Açık konuşalım; son yıllarda kamuoyuna yansıyan yapısı, kurmay kadrosu ve görev anlayışıyla bu ordu PKK’yı yenemez.
Aradığı komutanına PKK’lıları kastederek ‘Çok zayiat veriyoruz, Heronları düşürün’ diyen bir üsteğmenin, bu talebe ‘Bir çaresine bakarız’ diye karşılık veren bir yarbayın görev yaptığı; MİT’in bu konuşmayı tespitinden sonra üç yıldır bu konuyu soruşturup sonuca bağlayamayan bir anlayışın egemen olduğu ordu PKK’yı yenemez.
İskenderun’daki gibi PKK saldırı yapmadan askerî üssü izlerken ‘Kutlu Doğum Haftası’ etkinliklerini, derneklerin halı saha maçlarını, liselerin bilim ve sanat şenliklerini takibe alan bir ordu PKK’yı yenemez.
Karakolun karşısında dolaşan terörist grubunu çoban, dağda kekik toplayan köylüleri ise terörist sanan, bu ‘sanı’sını da hiç sıkılmadan dile getiren komutanların görev yaptığı, terfi aldığı, yükseldiği bir ordu PKK’yı yenemez.
Kendi döşediği mayınların üzerine kendi askerini süren; bu gerçek ortaya çıktığında da olayı soruşturmak yerine ‘olur böyle şeyler’ deyip ölüme neden olanları teselliye kalkışan komutanların bulunduğu bir ordu PKK’yı yenemez.
‘Fırsat eğitimi’ olarak nitelenen ceza türüyle kendi askerinin eline pimi çekilmiş el bombası tutuşturan, patlayan el bombasıyla ölen dört asker için ‘kazayla şehit oldular’ bilgisi veren bir ordu PKK’yı yenemez.
Toplam 28 askerin şehit olduğu Dağlıca ve Aktütün baskınlarındaki çok ciddi ‘ihmal’ iddialarını incelemek yerine, ihmali dile getirenleri parmağını sallaya sallaya tehdit edip ‘hain’likle suçlayanların yönettiği bir ordu PKK’yı yenemez.
İldeki hakim ve savcıların gözünü korkutmak için lojmanlarının üzerine üç-beş bomba göndermekte beis görmeyen, yaptığı bu ‘icraatı’ böbürlene böbürlene anlatan bir komutan hakkında hiçbir işlem yapmayan bir ordu PKK’yı yenemez.
Kendi hükümetine ve vatandaşına karşı ‘ıslak imzalı’ belgelerle komplolar kuran, vatandaşların evine silah ve mühimmat yerleştirerek onları ‘terör örgütü’ adı altında yargılatmak için hazırlıklar planlayan askerlerin yetiştiği bir ordu PKK’yı yenemez.
Aklını fikrini ‘yönetime el koymak’la bozarak kendi işini, işlevini, misyonunu unutmuş bir ordu PKK’yı yenemez.
Yeraltına gömülen silahları olan, bunların neden ve kimler tarafından gömüldüğünü merak etmeyen, merak edip soru soranlara hain diyen bir ordu PKK’yı yenemez.
Cuma vakti camileri havaya uçurmayı, insanları stadyumlarda gözaltına almayı, her kesimden darbe karşıtı insanları ‘temizlemeyi’, darbe hükümeti kurmayı ‘harp oyunu, plan semineri’ olarak niteleyen; öğrencileri, dernekleri, anaokullarını, liseleri, eczaneleri, fırınları, kafeleri, gazeteleri, sosyeteyi, velhasıl her yeri ve herkesi fişleyen bir ordu PKK’yı yenemez.
Öğrencilerin gittiği bir müzeyi havaya uçurarak darbeye hazırlık olmak üzere kaos planları yapan mensupları olan ve bu mensuplarını doğru dürüst soruşturup cezalandırmayan bir ordu PKK’yı yenemez.
Kısaca, asli işini yapmak yerine siyasete, topluma, ekonomiye nizam vermeyi temel görevi addeden bir ordu PKK’yı yenemez. Dış saldırılara karşı odaklanmak ve hazırlıklı olmak yerine bütün enerjisini ‘iç düşman’ adı altında ‘siyasi rakipleri’ni tasfiyeye ayırmış bir ordu asıl görevini yapamaz.
PKK ile mücadele ‘iç iktidar mücadelesi’ için bir maniveladan ibaret görülür. ‘Başarı’nın hükümetin hanesine yazılması ihtimali de tedirginlik yaratır.
İşi gücü siyaset olan bir ordu ne PKK’yı yenebilir ne başka düşmanları caydırabilir. Ordunuzun güçlü, işlevsel ve caydırıcı olmasını istiyorsanız önce onu sivil denetim altına almalısınız.
Hesap vermeyen bir ordu çürür. Bizim ordu, bırakın hesap vermeyi, halktan ve siyasetçiden sürekli hesap sormak peşinde. Ne Parlamento denetleyebiliyor onları, ne Başbakanlık ne de Sayıştay.
Sadece sınırı koruyacak profesyonel bir orduya değil PKK’yı yenecek ‘yeni’ bir orduya ihtiyaç var.
Zaman, 20.07.2010