Dün yolda giderken 37 yıllık bir arkadaşıma rastladım.Arkadaş dediysem, öyle merhabanız olan, arada bir telefonlaştığınız, karşılaştığınızda laf ola beri gele konuştuğunuz arkadaşlığı kastetmiyorum. O benim hayatta kendimi en yakın hissettiğim, her şeyimi anlatabileceğim ve anlattığım her şeyi şıp diye anlayabileceğine güvendiğim birkaç dostumdan biriydi. Biz onunla iki buçuk yıl boyunca bir dakika bile ayrılmadan birlikte yaşadık. 1972’nin baharında aynı gün gözaltına alındık, 1. Şube’de aynı odada kaldık. O odada bir ay boyunca birlikte korktuk, geceleri koridorun sonundan gelen işkence seslerini birlikte dinleyip birlikte ağladık. Birbirimize omuz vererek birlikte ayakta kalmaya çalıştık. Sonra aynı gün aynı hapishaneye girip aynı koğuşta iki buçuk yıl yaşadık ve aynı gün birlikte çıktık.
Koğuştaki herkes yoldaşımdı; ama o yoldaştan fazla olarak arkadaşımdı.
Koğuşta aklımızı fikrimizi başımızdan alan ve bizi kendimizi tanıyamaz hale getiren en sekter fırtınalar eserken, onun sıcacık yüreği, hiç eksilmeyen hümanizmi en güvenilir limandı benim için. Onun yumuşaklığı sık sık kapıldığımız hoyratlıkların panzehiriydi. İdeolojik körleşmemizin en had safhaya ulaştığı zamanlarda o hiç kaybetmediği sağduyusuyla bizim gözümüzü açmaya çalışırdı.
Ben onun o insancıllığında, yumuşaklığında ve sağduyusunda kendi içimde bastırdığım insanı bulurdum belki, o yüzden onu o kadar severdim.
Hapisten çıktıktan sonra da hep yakın arkadaş kaldık. Çok sık görüşemesek de, her buluşmamızda aramızda oluşan o köklü dostluğun sağlam temellerini bir kez daha hissettik.
İşte dün yolda giderken onun karşıdan gelişini gördüm. Birbirimize doğru yürüdük, yüz yüze geldik ve suratlarımızda tek bir kas bile oynamadan geçip gittik.
Çünkü o artık beni bir hain olarak görüyor.
Başörtüsü serbestliğini savunmakla onun hayatını tehdit eden bir tehlikeye geçit verdiğimi; AK Parti gibi bir partinin varolma hakkını savunmakla bu ülkeye, bu halka ihanet ettiğimi düşünüyor.
Ve ben onu aksine ikna edemeyeceğimi artık biliyorum.
Önceleri, yani uzun yıllar önce bu tartışmalar yeni başladığında, bu ayrılığın geçici olduğunu, ayrı düştüğümüz eski dostlarımın bir gün “gerçeği” görüp yanıma geleceklerini, “Yahu amma da saçmalamışız” diyeceklerini; benim de “Boşver, geldi geçti. Aslında değer miydi?” diyeceğimi ve büyük bir hasretle kucaklaşacağımızı hayal ederdim.
Artık öyle bir umudum yok. Çünkü hayatın gerçeklerinin önyargıları yıkmaya yetmediğini; zihinlere yer etmiş şablonların olgulardan daha güçlü olduğunu, herkesin olguları kendi gözlüğüyle okumaya ve farklı şeyler görmeye devam ettiğini biliyorum.
Baksanıza, aradan 60 yıl geçti, ama Demokrat Parti hareketine “karşı devrim” diyenler hâlâ fikirlerini değiştirmediler. Özal’ın Türkiye’yi mahvettiğine, bugün yaşanan bütün kötülüklerin onunla başladığına inanmaya devam ediyorlar. Elli yıl sonra neden daha farklı bir laiklik tanımı, çağdaşlık tarifi ya da AK Parti tahlili yapsınlar ki?
X x x Bu olayda benim hiçbir zaman anlayamayacağım şey, siyasi ayrılıkların on yılların dostluklarını tarumar edip can dostları düşmana dönüştürebilmesi.
Oysa siyaset nedir ki?
Alt tarafı kimin tarafından ve nasıl yönetileceğimizi belirlemek için giriştiğimiz bir tartışma değil mi? Hayatımızın aslı yönetilmek üzerine kurulu mu ki, bu konuda ayrı düştüğümüzde ortak hiçbir şeyimizin kalmadığını sanıyoruz? Bizi biz yapan şeyler; ilişkilerimiz, duyarlılıklarımız, zevklerimiz, stilimiz, politik toplumun benzeştirici ve kamplaştırıcı gücü tarafından yok edilmiş ve görünmez hale getirilmişse; nasıl yönetileceğimizi düşünmekten kendi hayatlarımızı nasıl yaşayacağımızı düşünmeye yer kalmamışsa, bu nasıl bir hayattır böyle?
Ben hep, kimin tarafından ve nasıl yönetildiğimizin pek de umurumuzda olmadığı, çünkü çok az yönetildiğimiz, hayatlarımızın iplerini kendi ellerimize aldığımız, her birimizin bütün enerjimizi kendi hayatımızı nasıl yaşayacağımız üzerine yoğunlaştırdığımız bir dünya hayal ediyorum.
Böyle bir dünya için çalıştığıma, böyle bir dünya için yazdığıma inanıyorum.
Ve bunu hâlâ anlayamayan eski dostlarımı artık affedebileceğimi zannetmiyorum.
Bugün, 16.05.2009