Birkaç gün önce anayasa tartışmalarıyla ilgili olarak kaleme aldığım bir yazıda, CHP’nin hükümet sistemimizde parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçişe karşı çıkmasının ana sebebinin, partinin muhtemel bir başkanlık sisteminde asla iktidara gelememe korkusu olduğunu söylemiştim. Bu görüşü dile getiren başkaları da var.
Türkiye’de seçmen kitleleri kabaca sağ ve sol diye ikiye ayrılırsa, sağın potansiyelinin yüzde 70, solun potansiyelinin ise yüzde 30 civarında olduğu ortaya çıkıyor. Evvelki seçim sonuçları bu tespiti teyit ediyor.
Nüfus artıyor, seçmen kitlesi genişliyor, ama seçmen destek eğilimleri oran tablosu pek değişmiyor. Bu, seçmen kitlelerinin ana trendleri izlemeyi sürdürdüğünü gösteriyor.
Bazı yazarlar buna bakarak geniş seçmen kitleleri ile CHP arasında bir doku uyuşmazlığı olduğunu ve bu uyuşmazlığın kendini yeniden üretme dinamiklerine sahip olduğunu söylüyor. Lider ve söylem değişikliği, kısmî kadro yenilenmesi, ülkenin zenginleşmesi ve şehirleşmenin artması, ortalama eğitim seviyesinin yükselmesi bu uyuşmazlığı ortadan kaldırmaya yetmiyor. Bu yüzden, CHP’nin tek başına iktidara gelme şansı çok az. Nitekim 1950’den beridir yapılan demokratik seçimlerin hiçbirinde CHP tek başına iktidarı kazanamadı, ancak koalisyon hükümetlerinde ortak olabildi.
CHP’nin tek başına iktidara gelemeyeceği algısı tüm toplumda yaygın. Başkanlık sisteminde hatlar net çizildiği için bu iktidardan uzak kalma hâlinin koyulaşacağı, iyice kalıcılaşacağı korkusu ve kanaati var.
Ancak, geçenlerde bir sohbetimizde değerli felsefeci arkadaşım Doç. Dr. Âlim Yılmaz başkanlık sisteminde CHP’nin iktidara gelme şansının artabileceğini söyleyince başta şaşırdım. “Nasıl?” soruma Yılmaz’ın verdiği cevap kafamda bu konudaki görüşlerimi gözden geçirmem gerektiği yolunda bir iz bıraktı.
Yılmaz’a göre Türkiye’de seçimler daha ziyade liderler etrafında cereyan eden bir yarış olarak yaşanıyor. CHP bir lideri öne çıkaramadığı için yukarda sözünü ettiğim doku uyuşmazlığı CHP’nin tek başına iktidara gelme ihtimâlini sıfıra yaklaştırıyor. Oysa başkanlık sisteminde sempatik ve halkla doğru dürüst diyalog kurma yeteneğine sahip bir CHP adayı pekâlâ seçimi kazanabilir. Bülent Ecevit zamanında CHP’nin yaptığı atak ve tek başına iktidar olmaya çok yaklaşması bunun en büyük delili.
Bu görüşün ciddiye alınması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de siyaset istikrarlı demokrasilerdekine nispetle daha çok lider etrafında dönüyor. Bu değer yargılarıyla ilgili bir durum veya bir temenni değil bir olgu. Kitleler liderle temas kurmayı, kendileriyle lider arasında bir bağ oluşturmayı ve lidere önemli misyonlar yüklemeyi seviyor. Türkiye siyasetinin bu özelliği bugünden yarına değişeceğe de benzemiyor. O hâlde, ister parlamenter sistemde ister başkanlık sisteminde olsun, CHP’nin kitleleri etkileme ve peşinden sürükleme gücüne sahip liderlere ihtiyacı var.
Merkez sağ bu bakımdan daha başarılı, sağ aşağı yukarı her yirmi yılda bir ülkeye damga vuran liderler yetiştiriyor. Erdoğan bu zincirin son halkası. Erdoğan’ın ardından bir başka merkez sağ liderin gelmesi de çok güçlü bir ihtimâl. Bu durumda merkez solun da hayal dünyasında gezmeyi bırakıp bu gerçeğe uyanması ve ona göre davranması lâzım. Eğer bu yapılırsa başkanlık sistemi CHP’ye parlamenter sistemde yakalayamadığı şekilde iktidara gelme şansı verebilir.
Ne dersiniz? Bu üzerinde düşünmeye değmez bir görüş mü?
Yeni Yüzyıl, 06.01.2016
http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/chpli-baskan-801