CHP’de geçen hafta sonu yapılan kurultayda bir genel başkan değişikliği gerçekleşti. Özgür Özel-Ekrem İmamoğlu ikilisi Kemal Kılıçdaroğlu’nu muhtemelen beklemediği bir yenilgiye uğrattı. Genel Başkanlık koltuğuna Özel oturdu.
Her değişiklik yeni bir hikâyenin başlangıcıdır. Dışarıdan gözlemcilere düşen de hayırlı olsun demek ve iyi şeyler temenni etmektir. Konu CHP olunca bir iyileşme beklemenin hayli zor olmasına rağmen, partinin yeni yönetimine başarılar dilemekte fayda var. Partinin problemleriyle ve gitmesi gereken yolla ilgili bazı tespitler yapmakta da…
CHP’nin problemleri adından başlıyor; zira adı Türkçeye uymuyor. Cumhuriyet Halk Partisi adı hem yanlış hem de, cumhuriyetin çoğu zaman devletle aynı anlamda kullanıldığı hatırlanırsa, bir devlet partisi çağrışımı yapmakta. İsim bu hâliyle demokrasiye değil tek parti yönetimi dönemine ait. Bu yüzden partinin adının “Cumhuriyetçi Halk Partisi”ne çevrilmesinde fayda var. Bu yapılırsa partinin kısa adı da (CHP) korunmuş olur.
CHP’nin ikinci problemi ideolojik tutumunda, daha doğrusu Kemalizmi parti ideolojisi olarak konumlandırmasında. Kılıçdaroğlu zamanında büyük bir değişiklik olduğunu ve partinin ideolojik bakımdan tamamen yenilendiğini iddia edenler oldu. Bence parti ideolojisi hâlâ Kemalizm. M. Kemal elbette tarihe mal olmuş, anılması ve hatırlanması gereken bir isim. Ancak, klasik CHP çizgisi M. Kemal’i insanüstü niteliklere taşımakta bir beis görmemekte. Tarihimizi, öncesini yok sayarak, M. Kemal ile başlatmakta. Ülkedeki bütün iyi şeylerin onun tarafından istendiğini ve getirildiğini öne sürmekte. Bunun tarihî realitelere aykırı olduğunu biliyoruz. M. Kemal’in tarihimizdeki yerinin normalleştirilmesi de, aynen abartılması gibi, CHP’ye düşmekte. CHP bu meseleyi çözmeden mesafe alamaz. Bu olmadıkça da kendisine “M. Kemal’in partisi” diyen bir parti vatandaşların nispeten küçük bir yüzdesinin oyunu almaya devam eder. Bunun M. Kemal ismine de zarar verdiği tartışılmaz…
CHP’nin bir diğer problemi Siyasi Partiler Kanunu’na aykırı biçimde ticarî işlerle ilgilenmesi. Parti M. Kemal’in mirası sayesinde İş Bankası’nda hisse sahibi. Banka yönetimine şeklen de olsa atama yapmakta. Bu, kanunun çiğnenmesi. M. Kemal mirasını o zamanki CHP’ye, yani devlete bıraktı. Mirasın asıl sahibi bugünkü CHP değil, devlet. Bu yüzden, CHP banka hisselerini devlete ya da -daha iyisi- Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’na devretmeli. Böylece memleketimizin en önemli ve başarıyla işletilen bankalarından birini de tartışma konusu yapılmaktan kurtarmalı.
Bir diğer sorun partinin kendisi dışındaki tüm siyasî aktörleri gayrimeşru görme eğilimi. Kimse yanılmasın, siyasette bir ittifaklar döneminde yaşamamız CHP’nin bu inanışın dışındaymış gibi bir görünüm vermesi sonucuna yol açtı, ama özünde partinin siyasete ve siyasî aktörlere bakışı böyle. Demokraside hiçbir parti kolayca meşruiyet alanı dışına atılamaz. Bu daha ziyade teröre bulaşan veya kriminal faaliyetler yürüten partiler için söz konusu olabilir; ama demokratik standartlara uygun olarak kurulan ve çalışan her parti meşrudur…
Son olarak CHP’nin ağır bir problemi iktidarlara kategorik biçimde muhalefet etme alışkanlığıdır. Elbette demokraside partiler arasında bir rekabet vardır ve her parti rakibini iktidardan indirmeye kendisini iktidara taşımaya çalışır. Ama bu iktidarın her dediğine ve her yaptığına karşı çıkmayı gerektirmez. Aksi takdirde iktidara yapılan muhalefet kolayca ülkeye muhalefete dönüşebilir. CHP ne yazık ki bu bakımdan başarısız. Oysa, bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir. İktidarın yanlışlıkla da olsa doğru şeyler yapması mümkündür. Doğruya doğru, faydalıya faydalı demek bunu yapanları alçaltmaz. CHP bu tavrını da düzeltmeye çalışmalı…
Bu söylenenler bazılarınca dışarıdan masal okumak olarak görülebilir. Ancak, biliyoruz ki, birçok durumda, dışarıdan okunan masalları dinlemek bir yapının içine gömülerek görme kabiliyetini yitirenlerin gerçeklerin farkına varmasına yardımcı olabilir.