Doğrusu, demokrasi paketi daha çıkmadan kaybetti önemini.
Paketin içinde nelerin olacağını daha öğrenemedik, ama nelerin olmayacağını öğrendik ve bu da yetti…
Anadilde eğitim yok. Resmi okullarda da yok; özel okullarda da yok. Af yok. Barajın düşürülmesi de yok. Bildiğimiz kadarıyla vatandaşlık tanımı ve yerel yönetim reformu da zaten yok… Demek ki epey zamandır beklediğimiz reformlardan hiçbiri yok.
Başkaları için iyi bir şeyler varsa hayırlı olsun; ama anlaşılıyor ki, bu paketin Kürtler’e bir hayrı yok…
Aynı bayat gerekçe
Ben kendi payıma bu reform paketini hiçbir zaman “çözüm süreci ilerlesin” diye istemedim. Eğer çözüm sürecinin ilerlemesine de hizmet ediyorsa ne ala, ama asıl olarak, Kürtler’in buna hakkı olduğu için istedim.
Zaten çözüm süreci dediğimiz süreçte o kadar farklı faktörler devreye girdi ki, şu anda PKK’nın ilerlemek için çıkacak paketten çok başka yerlere, örneğin Rojava’ya baktığı anlaşılıyor. Öcalan’ın da “konumum stratejik olarak ele alınmalı” derken, ana dilde eğitimi kastetmediği belli.
Ama olsun…
Hem bu ülkede yaşayan Kürtler için hem de demokratik bir Türkiye isteyen Türkler için hâlâ en önemli şey, bir halkın gasp edilen haklarının geri verilmesi.
Ve Erdoğan bunu vermeyeceklerini söylüyor.
Ne gerekçeyle? Kırk yıldır Kemalistlerin de, vesayetçilerin de, vesayeti sineye çekmiş merkez sağ hükümetlerin de tekrarlayıp durduğu aynı bayat gerekçeyle: “Biz, ülkemizi bölecek konular üzerinde AK Parti olarak adım atamayız. Biz zaten okullarda anadili öğrenme imkânı sağladık. Ama anadil ile eğitimin önünü açarsanız resmi dili zedelersiniz.”
“Seçmeli Kürtçe neyinize yetmiyor”
Öncelikle barajın düşürülmesi ve af konusunu anadilde eğitimden ayıralım. İlk ikisi siyasi iktidarların karar verme yetkisi içinde bulunan, üzerinde pazarlık yapılabilecek konulardır.
Ama anadilde eğitim değil.
Anadilde eğitimin uluslararası hukukun en temel metinlerinde, İnsan Hakları ve Çocuk Hakları Evrensel Bildirgeleri’nde temel insan hakkı olarak nitelendirildiğini ve özel vurgu yapıldığını tekrarlamak gereksiz. Çünkü bunu zaten Erdoğan da biliyor.
Bölünme meselesine gelince…
Defalarca söyledik, yine söyleyelim: Anadilde eğitim yasağı çok açık bir hak ihlalidir. Bu hakka karşı çıkanların argümanları da, mantıken başörtüsü serbest bırakıldığında ülkeye şeriat geleceğini savunanlarınki kadar geçersiz, ahlaki bakımdan da bir o kadar kabul edilemezdir. Bir insanın düşüncesini ifade edebilmesi, dinini yaşayabilmesi ya da kendi dilinde eğitim görmesi ne ülkeyi böler ne de toplumu…
Tam tersine, eğer bir ülke bölünürse, kendi vatandaşına bu hakları verdiği için değil, vermediği için bölünür.
Bence Erdoğan zaten bunu da biliyor.
Peki o zaman nasıl oluyor da, bunca yıllık tartışmadan sonra hâlâ “seçmeli Kürtçe neyinize yetmiyor” diyebiliyor?
Şu anda düzinelerce lise ve üniversite yabancı dilde eğitim yaparken, neden en azından özel okullarda Kürtçe eğitimin önünü açmıyor?
Tabandaki milliyetçi tepkilerden korktuğundan mı?
Bence değil; milliyetçi tepkilerin doruk yaptığı nokta Öcalan’ın muhatap alınması ve görüşmelere başlanmasıdır. Bunu göze alan bir siyasetçi, gasp edilmiş bir hakkı geri vermekten çekiniyor olamaz.
Bu durumda benim aklıma gelen bir ihtimal var ama hiç de iyi bir ihtimal değil: Çözümün gidişatından hoşnut olmayan, yavaş bulan hükümetin bu meseleyi “pazarlık kozu” olarak elde tutmak istemesi…
İnşallah tahminim doğru değildir; zira böyle bir tutum en başta hükümetin aylardır vurguladığı“reformların PKK’ya taviz olarak yapılmadığı” argümanını çökertir.
Bu yazı Bugün Gazetesi’nde yayınlanmıştır.