Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Orhan Pamuk’la ilgili kararını duymuşsunuzdur.
Duymadınızsa tez elden öğrenseniz iyi olur. Çünkü eğer Türkiye hakkında konuşmaya meraklı biriyseniz, bu karar bir gün gelip sizi de vurabilir.
Önce olayı özetleyelim:
Orhan Pamuk yabancı bir dergiye verdiği söyleşide “Bu topraklarda 1 milyon Ermeni ve 30 bin Kürt öldürüldü” demişti. Bu sözler o zaman Türkiye’de çok tepki çekti, çok eleştirildi. Eleştirilerin asıl yöneldiği nokta rakamın abartılı oluşuydu. Kimse kalkıp da “Bu topraklarda hiçbir Ermeni’nin, hiçbir Kürt’ün burnu kanamadı” diyemeyeceği için; zaten devletin bir diplomatı -Kamuran Gürün- sayıyı 300 bin olarak “resmileştirdiği” için; tartışma 300 bin rakamının baz alındığı; 300 binle 1 milyon arasında gidip gelen bir açık eksiltmeye dönüştü.
Her neyse, böyle bir tartışma yaşandı ve kapandı…
Ama hayır kapanmadı!
Pamuk’un bu sözünden fena halde alınan altı kişi “Vay sen bana nasıl katil dersin” diyerek dava açtı ve manevi tazminat talebinde bulundu.
Gayrı ciddi bir talepti; daha çok sembolik bir protesto davranışı gibi algılandı ve önemsenmedi. Nitekim, davaya bakan Şişli 3’üncü Asliye Hukuk Mahkemesi de davayı reddetti. Konu temyize gitti, geldi, mahkeme kararında diretti, tekrar gitti, lafı uzatmayalım, sonunda bir de baktık Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bizim sembolik bir çıkış diye gördüğümüz iddiayı ciddiye almış ve davacıların Pamuk aleyhine tazminat davası açabileceğine hükmetmiş!
İnanılması gerçekten zor.
Gerçekten çığır açıcı bir karar!
Nasıl bir çığır açtığını şöyle birkaç örnekle somutlamaya çalışalım:
Bu karardan sonra biri kalkıp da “Bu topraklarda şu kadar kişi polis işkencesiyle öldürüldü” demeye görsün. Polis teşkilatında kaç kişi varsa her birinin tek tek “Vay sen bana işkenceci katil dedin” diye dava açma hakkı doğmuş bulunuyor.
Aynı şekilde “bu topraklarda” şimdiye kadar şu kadar travestinin hunharca öldürüldüğünü söylediğinizde de 72 milyonun her birinin “homofobik katil yerine kondum” diye dava açması mümkün.
Tabii, insanları rencide eden tek şey cinayet suçlaması altında kalmak da değil.
Diyelim bir araştırmacının “bu topraklarda” aile içi şiddetin çok yaygın olduğunu, yaklaşık on milyon kocanın karısını dövdüğünü söylemesi durumunda bütün kocaların mahkeme kapısına yığılıp “töhmet altında bırakıldığı, dayakçı maço erkek suçlamasıyla karşı karşıya bulunduğu” gerekçesiyle manevi tazminat talep etme hakkı doğar.
Ya da; bir başka araştırma, hakim ve savcıların yüzde şu kadarının rüşvet almaya meyyal olduğunu ortaya çıkarmışsa, aynı şekilde bütün hakim ve savcılar tek tek “hırsızlık suçlamasıyla karşı karşıya bulundukları ve rencide oldukları” iddiasıyla dava açıp o araştırmacıyı anasından doğduğuna pişman edebilirler.
Kararı veren Yargıtay üyeleri şu kadarını bile düşünmüyorlar ki, Orhan Pamuk’un o sözüne kızanların hemen hepsi, karşı argüman olarak “Ermeniler de Türkler’i öldürdü” dediler, diyorlar…
Peki, bu durumda, Ermeni vatandaşlarımızın da aynı şekilde manevi tazminat davası açma hakkı doğmuyor mu? Ya bu karar üzerine onlar da tek tek “Vay sen bana nasıl katil dersin; Ermeni çetecilerin işledikleri suçu bana nasıl bulaştırırsın” diye dava açmaya kalkarlarsa ne olacak?
x x x
Doğrusu bu yazıyı yazarken kapıldığım duygu şu: Böyle bir kararın absürtlüğünü ispatlamaya çalışmak, bunun için örnekler vermek zorunda kalmak ne kadar da sıkıcı ve bayat… Yazdığım her şey malumun ilanı gibi görünüyor ve okuyucunun anlayışına hakaret ettiğim duygusuna kapılıyorum. Ama öte yandan; ortada kapı gibi bir yüksek mahkeme kararı var ve biz ciddiye almazsak içtihat oluşturması işten bile değil…
En iyisi şöyle bitireyim:
Böyle bir yüksek yargı kararından sonra, “bu topraklarda” fikir özgürlüğünden, ifade özgürlüğünden nasıl bahsedebileceğiz, bilmiyorum gerçekten.
Bu kararın tek bir sonucu vardır: Bu topraklarla ilgili her eleştiri 72 milyonun her birini tek tek rencide edebiliyor ve tazminat isteme hakkı doğuruyorsa, yapılabilecek tek şey, bu topraklarda olup biten hiçbir şeyi konuşmamaktır.
Anladığım kadarıyla, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu üyelerinin istedikleri de bu zaten.
Bugün, 09.10.2009