Altı okun değişmez ilkesi bireye ne kattı?
CHP siyasetine yön veren altı okun devletçilik ilkesi karşımızda kocaman yapısıyla duruyor. CHP’nin neredeyse kutsallaştırdığı devletçilik, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin siyaset anlayışı ve yapımında hep etkili oldu. Cumhuriyetin kurulduğu ilk günden günümüze kadar ne CHP devletçilikten vazgeçti ne de Türkiye bütünüyle devletçiliğin etkisinden kurtulabildi. Devletçilik devleti hem kurtarıcı hem de yönlendirici bir ilke olarak kaldı. Doğruları ve yanlışları üzerine düşünülmeden neredeyse kutsallaştırıldı. Öyle ki, kuşaklar boyunca devletçilik, insanların zihinlerine kazındı. Hatta zorla yerleştirildi. Devletin kutsal olduğu yerde belki de devletçiliğin kutsanmaması beklenemezdi. Devlet kendi varlığını devam ettirdikçe devletçilik daha da büyüdü. Demokratik yaşamın Türkiye’ye gelmesinden sonra bile devletçilik siyasal sistemin bir parçası olmaya devam etti. CHP’nin hedeflerinden biri de buydu: İktidarda olmasalar bile kendi siyasetlerinin iktidarda olması. Bunu bugüne kadar başarıyla gerçekleştirdiler. Haklarını vermek lazım!
Devletçilik ekonomiye bakışın da en önemli faktörlerinden biri olarak Türkiye’nin bir parçası oldu. Ülke neredeyse ekonomik faaliyetlerini devletsiz gerçekleştiremez oldu. Geçmişte -özellikle tek parti döneminde- devletin bugüne göre ekonomiyi daha çok kontrol ettiğini söyleyebiliriz. Ancak bugün bile devletin ekonomi üzerindeki etkisinin az olduğu söylenemez. Son zamanlardaki devlet teşvikli ekonomik yatırımları düşünün. Ekonominin devletçi yapısının resmini daha rahat görebilirsiniz. Siyasalın öznesi olarak pek çok konuda olduğu gibi devletçilik konusunda da meselelere birey perspektifinden yaklaşmak durumundayız. Bu düşüncenin bizi götürebileceği sorular şunlardır: Ekonomik olarak devletçilik Türkiye’de bireye ne kazandırdı? CHP’nin baş propagandacılığını yaptığı devletçilik ile birey geçmişten farklı olarak bugün hangi konuma geldi? Birey ekonomik olarak daha rekabetçi mi oldu? Bireysel perspektifte daha çok gelire mi ulaştı? Kişi başına düşen gelirde dünyanın gelişmiş ülkelerini geride mi bıraktı? Soruların cevaplarını bulmak çok kolay. Cevaplar soruların içinde açık.
CHP hem doğrudan kendisi hem de sistemin içine yerleştirdiği devletçilik modeliyle deyimi yerindeyse bireyin geleceğini çaldı. Bireyi sadece devletin karşısında etkisizleştirmedi. Aynı zamanda bireyi devlet mekanizması karşısında ekonomik olarak etkisiz de kıldı. Birey devletçilik içinde ne daha becerikli ne de daha varlıklı oldu. Bireylerin çoğunluğu çok büyük oranda ne ekonomik talep gördü ne de kendine yeter konuma geldi. Birey adeta devletin olmadığı ekonomide işlemez hale geldi. CHP bu ekonomi politikalarının sonuçlarıyla bugün övünüyor, bireye kaybettirdiklerinden sonra dahi… Yanılmıyorsak CHP’nin “fıtratı” bu demek doğru olacak.
Devletçilik bireyi özgürleştirdi mi?
Fraser Enstitüsü’nün 2017 ekonomik özgürlükler raporunun ekonomik özgürlükler derecelendirmesinde Türkiye 81. sırada. Türkiye’nin önünde “bir dünya” ülke var. Türkiye sıralamada Liberya’nın önünde, Kırgızistan’ın arkasında. Türkiye’nin yer aldığı bu nokta Türkiye’de devletçilerin ilgisini çekmekten uzakta. Ekonomik özgürlükler perspektifinden bakınca içinde bulunulan nokta, ekonomik büyüklük düşüncelerini alt üst ediyor. Kendinizi ülke olarak ekonomide çok büyük görürken, bireyin ekonomik pozisyonuna baktığınızda bambaşka bir tablo ile karşılaşıyorsunuz. Bu tablo size iyi halinizden bahsetmiyor. Özgürlükler açısından nerede olduğunuzun haritasını önünüze koyuyor. Bireyi nasıl engellediğinizi ve ona ne kadar zarar verdiğinizi anlatmaya yardımcı oluyor.
Düşünün ki birey ekonomik olarak özgür değil. Birey negatif özgürlüklerinden çok uzaklaşır. Ekonomik eylemler başlatmada zorlanır. Ekonominin dinamizmi olan girişimcilik ortadan kalkma tehlikesi ile baş başa kalır. Ekonomi işlemez noktaya gelir, sistem kilitlenir, krizler her anınızı sarar. Böylelikle bireyin var oluşu büyük tehlikeler altında kalır. Birey kendini gerçekleştirmenin uzağında olur. Birey, birey olmaktan uzaklaştıkça kollektif totaliter yapılanmalarının sıradan dişlisine döner.
CHP’nin bireyi kollektif totaliter sistemin dişlisi haline getirme arzusunu biliyoruz. Bu devletçi politikalar, bireyi kollektif yapılar karşısında sıradanlaştırma amacında olmuştur. Bireyin birey olarak anlamı yok edilmeye çalışılmıştır. CHP devleti, amaçlarına böylelikle ulaşacağını düşünüyordu. İçinde bireyin olmadığı bir toplum… Altı okun ideallerine ulaşma… Akıllarınca ulaşacakları muasır medeniyet seviyesi… Topluma ve bireye çok büyük bedeller ödettiler bu doğrultuda. CHP’nin muasır medeniyet tasavvuru ne arzu ettikleri insan tipini var edebildi ne devleti sağlıklı hale getirdi. Bireyin özgürlüklerini yok ettiklerinde istedikleri sonuca varacaklarını düşünüyorlardı. Gelinen nokta özgürlük derecelendirme raporlarının geri sıralarında kalmak oldu. Özgür bireyin olmadığı cumhuriyet kendisini kollektivist totaliter devletler arasında kalmaya mahkûm etti.
CHP’leşmiş devlet ve devletleşmiş CHP arasında kalmaya zorlanmış Türkiye, CHP’nin kutsallıklarından kurtuldukça kendini yeni yüzyıl içinde başarılı kılabilir. Bireyin ekonomik olarak kendini gerçekleştirdiği, varlık ve zenginlik yarattığı, devletten bağımsız olarak kendi ayakları üzerinde durduğu yaşam, birey için ayrıca çok daha güvenli olacaktır. Birey böylece CHP’nin tek parti dayatmalarına direnebilecektir. Devletin istediği kalıba uymak zorunda olmayacaktır. Devletin dikte ettiği siyasetin dışında durabilecektir. Devlete karşı kendi güvenlik aygıtlarını geliştirebilecektir. İstediği alanlarda faaliyet gösterip, istemediklerinden uzak durabilecektir. Uluslararası rekabet gücünü arttıracak, dünyalılaşma yolunda gidebilecektir. Bir ülkenin baskılarına maruz kalmak zorunda olmayacak, kendisine bu açıdan çeşitli opsiyonlar oluşturabilecektir. CHP’nin Türkiye’de bireye çok gördükleri biraz da bunlar olsa gerek.