Son doksan yıllık tarihimizi, hep mutlu bir masal olarak dinlemeye alışmıştık. Bilgisizliğe, ilkelliğe ve geriliğe karşı büyük bir aydınlanma, uygarlaşma ve ilerleme mücadelesini anlatıyordu bu masal. Bu masalda hiç olumsuz bir şey yoktu. Bazı insanlar, bizi daha aydın ve medeni yapmak için büyük mücadeleler vermişler ve hepimize aydınlık bir gelecek bırakmışlardı. Bu masalda tarih, hep düz bir çizgi şeklindeydi. Tarih, kurtarıcılarımız sayesinde hiçbir zikzak çizmeden ilerlemişti. Bu masal çok güzel ve hoştu. Bu masalın doğruluğunu sorgulamak çoğumuzun işine gelmiyordu, çünkü bu masal bize müthiş bir rahatlık ve tembellik hissi veriyordu. Hiçbirimiz rahatının bozulmasını istemiyordu.
Bazen bu tatlı masala itirazlar olsa da hemen onları susturuyorduk, çünkü o masaldaki kahramanlar hep sorgulanmaz ve kutsaldılar. Masalı sorgulamak, o kahramanları sorgulamaktı, o kahramanlara karşı çıkmaktı. Masal kahramanları, masalı dokunulmaz kılıyorlarlardı.
Hiç umulmadık bir yerde bir gün birisi masalda olmayan bir şeyi gündeme getirdi. O da Dersim’di. Dinlemeye alıştığımız masalda Dersim hiç yoktu. Ancak resmi masalın en fanatik savunucularından biri Dersim modelinin günümüz için de geçerli olduğunu söyleyince hepimizin ezberleri bozuldu. Birden bire şu soruyu herkes sormaya başladı: 1937-38 Yıllarında Dersim’de ne oldu? Her yerde Dersim’de olanlar konuşulmaya ve yazılmaya başlandı.
İnsanlar Dersim hakkında konuşup yazdıkça bilgilerimiz artmaya ve düşüncelerimiz değişmeye başladı. Öksüz kalmış binlerce kız çocuğunun yetiştirme yurtlarına ya da subay ailelerine evlatlık verildiğini öğrendik. Binlerce masum insana karşı zehirli gaz kullanıldığını öğrendik. İnsanların dağlarda ve mağaralarda fare gibi öldürüldüğünü öğrendik. Yüzlerce ailenin doğdukları topraklardan alınıp batı illerinde zorla ikamete tabi tutulduğunu öğrendik. Dersim dağlarını bombalayan pilotların daha sonra nasıl kahramanlaştırıldığını öğrendik. Devletin demir yumruğunu her zaman hissetmek için Dersim’e Tunceli denildiğini öğrendik. Dersim’le ilgili her gün yeni bir fotoğraf ve belge ortaya çıkmaktadır. Yeni belgeler ve bilgiler ortaya çıktıkça Dersim gerçeğini daha çok öğreneceğiz.
Dersim, huzurumuzu kaçıran, ezberlerimizi bozan bir gerçekliğin adı olmuştur.
Doksan yıllık aydınlanma ve uygarlaşma masalının rahatlığı, Dersim gerçeğinin acısını ve utancını artık örtmeye yetmemektedir. Dersim denilen topraklarda altmış binden fazla insan vahşice öldürüldü. O topraklarda bir katliam yapıldı.
Doksan yıllık aydınlanma, uygarlaşma ve ilerleme masalı, bu topraklarda Dersim diye bir trajedinin olmadığını ve yaşanmadığı üzerine kuruluydu.Verdiği bütün rahatlığa ve tembelliğe rağmen bugün resmi masalı dinlemekten bıkanların sayısı giderek artmaktadır. İnsanlar, masalın kurgusunu muhteşem bulmalarına rağmen artık bu masalda bir tek şeyin eksik olduğunu görmektedirler. Evet, bu masal çok hoş, maalesef gerçek değil. Dersim gerçekliğini öğrenmek, insanları resmi masalın büyüleyici dünyasından uyanmalarını sağlamaktadır. Günün sorusu şudur: Bugün artık resmi masalın bize söylemediği Dersim trajedisini biliyoruz. Ancak bunu bilmemiz şu soruyu hepimizin kaygılı bir şekilde sormasına neden olmaktadır: Hangimiz bu ülkede bir daha Dersim faciası gibi bir trajedinin yaşanmayacağından emin olabilir?Dersim trajedisini tartıştığımız bugünleri, bugüne ve geleceğe dair dersler çıkartan, geçmişin acılarından kin ve nefret üretmek yerine bu topraklarda özgürlüğün,çoğulculuğun, hukukun ve barışın ekolojisini oluşturmak için neler yapılması gerektiğine odaklanmak için bir fırsat olarak değerlendirmeliyiz.