Anayasa referandumu sonrasında medyada boy gösteren yorumcuların neredeyse tümü sosyo-ekonomik açıdan gelişmiş, eğitim düzeyi yüksek seçmen kitlesinin CHP’yi tercih ettiği, düşük eğitimli, sosyo-ekonomik açıdan fazla gelişmemiş seçmen kitlesinin ise AK Parti etrafında yoğunlaştığını, dolayısıyla evetle hayır tercihlerinin de bu istikamette ortaya çıktığını ifade etmektedirler. Oysa bu düşüncenin, kalıplaşmış bir ezbere dayandığını ve bilimsel bir temelden yoksun olduğunu söylemek gerekir. Devlet Planlama Teşkilatı ile Türkiye İstatistik Kurumu’nun verileri esas alınarak basit bir analiz yapıldığında bile bu varsayımın ne kadar yanlış olduğu açıkça ortaya çıkar.
Devlet Planlama Teşkilatı’nın çalışmasına göre 2010 yılının sosyo-ekonomik bakımdan en fazla gelişmiş on ili sırasıyla İzmir, Ankara, Eskişehir, Bursa, Kocaeli, İstanbul, Çanakkale, Denizli, Isparta ve Muğla’dır. Bu illerin beşinde “evet” tercihi önde çıkarken, beşinde de “hayır” tercihleri önde çıkmıştır. Evetlerin önde çıktığı Ankara ve İstanbul gibi illerin barındırdığı nüfus, hayır tercihini barındıran illerin nüfusundan çok daha fazladır. Listeyi yirmi ile kadar genişlettiğimiz zaman da benzer bir tablo ortaya çıkıyor. En fazla gelişmiş yirmi il içinde tercihini evet yönünde yapan seçmen sayısı hayır yönünde kullanan seçmen sayısından daha fazladır. Dolayısıyla sosyo-ekonomik açıdan gelişmiş illerin CHP’den yana tercihte bulunduğu tezi her halükarda doğru bir tez değildir. Bu varsayımı doğru kabul edersek hayır oylarının, Tunceli gibi az gelişmiş bir ilde neden yüzde 80’ler düzeyinde olduğunu açıklayamayız. Benzer biçimde CHP’nin Kadıköy’ün Fikirtepe, Eğitim ve Dumlupınar gibi gecekondu bölgeleriyle Çankaya’nın varoşlarından yüzde 50’lere varan oranlarda oy alışını bu varsayıma dayanak açıklamamız mümkün değildir.
Benzer biçimde yüksek eğitimlilerin CHP’den, düşük eğitimlilerin de AK Parti’den yana tercihte bulunduğu tezi de doğru değildir. TÜİK’in 2009 eğitim verilerini esas alarak birkaç il üzerinde yapacağımız basit bir analiz bile bu tezin geçersizliğini ortaya koymaya yeter. Mesela yüksek oranda hayır diyen ve artık neredeyse CHP’nin kalesi haline gelen İzmir nüfusunun yüzde 6’sı okuma yazma bilmiyor, yüzde 41’i ilkokul, yüzde 5’i ortaokul, yüzde 19’u lise, yüzde 10’u üniversite mezunu. Bu veriler yüksek oranda hayır oyu çıkan Çanakkale, Edirne ve Muğla için de aşağı yukarı aynı. Buralarda üniversite mezunu nüfusun oranı İzmir’den yüzde 3 kadar az. Buna benzer bir tabloyu, evet oylarının büyük oranda çıktığı, neredeyse Ak Parti’nin bir kalesi olarak kabul gören Konya’da da görüyoruz. Okuma yazma bilmeyenler Konya nüfusunun yüzde 6’sını, ilkokul mezunları 49’nu, ortaokul mezunları yüzde 4’nü, lise mezunları yüzde 13’nü, üniversite mezunları ise yüzde 7’sini oluşturmaktadır. Evet oylarının yüzde 60’lar düzeyinde çıktığı ve Ak Parti’nin üs üste seçim kazandığı Kayseri, Kocaeli ve Sakarya illerinin eğitim düzeyi Konya’ya göre biraz daha yüksektir.
Rakamlar gerçek, iddia ezber
Bu verileri esas alarak bir analiz yaptığımızda “hayır” oylarının yüksek eğitimlilerden geldiği tezinin tümüyle doğru olmadığı anlaşılır. “Hayır” oylarının oranı İzmir’de yüzde 64 düzeyindedir. Tüm üniversite mezunları ile lise mezunlarının hayır yönünde oy kullandığını varsaysak bile bu yönde oy kullanan seçmenin yüzde 35’i ilkokul ve altında bir eğitim düzeyine sahiptir veya okuma yazma bilmemektedir. Bu tablo, eğitim düzeyi İzmir’den düşük olan illerde çok daha çarpıcıdır. Edirne’de söz gelimi “hayır” yönünde oy kullanan seçmen oranı yüzde 74 düzeyindedir. Aynı Edirne’li seçmenin yüzde 6’sı okuma yazma bilmemekte, yüzde 46’sı ilkokul mezunu, yüzde 15’i ise okuma yazma bilmekte ama herhangi bir okul bitirmemiştir. Bu da nereden bakılırsa bakılsın hayır oyu veren seçmenin en az yüzde 50’sinin bu kitle içinde yer aldığı anlamına gelir. Unutmayalım ki, Edirne’de CHP öteden beri orada yaşayan yüksek miktardaki Roman vatandaşların oyunu silme almaktadır. CHP’nin her defasında yerel seçimleri kazanmasının nedeni Roman oylarının topluca bu partiye gitmesidir. Roman vatandaşların genel olarak düşük eğitime sahip olduğu bir gerçektir. Unutmayalım ki, bugün üniversite mezunu ile yüksek lisans veya doktorasını tamamlayan nüfusun toplam nüfus içindeki oranı yüzde 7.2 düzeyindedir. Bu basit veri bile CHP’li seçmenin yüksek eğitimli seçmen kitlesinden oluştuğu tezini çürütmektedir.
Eğitim ve soysa-ekonomik gelişmişlik düzeyiyle ilgili resmi verileri esas aldığımızda, yaygın bir kanaat olan “eğitim düzeyi yüksek ve sosyo-ekonomik açıdan gelişmiş” seçmenlerin ya da bölgelerin CHP’den yana tercihte bulunduğu tezinin temelsiz olduğu anlaşılıyor. Bu yaklaşım basit ve yüzeysel bir tespit olmaktan öte bir anlam ifade etmez. Sonuçları daha sağlıklı biçimde okumak, seçmen davranışını anlamak için derinlemesine sosyolojik, kültürel, antropolojik, psikolojik ve psiko-sosyolojik araştırmalara ihtiyaç vardır. Yoksa düşüncelerimiz yaygın kanaatlere dönüşebilir, bu kanaatler bilimsel temellerden yoksun olduğu için bizi sağlıklı sonuçlara götürmekte yetersiz kalır.
İtalyan bir meslektaşımla birlikte Mart 2009 yerel seçimleriyle ilgili yaptığımız araştırmaların sonucu yukarıdaki resmi verileri doğrulayıcı niteliktedir. İtalyan meslektaşımla İstanbul’un Kadıköy, Küçükçekmece ve Üsküdar ilçelerinde seçimlerden üç ay önce sahaya inip seçim kampanyalarını izlemiş, seçimden sonra da kapsamlı bir anket çalışmasıyla seçmen tercihi ve partilerin kampanya etkinliğini anlamaya çalışmıştık. 3000 kişilik bir örneklem kitlesi üzerinde gerçekleşen o araştırmaya göre yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi ve gelir bakımından CHP ile AK Parti seçmeni arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktur.
O halde iki partiyi tercih etme farklılığı nereden kaynaklanıyor? Araştırmamıza göre iki parti seçmeni arasındaki temel farklılık bölgesel arka plan, kimlik ve yaşam biçimiyle bağlantılıdır. Genel olarak İstanbul’daki seçmenler içinden Ege ve Akdeniz kökenli olanların CHP’yi, Orta Anadolu ve Karadeniz kökenli olanların ise AK Parti’yi desteklediği anlaşılıyor. Kimlik düzeyinde yaptığımız analizlerde de kendisini ‘sağcı’, ‘milliyetçi’, ‘demokrat’ veya ‘liberal’ kimliklerinden biriyle tanımlayanların büyük ölçüde AK Parti’yi; ‘laik’, ‘Atatürkçü’, ‘solcu’ veya ‘devletçi’ olarak tanımlayanlarınsa büyük ölçüde CHP’yi seçtiği görüldü.
İki parti arasındaki farklılığı sağlayan ‘bölge’ ve ‘kimlik’ değişkenlerinin kuşkusuz ‘yaşam biçimi’ ile yakından bağlantısı vardır. Bu konuyla ilgili ayrıntılı bir sorgulama yaptığımızda ‘sinema’ ve ‘tiyatro’ya gitmekle ‘sigara içme’ konusunda CHP’li seçmenle AK Partili seçmen arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktur. İki parti seçmeni de yaklaşık olarak benzer düzeyde sinema ve tiyatroya gitmekte ve sigara içmektedir. Üç konuda da CHP’li seçmenin oranı AK Partili seçmenin oranından biraz daha fazladır, ama istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık ortaya koymamaktadır. CHP’li seçmenle AK Partili seçmen arasındaki esas farklılık ‘Cuma namazı’, ‘beş vakit namaz’, ‘Ramazan’da oruç’ ve ‘içki içme’ alışkanlıklarında yatıyor. AK Parti’ye oy verenler genel olarak namaz ve oruç konusunda yüksek hassasiyet sergilerken, CHP’li seçmen daha düşük bir eğilim göstermektedir. İçki konusunda ise tersi bir durum söz konusu. Araştırmamıza göre CHP’ye oy veren seçmenin yüzde 50’si düzenli veya arada bir içki içerken, bu oran AK Partili seçmende yüzde 15 düzeyindedir.
Babadan miras tercihin irrasyonalitesi
Kendi araştırmamızdan hareketle şu tespiti yapabiliriz: AK Partili seçmenle CHP’li seçmen arasındaki esas farklılık tüketim alışkanlığı ile yaşam biçiminden kaynaklanıyor. Bölge ve kimlik düzeyindeki farklılığın da bununla bağlantılı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak yaşam biçiminin gelir ve eğitim düzeyiyle doğrudan bağlantılı olduğunu söylememiz her halükarda doğru olmaz. Söz gelimi CHP’li seçmen içinde düzenli olarak içki içtiğini söyleyenlerin içinde düşük eğitimliler yüksek eğitimlilerden daha fazladır.
Araştırmamızın önemli bulgularından biri de iki parti arasındaki aidiyet vurgusundaki farklılık olmuştur. Yüzlerce kişiyle yüz yüze yaptığımız mülakatlarda CHP’lilerin kendilerini genel olarak ‘babadan kalma CHP’li’ olarak tanımladıkları; AK Partililerinse bu partiyi herhangi bir nedenden dolayı tercih ettikleri görülmüştür. Babadan kalma bir partili olmak, herhalükarda belli bir irrasyonaliteye, körü körüne bir tercihe, hatta bir saplantıya işaret sayılır. O halde CHP’li seçmenin yüksek eğitimli olduğu, dolayısıyla daha rasyonel tercihlerde bulunduğu tespiti doğru değildir. Parti tercihleriyle ilgili yazıp çizip ya da yorum yaparken yüksek eğitim ve sosyo-ekonomik gelişmişlik konusundaki ezberlerimizi bir kenara bırakmamız gerekir. Toplumun yaklaşık yüzde 20’lik bir kesimi neden babadan kalma CHP’li ve neden bu partiye oy veriyor, bu partinin icraatlarına, kadrosuna, programına, liderine ve başarısına bakmaksızın bu partinin peşinden sürüklenip gidiyor sorusu çok daha derin ve ayrıntılı sosyolojik, antropolojik ve psikolojik araştırmaları gerektiren bir sorudur.
Açık Görüş, Star, 19.09.2010