‘Cehennemin kapıları’ kapandı mı?

Hamas’ın komutanlarından Cabari’nin İsrail tarafından öldürülmesinin ardından ‘cehennemin kapılarını açtılar’ açıklaması gelmişti Filistin tarafından. Galiba bu kapılar hiç kapalı değil…

İsrail günlerce Gazze’yi bombaladıktan sonra nihayet ateşkes sağlandı. Geriye yine korkunç bir yıkım ve 100’ü aşkın ölü kaldı. Bölgede istikrarın da istikrarsızlığın da anahtarı Filistin. Kimse duyarsız kalmıyor, kalmamalı. Ama meselenin ‘kullanmaya’ açık olduğunu da bilmekte fayda var. İsrail’in hedefi sadece sivil Filistinlileri öldürmek değil. Arap Baharı, İsrail’de ‘stratejik panik’ yarattı. Mısır, 1948’den beri İsrail’e karşı mücadele yürüten Müslüman Kardeşler’in yönetimi altına girdi. Kuzey’indeki Suriye’de de Esed sonrası düzende benzer bir ihtimal uzak değil. Ürdün’de de Kral Abdullah’ın tahtı sallanıyor. Taht yıkılsa da yıkılmasa da Müslüman Kardeşler bloku güçleniyor. Dolayısıyla İsrail, Müslüman Kardeşler’in yönettiği ülkelerle çevrelenme korkusu yaşıyor. Gazze üzerinden Mısır’ın istikrarsızlandırılması ve yeni yönetimin zayıflatılması İsrail’i rahatlatır, Müslüman Kardeşler’in bölgedeki yükselen gücünü sınırlar. Gazze’nin vurulmasıyla hedeflenen de bu…

Hamas, Gazze’de yaptıkları ve yapmadıklarıyla Mısır’da devrimin geleceğini zora sokmaktan kaçınmalı. İsrail’in saldırılarına karşılık vermek hakkı, ama provokasyonlara karşı da dikkatli olmalı. Devrim sonrası Mısır’ın ‘dünya ile barışık’ olması şart. Gazze üzerinden topyekûn bir Batı karşıtlığının yeniden alevlendiği bir ortamda Mursi’nin ihtiyaç duyduğu uluslararası yatırımları ülkesine çekmesi ve dünya finans merkezlerinden destek alması zor. Yani devrimin ‘hizmet’ ve ‘istikrar’ üretir hale gelmesi için Filistin meselesinin alevlenmemesi lazım. Mısır’da devrimin demokrasiye ve kalkınmaya evrilmesi önemli. Bu, Filistin kaynarken olmaz. Bölgedeki bazı aktörler için bunun önemi olmayabilir. Örneğin İran, sorunu kışkırtmak niyetinde. İsrail’in ve ABD’nin kendine yönelmesini engellemek, en azından bunu geciktirmek için Gazze’de çıkan insanlık dramını sonlandırmak yerine alevlendirecek bir yaklaşım sergiliyor. Dahası, Filistin’in kaynaması ve ABD’nin yine İsrail’den yana tutum takınması Suriye üzerindeki baskıyı hafifletti. Esed rejimi yerel ve bölgesel dinamiklerle gönderilemeyecekse ABD’nin katkısı bekleniyor. İsrail’e verdiği destekle Müslüman Arap dünyasının öfkesini çeken bir Amerikan yönetiminin Suriye konusunda ön açıcı bir rol oynayacağına pek ihtimal vermiyorum.

Bir de Türkiye’nin oynadığı rol var. Krizi sonlandırmaya çalışıyor, Filistinlilere moral veriyor, yalnız olmadıklarını gösteriyor. Doğru işler… Ancak Türkiye, yapabileceğinden fazlasının sözünü vermemeli. Aksi Filistinlilere zarar verir. Türkiye’nin yaptırım gücünün sınırlarını bilmekte fayda var. Mesele elbette ‘duygusal’ bir boyut taşıyor, ancak duygusal tepkiler ne çözüme katkı sağlayabilir ne de Türkiye’nin elini güçlendirebilir. İsrail’le ilişkilerin neredeyse sıfır düzeyinde olması Türkiye’nin etkisini sınırlıyor. Müslüman Kardeşler’den Mursi’nin bile konuştuğu İsrail’le ilişkileri onarmanın zamanıdır. İsrail saldırılarını Batı’nın ‘mazur görmesi’ kabul edilmez. Ancak bunun üzerinden Batı karşıtlığını pompalamak, Batı’ya tümüyle bunu fatura etmek de doğru değil. Batı’da da Gazze için duyarlı insanların, siyasetçilerin bulunduğunu bilmeliyiz. İnsanlık kimsenin tekelinde değil; ‘bizim bile’! Dört yıl önce barış için otostopla İtalya’dan Filistin’e gelinlik kıyafetiyle giderken tecavüze uğrayıp öldürülen Pippa Bacca’yı hatırlamak lazım. Ölümüyle sonuçlanan o iğrenç şey Türkiye’de başına gelmişti Bacca’nın. Mavi Marmara ile Gazze’ye yardım götürenler arasında 150’ye yakın Batılı insan hakları aktivistinin olduğunu da biliyoruz. Bir yandan NATO’dan Patriot füzeleri istemek, öte yandan Batı karşıtlığını kaşımak olmaz.

Zaman, 23.11.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et