki yargı bürokratları vesayetçi zihniyetin siyasî ayağı CHP’ye ve silahlı bürokratlara karşı hiçbir zaman aynı tavrı sergilemediler. Dertleri, varsa yoksa seçilmiş siyasetçilerle uğraşmak. Oysa, Feyzioğlu, toplantıyı amacına araç etmeye çalışmak yerine siyasî eleştirilerini ayrı bir basın toplantısı düzenleyip daha etraflıca topluma aktarabilirdi.
Feyzioğlu’nun konuşmasının bir sorunlu yanı daha vardı: Ahlâkî tehlikeyi teori olmaktan çıkartıp pratiğe aktarması. TBB Başkanı’nın rutin bir seremonide siyasî içerikli bir konuşma yapmasından daha vahimi, belki de bu tavrın kaçınılmaz sonucu olarak, ahlâkî tehlike dediğimiz problemi sergilemesi. Daha önce duymayanlar için hatırlatayım. Ahlâkî tehlike özellikle kamusal nitelikli ve tekelci meslek örgütlenmelerinde boy gösteren bir sorundur. Bu organizasyonlarda (baro, dernek, oda) yönetime gelen kadronun, meslekle ilgili faaliyetlerin dışına çıkıp tüm üyelerce paylaşıldığı izlenimini veren siyasî açıklamalar yapması, siyasî faaliyetler yürütmesidir.
Ahlâkî tehlike Türkiye’nin fazla dikkat çekmeyen kronik problemlerinden. Liberal Düşünce Topluluğu geçtiğimiz yıllarda yürüttüğü bir dizi faaliyetle ve gerçekleştirdiği araştırmalarla buna dikkat çekmişti. Bu tür kuruluşların tekelci olmaktan çıkartılması şart. Aksi takdirde benzer problemler tekrar tekrar yaşanacaktır. Feyzioğlu vakası olabileceklere bir örnek. Birlik başkanı, CHP geleneğinden gelen bir kimse olarak, CHP çizgisinde bir konuşma yaptı. Şüphesiz, TBB üyeleri arasında bundan büyük mutluluk duymuş olanlar vardır. Ancak, tersi de varit. Birçok avukat, hukukçu da bundan çok rahatsızlık duymuş olmalıdır. Bu yüzden, meslekî birlik yöneticilerinin bu tür konuşmalar yapma hatasından kaçınması gerekir.
Problemin daha kökten çözümü için yapılması gereken meslekî örgütlenme alanında çoğulcu bir modele gitmektir. Yani birden fazla oda, baro olabilmeli ve meslek icrası bunlara zorunlu üyeliğe bağlı olmaktan çıkartılmalıdır. Dikkate dilmesi gereken ahlâkî tehlikenin kendi başına kötülüğüdür. Sekteryen siyasî tavrın hangi istikamette belirdiği ikincil bir sorundur. Feyzioğlu CHP lideri K. Kılıçdaroğlu’nu hedef alan bir konuşma yapmış olsaydı, ilkeli tutum buna da karşı çıkmayı gerektirirdi.
Danıştay vakasında Başbakan’ın tutumu da birkaç açıdan değerlendirilebilir. Anayasa Mahkemesi olayı ve daha önce yaşanan vakalar Erdoğan’da bir bıkkınlık yaratmış olabilir. Nihayetinde hepimiz insanız. Ancak, Başbakan’ın Feyzioğlu’na tepki gösterme tarzının çok isabetli olduğunu sanmıyorum. Toplantı usulüne aykırı şekilde müdahale etmesi yerinde değildi. Bence toplum Başbakan hiç müdahale etmese de konuşmanın yanlışlığını ve haksızlığını anlayacak ve değerlendirecek olgunlukta. Başbakan’ın konuşmacıya çıkışmak yerine toplantıyı konuşmanın bitmesini beklemeden terk etmesi veya tören bittikten sonra ayrılırken gazetecilere konuşmaya karşı cevaplarını ve eleştirilerini sıralaması daha şık ve etkili olurdu.
Yeni Şafak, 15.05.2014