İltifatı en önemli, en değerli olan merci de onlardı zaten…
AK Parti’nin iktidar olduğundan bu yana girdiği her seçimde oyunu biraz daha artırmasını nasıl yorumlayacağız?
Halkın otoriter rejim özlemlerine cevap verdiği için mi arttı Erdoğan’ın oyları? Bu millet tek adam yönetimlerini pek sevdiği için mi ya da son dönemde Erdoğan Kürtler’e ağzının payını bir güzel verdiği; Öcalan’ı asma arzusu konusunda MHP’yle yarışa girdiği için mi arttı oyları?
Yoksa AK Parti’nin -taşıdığı zaaflara rağmen- büyük dönüşümün partisi olduğunu gördüğü ve bu dönüşümü ancak onunla devam ettirebileceğini bildiği için mi?
AK Parti’nin hatalarını mı seviyor bu halk; yoksa doğrularını mı?..
Halkı küçümseyenler ve kendilerini bir matah zannedenler, yine her zamanki gibi, “bidon kafalıların” AK Parti’nin hatalarına ve zaaflarına oy verdiğini düşünecekler. Varsın düşünsünler.
Burada asıl önemli olan AK Parti yönetiminin bu zaferi nasıl değerlendirdiği…
Umalım ki AK Parti yönetimi, Kürt meselesinde MHP’yi baraj altı bırakma hırsıyla sarıldığı kaba ve hoyrat söylem yüzünden oylarını artırdıklarını sanmıyordur. Halkın o küflü söylemlere prim verdiğini düşünmüyordur. Tam tersine, oy artışını barış ihtimalini sabote eden o söylem yüzünden değil, o söyleme rağmen sağladıklarının; çünkü halkın o eşsiz sağduyusu ile AK Parti’nin esas yönünün bu olmadığını gördüğünün farkındadırlar.
Zira önümüzde uzanan dönemde Türkiye’nin geleceğini belirleyen konu bu olacak. Kürtler ve Türkler arasında bir arada yaşamanın yeni toplumsal sözleşmesinin yapılıp yapılamaması ülkenin kaderini belirleyecek. Eğer bu düğüm barışçı bir yöntemle çözülebilirse, ülkenin şu ana kadarki gelişme grafiği, bütün dünyaya parmak ısırtacak sert bir yükselişle hepimizi daha müreffeh ve daha mutlu bir hayata taşıyacak.
Güneydoğu’daki oy dağılımına baktığımızda, Kürt sorununun çözümünde sadece tek bir siyasi aktör olmadığını; iktidarın bu sorunu çözmek istiyorsa mutlaka bölgenin diğer siyasi aktörüyle işbirliği yapması gerektiğini açık olarak görüyoruz. BDP’nin bağımsız adaylarla girdiği bu seçimlerde sağladığı başarı sorunun çözümüne hizmet edebilir.
BDP, Türkiye siyasetinin kalıcı ve önemli unsurlarından biri olduğunu bu sonuçla bir kez daha ortaya koymuş bir parti olarak bu gücün sorumluluğu ile davranırsa; emrivakiler peşinde koşmak yerine sorun çözülecekse bu Meclis’te çözüleceğini kabul ederek davranırsa; olmayacak hayaller kurmak yerine gerçekçi politikalar üzerinden ittifaklar kurmaya, uzlaşmalar sağlamaya çalışırsa; siyasetin “mümkün olanın en iyisine” ulaşmak olduğunun idraki içinde davranırsa sorun çok daha acısız, çok daha hızlı ve kolay çözülür.
Ama tabii, yine de esas belirleyici olanın iktidar olduğunu belirtelim.
Erdoğan ustalık dönemine girdiğini söylüyor. Kürt meselesi gibi girift bir mesele de ancak ustalık döneminde çözülür. Şimdi ondan bunu bekliyoruz.
Türkiye, kuruluşundan bu yana devletin taşıdığı iki büyük fobi yüzünden büyük acılar çekti. Şeriat fobisi ve bölünme fobisi…
AK Parti iktidar olduğu sekiz yılda şeriat fobisini yok etti. Sıra geldi ikinci fobiye… Eğer idari yapıda ciddi reformlar yapabilirse; mahalli idarelere geniş özerklik sağlayan bir dönüşümü gerçekleştirebilirse; eyalet, özerk bölgeler, federatif yapılar gibi sözcükleri öcü olmaktan çıkarabilir ve yasaksız bir tartışma platformu yaratabilirse, bunca yıl elimizi kolumuzu bağlayan ikinci büyük fobiyi de yenmiş olur.
Bir parti ve bir lider için bundan büyük onur olur mu?
Bugün, 15.06.2011