Bundan bir süre önce PYD, Tel Abyad’ı IŞİD’in elinden kurtardığında Türkiye’den PYD’ye yönelik tehditkâr açıklamalar geldi. Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan “Suriye’nin kuzeyinde bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyiz” ifadesi geldi. Ardından sınırda hareketlilik arttı. Askerî birlikler sınıra kaydırıldı, kuvvet komutanları sınırda teftişler yapmaya başladı, tankların ve topların yönü sınıra çevrildi.
Tam bu esnada iktidar yakın medya da harekete geçti. “PYD, IŞİD’ten daha tehlikeli” diye manşetler atıldı. Buna göre, IŞİD geçici, PYD ise kalıcıydı, bu sebeple PYD, IŞİD’e nazaran Türkiye’ye daha fazla zarar verme potansiyeli taşıyordu. Bunu desteklemek için de PYD’nin “etnik temizlik” yaptığı iddiası gündem taşındı. PYD’nin Suriye’nin Kuzeyinde bir “Kürt Koridoru” açmak için Türkmenleri ve Arapları etnik temizliğe tabi tuttuğu belirtildi.
“Rasyonel olabilecek bir aktör”
Bütün bu reaksiyon ve tavırlar Türkiye’nin Rojava’ya fiili bir müdahalede bulunabileceğine dair endişeleri yükseltti. Ancak sonra sağduyu ve akıl hâkim oldu. Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir isim, gazetelerin diplomasi muhabiri ve yazarlarıyla uzun bir görüşme yaptı. Söz konusu hükümet yetkilisi, IŞİD’i “iflah olmaz tehlikeli bir terör örgütü örgüt” olarak nitelerken PYD’yi ise “rasyonel olabilecek bir aktör” tanımlıyordu. Ona göre, PYD’nin Tel Abyad’ı alması Türkiye’nin lehineydi. Türkiye’nin amacı da PYD değil IŞİD’in Batı’ya doğru ilerlemesini durdurmaktı.
Hükümet tarafından yalanmayan ve bir tepki de görmeyen bu açıklama, Türkiye’nin Suriye siyasetinde belirgin bir değişikliğe gittiğinin bir işaretiydi. Türkiye IŞİD’e karşı ilk kez bu açıklıkta sert bir tavır takınıyor, buna mukabil PYD’ye kapısını açıyordu. Basına bilgi veren yetkiliye göre, Türkiye’nin PYD’den birtakım beklentileri vardı ve bunların yerine getirilmesi halinde PYD ile işbirliği yapılabilirdi.
Türkiye’nin söylemindeki değişiklik uygulamaya hemen yansıdı. TSK, sınırdaki kontrollerini sıklaştırdı ve sınırda yakalanan IŞİD’liler hakkında kamuoyuna açıklamalar yaptı. IŞİD’in internet sitesi erişime kapatıldı. Polis, Türkiye’nin birçok ilinde IŞİD ile bağlantısı olduğu belirtilen adrese operasyon düzenledi ve çok sayıda kişiyi yakaladı.
“Tağut Türkiye devleti”
Bütün bu veriler, IŞİD ile işlerin artık farklı bir seyir izleyeceğini gösteriyordu. Nitekim IŞİD de bu gelişmelerden rahatsız oldu ve rahatsızlığını Türkiye’yi açıktan tehdit ederek cümle âleme ilan etti. “Tağut Türkiye devleti internet sitemizi kendi ülkesinde erişime kapatmıştır. Son zamanlarda Türkiye devletinin Müslümanlara yönelik yapmış olduğu baskılar açıkça hissedilir olmuştur. Gerek muhacir kardeşlerimizin yakalanması, gerekse Türkiye vatandaşı olan Müslümanların tutuklanması ve son olarak basın özgürlüğümüzü kısıtlanmaya çalışan Türkiye devleti muvahhid Müslümanlara düşmanlığını izhar etmiştir.”
IŞİD, bu tavrını sürdürmesi halinde Türkiye’ye karşılık vereceğini belirtiyordu: “Türkiye devletinden beklentimiz; Türkiye devletine hiçbir zararı olmayan Müslümanlara yönelik yapmış olduğu engellemeleri bir an evvel kaldırmasıdır. Ve bu anlamda Müslümanlara yönelik baskısını kaldırmasıdır. Bu baskı ve engellemeler devam ederse Türkiye devletiyle farklı bir sayfa açacağımızı duyururuz.”
Gençlere kıymak
IŞİD’in tehdit duyurusundan kısa bir süre sonra Urfa’da alçakça bir saldırı yapıldı. Urfa-Suruç’taki Amara Kültür Merkezi’ne bir canlı bomba saldırısı düzenlendi. 30 kişi hayatını kaybetti, 100’e yakın kişi de yaralandı.
Amara Kültür Merkezi, Suruç’taki en aktif noktalardan biri. Gerek yurt içinden, gerek yurt dışından gelen sağlık görevlileri ve doktorların çalıştığı, Kobani’den gelenlerin tedavilerinin yapıldığı bir yer. Bunun yanı sıra burası, Kobani’ye dönük faaliyetlerin ve toplantıların yapıldığı bir merkez. İl dışından gelen siyasetçilerin ve sivil toplum yöneticilerinin de mutlaka uğradıkları bir adres. Kobani ile ilgili bir etkinlik yapmak isteyen herkes mutlaka bu kültür merkezine başvurur.
Nitekim Amara Kültür Merkezi bu kez Kobani’de park, kütüphane ve hatıra ormanı yapmak için Türkiye’nin her yanından gelen gençleri ağırlamış. Bu gençler bir hafta önce HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan’ı ziyaret ettikten sonra Suruç’a gelmişler, buradan da Kobani’ye geçeceklermiş. Saldırı, bu gençleri hedefleyerek planlanmış.
Olağan şüpheli
Bu satırların yazıldığı sırada henüz saldırıyı üstlenen olmadı. Ancak gerek yayınladığı tehdit bildirisi, gerek Kobani’de gerçekleştirdiği katliam ve gerek bütün yapıp-ettikleri ile IŞİD, olağan şüpheli olarak beliriyor. HDP de yayınladığı bildiride saldırının failinin IŞİD olduğuna işaret etti.
Vahşi bir saldırıya maruz kaldık. Yüreği dağlayan manzaralara tanık olduk. Saldırıdaki barbarlığı, insanlık düşmanlığını düşündükçe kanın beyine sıçramaması mümkün değil. Duyguların ayağa kalktığı bir ortamda serinkanlı kalmak zor, akl-ı selimle davranmak güç. Ancak Türkiye bunu başarmalı, sakin ve kararlı davranmalı. Ve en mühimi de, bundan sonra bu felaketlere duçar olmamak için göstereceği tepkiye ve yürüteceği siyasete odaklanmalı. Bu bağlamda üç önemli nokta var:
1. Türkiye, IŞİD’e karşı içte ve dışta etkin bir şekilde mücadele etmek için bütün tedbirleri almak zorundadır. Türkiye, yurt içindeki IŞİD unsurlarını tespit etmeli, IŞİD’in ağını açığa çıkarmalı. IŞİD’i cesaretlendirecek hiçbir yapılanmaya müsaade etmemeli. IŞİD’e katılımı engellemek için sınırları kontrolünü en üst seviye çıkarmalı. Koalisyon güçlerinin IŞİD’e karşı verdiği mücadeleye daha fazla destek sunmalı. Türkiye, Suriye’de de irtibatlı olduğu muhalif grupları IŞİD ile mücadeleye kanalize etmeli. Sahada IŞİD’e karşı savaşan güçlerle işbirliği yapmalı ve dayanışma kanallarını artırmalı. IŞİD, Türkiye için dün de büyük bir tehlikeydi, bugün de. Bu nedenle Türkiye’nin IŞİD’le etkili bir şekilde mücadele etmesinden başka seçeneği yok.
Kırılganlığı aşmak
2. Eğer Türkiye karşı karşıya olduğu güçlükleri alt etmek ve tehlikelerden kurtulmak istiyorsa hem içte, hem de dışta Kürtleri kazanmalı. İçte, çözüm sürecine hız vermeli, buradaki kırılganlığı aşmalı, belirsizliği gidermeli. Dışta ise Kürtleri bir tehlike kaynağı olarak gören bakışını acilen ve tamamen terk etmeli. Kürtlerle birlikte çalışmalı, onlarla dayanışma içinde olmalı. İŞİD’e karşı PYD’nin yanında durmalı.
3. Saldırı, Türkiye’nin tamamına karşı yapıldı. Her anlamda. Suruç’taki gençler, Türkiye’nin her yerinden gelmişlerdi. Onlar hedeflendi, onlara kıyıldı. Bomba sadece Suruç’ta değil, Türkiye’nin bütün illerinde patladı. Kan, haritanın bütününe sıçradı, yara her tarafa dağıldı. Hayatını kaybedenlerin cansız bedenleri Türkiye’nin dört bir yanına dağılacak ve bütün ülke onların yasına bürünecek.
Masum insanlara kast edenler, savaşın cephesini genişletmek ve Türkiye’yi kanlı sürecin bir parçası haline getirmek amacıyla bunu yaptılar. Başta siyasi aktörler olmak üzere herkes, bunun bilinciyle hareket etmeli. Karşılıklı suçlamalar içeren, gerilimi yükselten, nefret ve kini büyüten ifadelerden –hele bu sıralar- uzak durulmalı. Bölge, bir yangın yeri; kullanılacak her söz ve atılacak her adımın, bu yangını söndürmeye hizmet etmesi gerekir.