8 Ocak Cuma günü İzmir’de önemli bir toplantı yapıldı. İzmirli entelektüel işadamlarından Selim Gökdemir’in öncülüğünü yaptığı İzmir Düşünce Toplantıları’nın ilki gerçekleştirildi.
Yaza kadar her ay tekrarlanması planlanan toplantıların ilk konuğu iş adamı, sivil toplum gönüllüsü Can Paker’di. Paker yaptığı kısa konuşmada Türkiye’nin geçmişinden geleceğine uzanan bir perspektifi başarıyla dinleyicilere aktardı. Görüşlerini millî iradenin kim tarafından kullanıldığı tartışması etrafında açıkladı. Paker’e göre Türkiye millî egemenliğin halk tarafından değil bürokratik kurumlar tarafından kullanılması esasına göre kuruldu. Bu sistem 1950’de demokrasiye geçilince zorlanmaya başladı. Menderes sistemi değiştirmeye çabalayan ilk liderdi. İkinci büyük hamle Turgut Özal ile geldi. Son hamle ise Tayyip Erdoğan iktidarları zamanında ortaya çıktı ve hâlen sürmekte.
Paker adı geçen liderlerin bürokratik kurumlarla çatışmaya girerek millî iradeyi seçilmişler üzerinden halka iade etme çabasının çok önemli olduğunu ama meseleyi sadece liderler üzerinden okumanın ve değerlendirmenin yanlış olacağını vurguladı. Daha sağlıklı tahlil için sosyolojiye bakmamız gerektiğine işaret etti. Türkiye tarihin akışı içinde büyük sosyolojik değişimler yaşadı. Dolayısıyla, değişimin asıl faili sosyoloji. Bunu göremeyen Beyaz Türkler öfkelerini “her şeyin” tek müsebbibi sandıkları liderlere yönelterek tuhaf bir davranışta bulunuyor.
Paker’e göre Türkiye’de parlamenter sistem miadını doldurdu. Başkanlık sistemine doğru yürüyoruz. 27 Nisan muhtırasına hükümetin sert cevabı bürokratik vesayet sistemine ilk doğrudan karşı çıkıştı. Cumhurbaşkanını seçme yönteminin değişmesiyle, yani parlamentonun değil halkın devlet başkanını seçmesinin kabul edilmesiyle sistem öldü ve buna yol açanlar Beyaz Türklerin ta kendisiydi.
Başkanlık sistemine yürüyüşün sosyolojik alt yapısı toplumun neredeyse yüzde 85’ini kapsıyor. Dışarda kalanlar yalnızca Beyaz Türkler. Onlar da sosyolojiye direnmek suretiyle gettolaşıyorlar. Paker toplantıda soruları da cevapladı. Karşı görüşleri değerlendirdi. Konuşmasındaki eksik ve yanlış görülen noktaların dile getirilmesinden özellikle memnuniyet duyacağını belirtti. En ters sözleri ve yorumları bile sakin bir şekilde karşıladı ve cevap verdi. Uzmanı olmadığı konularda ahkâm kesmedi, sadece ana noktalara dikkat çekmekle yetindi. Dinleyici kitlesi Paker’in hem tarzını hem de fikirlerini çok takdir etti. Paker’in sunuşunda benim en çok dikkatimi çeken noktalardan biri, bir soru/yorum üzerine başkanlık sisteminin mahzurları olduğu veya olacağı söylenen şeylerin hepsinin hem de daha ağır biçimde zaten parlamenter sistemde tezahür ettiğine dikkat çekmesiydi. Kendisini dinlerken konunun uzmanı olarak bazen meslekî taassubun basit gerçekleri görmeyi nasıl engelleyebileceğini fark ettim. Aynı konuda ben konuşsaydım ya söylenen bazı şeyleri söyleyemez ya da o kadar anlaşılır şekilde ve doğrudan dile getiremezdim. Can Paker akademik disiplin de almış olmakla beraber yıllarını iş dünyasında ve sivil toplum kuruluşu faaliyetlerinde geçirmiş ve çok önemli işlere imza atmış bir insan. Gerek İzmir Düşünce Toplantıları’nı ilkinde gerekse başka yerlerde yaptığı konuşmalar, gerçekleştirdiği tahliller takdire şayan bir derinlik ve sistematiğe sahip.
Can Paker ile çok uzun zamandan beri tanışıyorum. Kendisiyle Liberal Düşünce dergisinde yayınlanan bir mülakat da yapmıştım. Paker ayrıca LDT Özgürlük Onur Ödülü sahibi. Sağduyusuyla, hoşgörüsüyle, ait olduğu sosyal tabakanın ağır baskısına rağmen görüşlerini çekinmeden dile getirme cesaretiyle, daima demokrasiyi tercih eden duruşuyla takdiri ve teşekkürü çok hak ediyor.
Sevgili Can Paker iyi ki varsın!
Yeni Yüzyıl, 11.01.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/can-paker-873