2000’li yılların başında Türkiye’de seslerini sıkça duyduğumuz liberal demokrat kanaat önderleri vardı. Açık Toplum Vakfı ve TESEV gibi dönemin önemli düşünce kuruluşlarının başında olan Can Paker de öncü isimlerden biriydi. İlerleyen dönemde kimi liberaller Erdoğan karşıtı cephede yer alırken, Paker AK Parti’ye desteğini açıklamaktan çekinmedi. Akiller’de de yer alan Paker’in kapısını çaldım ve başkanlık sistemi, Kürt meselesi gibi kritik konulardaki fikirlerini sordum.
“Liberaller Yol Ayrımında Dağıldı“
– Can Bey eskiden Türkiye’de liberaller diye bir kesim vardı. Siz de en ön sıradaki liberallerden biriydiniz. Ne oldu bu liberallere?
Güzel soru! (Gülüyor) Liberal demokrat dediğimiz kesim Türkiye’de ne kadar etkiliydi? Ciddi bir siyasi etkisi var mıydı? Aslında bu da tartışmaya açık bir konu. Liberal demokrat dediklerimizin geçmişi Marksist’tir. Anadolu’nun sömürülmesinin karşısında durarak ortaya çıkmışlardı. Sanayici Beyaz Türkler üç kuruşluk tarım ürününü ihraç edip döviz kazanıyorlardı. Bu seçilmiş zümre, fabrikalarına hammadde sağlayıp, Batı’da yapılandan daha kötü malları 3 misli fiyatına halka ve devlete satıyordu. 18 yaşında sokaklara dökülüp protesto etmemizin nedeni buydu. O zamanlar bu işin sosyalizmle halledileceğini düşünürdük. Marksizm’deki kaçınılmazlık yani determinizm çok hoşumuza gidiyordu. Fakat determinizm üzerinden sosyolojik analiz zorlaştı. Zaman içinde toplumun kolayca dönüşemeyeceğini gördük. Marksizm’in temeli hümanist bir temeldir. Determinizm faktörünü çıkardığınız anda liberal oluyorsunuz. Biz de öyle olduk. Sonraki ayrım “Hâlâ geniş halk kitleleri yanında mısın?” yoksa “Siyasi gücün senin yanında olmasını mı istiyorsun?” temelinde yaşandı. Siyasi güç derken sadece iktidar partisini değil, siyasi kurumları ve Beyaz Türkleri kastediyorum. İşte bu yol ayrımında liberaller dağıldı diyebiliriz.
– Yani, Liberallerin bir bölümü halkın yanında olduğu düşüncesiyle AK Parti’yi desteklemeye başladı. Bir bölümü ise Beyaz Türk kurumlarının yanında durdu” diyorsunuz…
Evet, ama hepsi eski arkadaşım, bu konuda fazla bir şey söylemem dedikoduya girer.
– Liberal olmak yeterince tarafgir olamadığı için küçümsenen bir şeye de dönüştü sanki. Türkiye’deki kutuplaşma liberal olmayı zorlaştırmış olabilir mi?
Ben kendimi hâlâ liberal demokrat sayıyorum. Başkasının nasıl gördüğü önemli değil. Liberalleri kim küçümsüyor? Aslında kelimenin ifade ettiği şeyle konuşulan aynı değil.
“Tayyip Bey Çok Cesur Bir Adam“
– Kendine liberal diyen biri AK Parti’yi mi desteklemeli size göre?
Kayıtsız şartsız desteklemek olamaz ama AK Parti’yi destekleyen kitlenin yanında olmalı.
– Neden?
Kurumsal egemenlik savaşını AK Parti yaptığı için. Kurumsal egemenlik ordunun kışlaya gitmesiyle oldukça zayıfladı ama bürokratik direnç ve toplumun belirli kesimleriyle iş yapma devam ediyor.
– Ama eski statükonun karşısında AK Parti statükosunun doğduğunu söyleyenler de var. Katılmıyorum. Düne kadar AK Parti’nin kapatılması söz konusuydu. Devlet tarafından sıkıştırılan bir parti bir günde her şeye egemen olabilir mi?
Mümkün değil. Kurumsal egemenlikler gün geçtikçe tasfiye oluyor ama tam tasfiye olduğunu söyleyemeyiz.
– Peki, siz AK Parti destekçisi misiniz?
Tabii ki. Milli egemenlikle, halkın sömürülmesiyle AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan cesaretle uğraşıyor. Bu mücadele cesaret istiyor. Tayyip Bey çok cesur bir adam. Şaka değil, ona 22 suikast girişimi düzenlendi. Partisini kapatmak istediler. Hapse attılar. 17-25 Aralık’ı biliyorsunuz. Paralel hareketin egemenliği ele geçirememesinin tek nedeni ordunun müsaade etmemesiydi. Tayyip Bey, 27 Nisan’da orduya “Sen kim oluyorsun” deyince Paralel Yapı sevindi, “Oh ne güzel, egemenlik bana geçti” dedi. Fakat Erdoğan’ın cesur bir adam olduğunu es geçmişlerdi…
“Ak Parti Tabanı, Köylülükle Orta Sınıflılığı Aynı Anda YaşıyoR”
– Erdoğan’a yönelik ‘otoriter’ eleştirilerine ne diyorsunuz?
Bu doğru değil. Seçim sonuçlarına bakın. İktidar halkın seçimiyle oluyor. 7 Haziran’da seçilmedi. Tek başına iktidar olamadı. Burada otorite nerede? İşin ucu yine halka bağlandı. Yüzde 50 Erdoğan’ı otoriter bulmuyor. Bu yüzde 50, köylülükten orta sınıflığa yükseldi ve orta sınıf idealleri benimsedi. Bu idealler, buzdolabı ve araba edinme, çocuğunu iyi okullarda okutma, başörtüsüyle 5 yıldızlı otellere gidebilmektir. Beyaz Türklerin korktuğu da budur. Diğer yüzde 50’ye dönersek, bunun içindeki yüzde 10 Kürt’tür. Kalan yüzde 15 MHP’dir. Bunların sosyolojik yapısı benzerdir. Otoriterlikle bir dertleri yoktur. Geri kalan CHP’nin yüzde 10’u Alevi’dir. Aleviler CHP ideolojisinden dolayı değil, Alevi-Sünni tartışmasından dolayı CHP’ye oy veriyor. Alevilerin içinde de orta sınıftan kişiler var. Geriye kalan yüzde 15 de bizler yani Beyaz Türkler. Beyaz Türkler Tayyip Bey’i otoriter buluyorlar, çünkü Tayyip Bey onları iktidardan uzaklaştırıyor. Yerine kocaman orta sınıf kitlesini getiriyor. Biz Beyaz Türkler iktidarın içinde olmaya ve ekonomik avantajlara alışığız. Ben 30 yıl sanayicilik yaptım. Nasıl bedava para kazandığımızı çok iyi biliyorum. Ayrıcalıklıydık. Piyasaya istediğimiz gibi mal satıyorduk.
– Beyaz Türklere fazla yüklenmiyor musunuz?
Beyaz Türkler kendi başlarına böyle olmadılar. Devlet bu hale getirdi. Tanzimat’tan gelen süreçle yeni bir Batılı insan biçimi yarattılar. Şarap içmesini bileceklermiş bilmem ne! Hâlâ milli egemenliğe taraftar değiller. Başörtülüler için “Ay şekerim artık her yerde varlar” diyorlar.
– Geçen 13 yılda bu anlamda Beyaz Türkler de bir dönüşüm yaşamadı mı?
Tam olarak kabul etmediler ama yine de ilerleme var. Başka çareleri yok çünkü sosyoloji bunu gerektiriyor.
– AK Parti tabanı nasıl bir dönüşüm yaşadı?
AK Parti tabanı köylülükle orta üst sınıf arasındaki kesimi kapsıyor. Doğada ve toplumlarda geçiş dönemleri çok ilginçtir. Köylülükten orta sınıfa geçerken bütün spektrumda hem köylülük hem de orta sınıf yaşanır.
– Yani köylüler orta sınıflaşırken köylülüğe dair reflekslerini beraberinde getiriyor…
Tabii ki. AK Parti tabanı ikisini de içinde barındırıyor. Heterojen bir dünyaları var. Çünkü köylülükten gelen kültürel refleksleri bunu gerektiriyor.
– AK Parti’nin bu kadar geniş kitleden destek almasının nedeni bu mudur? Bir yandan zenginleşmeyi getirirken geleneksel değerlerden vazgeçmemesi mi?
Evet, sonuç bu! Diğer nedeni de Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren bu geniş kitlenin ezilip, sömürülmesidir. Dönüm noktaları Demokrat Parti, Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan’dır.
“Özyönetim Tartışılabilir“
– Türkiye’de bir kesim bölünme korkusu yaşarken bir kesim özyönetim ve özerklik taleplerinin tartışılabileceğini düşünüyor. Siz nasıl bakıyorsunuz öz yönetim talebine?
Bence de tartışılabilir. Avrupa yerel yönetimler özerklik şartı Türkiye için idealdir.
– Devlet çözüm süreci boyunca Öcalan’ı PKK’ya kıyasla daha akil bir konuma oturtmuştu. Şimdi neden Öcalan’a söz verilmiyor?
Söz verilmiyor mu? Yoksa Öcalan mı konuşmuyor? Kürt siyasetinde dengeler mi değişti? Bilemiyorum… Belki de konuşmak için doğru zamanı bekliyordur.
“Başkanlıkta Milletin Katılımı Artacak“
– Başkanlık sistemi tartışmasına ne diyorsunuz?
Egemenliğin millete geçmesi gerekiyor. Başkanlık sistemi gelirse milletin katılımı artacak ve denetim mekanizmaları eskisinden çok daha iyi olacak. Bugünkü durumda hukukun verdiği yetkiyle cumhurbaşkanından daha güçlü bir siyasi figür olamaz. Ben Tayyip Bey olsam ve diktatör olmak istesem bu sistemi hiç değiştirmeye kalkmazdım!
– Madem şu anki hakları yeterince fazla, Cumhurbaşkanı Erdoğan neden başkanlık sistemi istiyor?
Çünkü Türkiye’nin gelecek 50 senesi çok önemli. Bugün cumhurbaşkanı AK Parti’den. Gelecekte böyle olmayabilir. Bilgisizlikten istifade ederek başkanlık sistemini farklı yorumlamak entelektüel ahlâka sığmayan bir şeydir.
“Akiller Artık İşe Yaramaz“
– Çözüm sürecinde Akil İnsanlar Heyeti’ndeydiniz. Bugün gelinen durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Ortadoğu’da IŞİD etkisiyle yaşanan değişiklikler üzerine PKK, Amerika’nın bölgedeki kara gücü olmaya heveslendi. Amerika da bu durumu kullandı. Ortadoğu bu hale gelince Kürt siyaseti, “Neden demokratikleşmeyi bekleyelim? Kantonları kurmakla başlarız. Burası Ortadoğu, her an her şey olabilir. Kürt Devleti’ni kurarız” demeye başladı. Yaşadığımız çatışmanın başka bir temeli oluştu yani. Suriye’de durulma olursa, Esad giderse, Batı PKK’ya ihtiyaç duymazsa, yaşanacak tablo başkadır. Bunun tersi olursa yaşanacaklar başka…
– “Akilliğin tekrar devreye gireceğini zannetmiyorum” demişsiniz. Neden sessizce seyrediyorsunuz?
O süreç artık bitti. Bir tarafta Tayyip Erdoğan’ın görüşü diğer tarafta Öcalan’ın görüşü vardı. Akil insanlar bu çerçeve içinde geçerliydi. Bugün istediğiniz kadar ses çıksın, bu yaşananlar önlenemez. Artık kurşunlar başladı. Kürt siyasi hareketi de devlet de başka bir stratejiye geçti. Devlet, “Size şu hakları vereceğim, özerklikten vazgeçin” diyor. PKK ise “Türkiye Cumhuriyeti’nden hiç hayır gelmez, biz kendi devletimizi kuralım” diyor. İki taraf da bölgedeki insanları nasıl etkileyeceğinin derdinde. Bugün yürüyen mücadele bu. Kısacası bu sürecin nereye varacağına öncelikle bölgede yaşayan insanlar ve nihayetinde Türkiye’de yaşayan bütün insanlar karar verecek.
-Kürtlerin orta sınıflaşması PKK’ya olan desteği azaltacak bir unsur olabilir mi?
Olabilir. Şu anda bölge Türkiye’nin en fakir bölgesidir. Orta sınıflaşma açısından en geride olan bölge ama orada da AVM’ler var. n Sur’da çatışma olurken yüksek apartmanların olduğu lüks semtlerde hayat normal akışında devam ediyor… Tabii ki. Bunun etkisi olacaktır. Son hesaplaşma orada olacak.
“Açık Toplum Vakfı Da Tesev De Artık Siyasete Etki Edemiyor“
– Açık Toplum Vakfı’ndan neden ayrılmıştınız?
Açık Toplum Vakfı’nın Amerika’daki genel müdürü “AK Parti’ye muhalefet edeceğiz. Sen orada olduğun sürece ciddi bir AK Parti muhalefeti yapamayız” dedi. Ayrıldım. Açık Toplum Vakfı da TESEV de artık siyasete etki edecek bir durumda değil. Bir düşünce kuruluşu ortaya muhalefet etmek için çıkarsa olmaz. Objektif olmalı. Yapıcılıktan uzaklaştılar.
Kübra Par/ Gazete Habertürk, 11.01.2016