Rusya ve Kuzey Kore’nin en hafif tabiriyle otoriteryen liderleri, siyasetçileri ve bürokratları geliştirdikleri politikanın dahiyane olduğunu varsayıyor olabilirler. Sert bir donukluk ve ifadesizliği bir siyasal güç olarak gören bu kesimin, dışarıdan gözlemlenebildiği kadarıyla böyle hissettiklerini bize anlatan pek çok emare mevcut. “Kararlılıkları” ile askerî ekipman ve personelleri karşısındaki tavırlarının manalarını okumak pek zor değil. Bu – “elbette ki”- karşılıklı fayda üzerine kurdukları politikaları ise insan hayatının onlar için nasıl araçsallaştırıldığını gösteriyor.
Kimi kaynaklara göre 10, kimilerine göre 50, hatta 100 bin Kuzey Kore askeri tanımadıkları ve bilmedikleri dünyaya “ölmeye” gönderiliyor. “Bir askerin savaşta ölmesi doğaldır, neden garip bir durum gibi gösteriliyor” diyenler olabilir. Burada basit görünen ama çok önemli olan farkı fark etmek gerekiyor. Kuzey Kore askerleri “bilmedikleri” bir dünyaya kendi bireysellikleri ile alâkalı olmayan ve/hatta çıkarlarının karşısında olabilecek bir “savaşa” gönderiliyorlar. Son derece ucuz ve fedakârca harcanabilecek bir “öge” olarak kullanılıyorlar. Rusya-Ukrayna savaşında, Rusya için kritik olan “sınır cephe” hatlarına “sürülüyorlar”.
Bu hamleyle Rusya’nın manevra alanı ve zaman kazandığından bahsediliyor. Üstelik Kuzey Kore askerini ölüme göndererek hem “fedaice” çarpıştıracağı “köle savaşçılar” kartını oynuyor, hem de savaşın en sert maliyetinden “kurtuluyor”. Sosyalizmin asla kabul etmeyeceği bir durum, değil mi!? Fakat sosyalizm aslında tam da böyle tanımların içinde bulunuyor. Bilmediği bir dünyada başkasının savaşı için feda edilmek. Kuzey Kore askerlerinin “kaderi” bu!
Bir askerin savaşta ölmesi maalesef “normaldir”. Fakat bireyin, kendi özgür hayatını korumak veya kazanmak için içeriğini bildiği bir savaşa gönüllü olarak girmesi farklı, başkalarının hayatları için harcanan bir “araç” olarak savaşması ise bambaşkadır. “Sosyalizm yaşatır” denir. Bundan emin değiliz ama, Rus ve Kuzey Koreli sosyalist siyasetçilerinin “masum” insanları “başkaları için” ölüme gönderdiğinden eminiz.
Kılıçların Neden Çekildiği Belli Değil mi?
Geçtiğimiz Ağustos Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde yeni mezun teğmenlerin “kılıçları havaya kaldırarak” yaptıkları “gösterinin” ne olduğu konunun ilgilisi herkesin malûmudur. Bu olay karşısında verilen tepkiler aslında Türk siyasetindeki TSK-Ordu-Asker meselesinin değişmeden devam ettiğini göstermekte.
Ancak, konu üzerindeki tartışmanın üstü örtük bir şekilde yapılmaya devam edildiğini de belirtmek önemli. Taraflar; “Mustafa Kemal’in askeri olmak kötü mü?” ile “Disiplinsizlik kabul edilemez” argümanları arasında gidip gelmekte. Tartışma da bu şekilde kapatılıyor…
Bir kesimin darbe destekçiliği, arzusu, TSK temelli askerî siyaset isteği ortadadır ve AKP bu problemin üzerine ciddiyetle ve kararlılıkla gitmek zorundadır. Üzerine gitmedikçe ve gereken mücadeleyi bu konuda vermedikçe sivil ve özgür olmak isteyen Türk vatandaşları kendi askerinden gelen tehditlerden uzak kalamayacaktır.
AKP, Türkiye siyasetindeki “asker” problemiyle gerçek bir mücadeleye girdiğinde çok ciddi sivil destek görecek olmasına rağmen, sürekli olarak “geçiştirme” yöntemini kullanıyor. 15 Temmuz’un karşımıza çıkmasının nedenlerinden biri de budur.
Bugün kılıç çeken genç mezunlar hakkında işlem yapıldığından bahsediliyor. Bu çok zayıf bir tepki. Bu durum bize gösteriyor ki, bugün kılıç çekmek ile kendisini gösteren “karşıtlık” yarın yeni bir yüzle karşımıza çıkabilir.
En Mutlu Yerin Mutsuzları
Disneyland, yöneticileri tarafından dünyanın en mutlu yeri olarak tarif ediliyor. Detaylı siyasal-ekonomik-estetik analizinin ötesinde basit bir eğlence olarak bakıldığında gerçekten de Disneyland pek çok insanın kendisini mutlu hissedebildiği bir yer.
Disneyland, gerçek dünyanın içinde bir çeşit hayalî dünya sunuyor. Hayallerin içindeki çizgi karakterler ve mekânlar ile insanları dünyanın sert gerçekçiliğinden bir süre uzaklaştırıyor. Romantize bir şekilde bu durumu izlemenin ötesine geçildiğinde ise problemlerle karşılaşılıyor.
Yakın zaman önce okuduğum bir yurtdışı haberinde, özellikle parkın içindeki etkinlikler ve pratik ihtiyaçlar için hizmet veren çalışanların çalışma koşulları ve aldıkları maaşlar hakkındaki problemlerini ve “mutsuzluklarını” dile getirmeleri dikkatimi çekti. Çalışanların “makul” tepkiler verdiklerini düşündüm. Böyle bir yerdeki bu çelişki, parkta “mutlu” olması istenen insanların kapsamının arttırılması gerektiğini bize gösteriyor. Çalışanlarının mutsuzluklarına rağmen mutluluk sunmak Disney’in mutluluk kavramını aşındırıyor. Hayallerin dünyasının yöneticilerinin ayakları gerçek dünyaya daha mı çok basmalı?