Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin, Hazine ve Maliye’den sorumlu bakanı, damadı Berat Albayrak, instagram hesabından görevi bıraktığını (istifa ettiğini) duyurdu. İstifanın, alışılmışın dışında bir şekilde açıklanması, istifa edenin, hükümet sahibinin damadı olması ve haber kaynaklarında uzun süre yer al(a)maması, resmi açıklamanın 27 saat gecikmesi ve yeni bakanın ancak saat 24’ten sonra atanması, öncelikle muhalefetin ve toplumun tüm kesimlerinin tepkisini çekti. Hatta muhalefet “ülkenin bir devlet kriziyle karşı karşıya olduğunu” bile söyledi.
Bu paragrafta dikkat etmemiz gereken birkaç nokta var. Her şeyden önce Türkiye’nin artık parlamenter sistemle değil, başkanlık sistemiyle yönetildiğini belirterek başlayalım. Yeni sistemde bir bakanın istifa etmesiyle, eski sistemde bakanın istifa etmesi aynı değerde ve ağırlıkta değil. Eski sistemde “bakan”, parlamentodan “güvenoyu” alan 25 bakan ve 1 Başbakan’dan oluşan hükümetin bir parçası. Yani, Bakanlar Kurulu’nun bir üyesi. Eski sistemdeki bakanın ağırlığı yeni sistemdeki bakana göre çok çok fazladır. Örneğin bir kararnamenin bir bakan tarafından imzalanmaması, hükümette krize yol açan ve kararnamenin yürürlüğe girmesini engelleyen bir etmendir. Oysa yeni sistemde bakanın böyle bir ağırlığı yok. Yani Bakanlar Kurulu’nun üyesi değil. Böyle bir imza yetkisi ve görevi yok. Yani, eski sistemdeki bakan, hükümetin, görevde olduğu müddetçe ayrılmaz bir parçasıdır. Yeni sistemde ise sadece “işgören” hükmündedir. Eğer yaşanan son olay eski sistemde olsaydı, belki bir “yönetim krizi”nden bahsedilebilirdi.
Yeni sistemde, Hazine ve Maliye Bakanı da Recep Tayyip Erdoğan’dır, Aile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da. Yani hükümet tek başına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bakanlık görevine getirilenler ise, o alanlardaki işlerin görülmesi için atanmış “işgörenler”dir. Dolayısıyla Hazine ve Maliye Bakanı’nın istifası, ne devlet krizidir ne de ekonominin başını boş bırakmıştır. (Belki sadece aile içi bir kriz olabilir). Cumhurbaşkanı orada oturduğu müddetçe hükümet eksiksiz olarak görevinin başındadır. Cumhurbaşkanı isterse Hazine ve Maliye Bakanlığına kimseyi atamayıp, mesaisinin bir kısmını o alana harcayıp yine de hükümetini sürdürebilir. Kimse de “neden şuraya bakan atamıyorsun” diye soramaz. Çünkü tek kişilik hükümet görevinin başındadır. Artık, parlamenter sistemdeki hükümet ve Bakanlar Kurulu bilgilerimizi terk etmeye ve yeni sistemi özümsemeye çalışsak iyi olur. Ama görünen o ki, sade vatandaştan daha çok, muhalefet görevi yapan siyasiler henüz daha yeni sistemin mantığını anlayabilmiş değil gibi görünüyorlar.
Bir diğer önemli konu ise, istifa eden kişinin, eski ve yeni sistemde bakan yapılarak ve kayırıldığı düşünülerek sürekli rahatsız olunan, Cumhurbaşkanının damadı olmasıdır. Hazine ve Maliye Bakanlığını düne kadar başka bir isim deruhte etseydi ve o istifa etseydi, Berat Albayrak’ın istifası gibi ses getirmez ve bu kadar magazinleşmezdi. Tepkilerin katsayısını yükselten, Albayrak’ın aileden biri olması ve kayınpederinin hükümetindeki “görevinden affını” istemesi olmuştur.
Bu istifa olayında dikkat çeken bir başka konu ise, Albayrak’ın, istifayı kendi instagram hesabından duyurup ortadan kaybolması oldu. Kendisi sözlü bir açıklama yapmadı, hiçbir mecrada sesi duyulmadı, hükümetin merkezinden de 20 saatten fazla bir açıklama gelmedi. Haberin gerçek olup olmadığı, hesabın hacklenip hacklenmediği, istifanın kabul edilip edilmediği, Cumhurbaşkanının istifayı kabul edip etmeyeceği, gereksiz yere uzun süre tartıştırıldı. Yine aynı şeyi söylemem gerekirse, Cumhurbaşkanlığından hiç açıklama yapılmadan bile yeni bakan Resmî Gazete’de yayınlanarak atanabilirdi. Çünkü yeni sistemin mantığı budur.
Belki ikincil derecede dikkat edilecek bir konu ise, istifanın, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifa şekline benzemesiydi. Soylu da twitter hesabından istifa ettiğini bildirmişti. Ama, istifa açıklandığı andan itibaren, kendisinin yönetiminden zarar gören bazı kesimlerin dışındaki hemen herkes kampanya yaparak “Cumhurbaşkanı’nın istifayı kabul etmemesi gerektiği”ni söylemişti. Yani bu yoğun kamuoyu baskısı, belki de Cumhurbaşkanı’nı istifayı kabul etmeme kararını vermek zorunda bıraktı. Aynı durum bu sefer de olabilir miydi? Bunu bekleyenler vardı elbet. Belki Berat Albayrak da arkasında böyle bir destek olacağını zannetti. Ama beklediği gibi olmadı. Hatta istifası, Soylu’nun aksine sevinç bile yarattı denilebilir. Belki Cumhurbaşkanı da kamuoyunun tepkisini ölçmek amacıyla bir müddet beklemiş olabilir.
Son olarak da, istifa edenin, şu sıralar halk arasında memnuniyetsizliğin en yüksek olduğu ekonomiden sorumlu bakanlıkta olması, kamuoyunun dikkatinin yoğunlaşmasına sebep oldu. Çünkü dünyayla birlikte Türkiye de ekonomik bir darboğazdan geçiyor ve bütün sıkıntıların “damat”ın yüzünden olduğu propagandası hâkim. Şayet istifa eden Hazine Bakanı, Cumhurbaşkanı’nın damadı, Berat Albayrak değil de Gençlik ve Spor Bakanı (sadece örnek olsun diye bu bakanlığı seçtim) olsaydı ya da Berat Albayrak Cumhurbaşkanının damadı olmasaydı, olay bu kadar ilgi çekmeyecek, belki de kimsenin haberi olmayacak, istifanın sosyal medyadan duyurulması garipsenmeyecek, ardında neler olduğu bu kadar merak edilmeyecek, devlet krizinden bahsedilmeyecek, Külliye’den açıklamanın gecikmesi dert edilmeyecek yerine kimin atandığı da sadece haberlerden bir haber olarak geçiştirilecekti. Nitekim benzer bir durum daha önce Ulaştırma Bakanlığı’nda yaşanmıştı.
Yeni sistem iyi mi oldu kötü mü, bu başka bir konu. Sadece yaşanan son olayı, yeni sistemin ruhu içinde değerlendirmeyi becerebilmeyi öğrenmeliyiz.
Melik Nazır ESİRCİ <mnesirci @ gmail.com>