Ölüm üzerine yazıyordu. Başkalarının başına nelerin geldiğinden bahsediyordu. Sanki kendisine ölüm hiç gelmeyecekmiş gibi rahat ve hissiz bir şekilde durumlara yaklaşıyordu. O günün gelip kendisini bulabileceğini neredeyse aklının ucundan bile geçirmiyormuş şeklinde tavırları vardı. Durum ise bundan ibaret değildi. O da içten içe herkes gibi aynı endişeleri taşıyordu. Bir gün yok olma tehlikesine karşı yaşamını şekillendiriyordu. Herkes ile aynı kaderi paylaşabileceğini bilmenin getirdiği yükü yaşayarak hafifletmeye çalışıyordu. Belki zaman değişti ve artık o da yok. Hangi zaman diliminde olduğunu nasıl bilebiliriz ki? Kendini boşluğa bırakmış ve olanları beklemeye koyulmuş olabilir. Kader ile irade arasında bir yerde o da mutsuzluğa kapılmış olabilir. Başına neden bunun geldiğini öbür taraflarda sessizce sorguluyorsa onun için yaşam belki de bitmiş demektir.
Yaşayarak hafifletmek
Keskin gerçekliğin ne olduğunu ve insanı nasıl etkileyeceğini hayatı yaşayarak hafifletmeye çabalıyoruz. Bu bize biraz da olsun zor gelebiliyor. Neden böyleyiz ve nasıl olacağız arasındaki sorular ile karşılaştıkça kendimizi daha doğru bir yere konumlandırdığımızı zannedebiliyoruz. Sanki böyle olması gerekiyormuş dediğimiz ruh hallerinin içinde debelenmekten, yaşayabileceklerimizin çoğunu yapmamanın verdiği rahatsızlık içinde kendimizi boşluğa bırakmak isteyebiliyoruz. Neden olduğunu bilemediğimiz bir yaşamda içimizdeki acıyı hafifletmek istiyoruz. Yapabileceklerimizin sınırını bilebilmeye çabalıyoruz. Neden ve gerçeklik arasına sıkışmadan ve mistisizmin kayıp dünyalarına kapılmadan şüphe içinde kendimizi boşluğa bırakmaya çabalıyoruz.
Resmin içindeki adam
Orada, o resmin içinden kendine bakabilmek. O da oradaydı ve resme bakana doğru bakışlarını yolluyordu. Bitmiş ve tükenmiş yaşamını artık bir resmin içinde yaşlandığını kabul etmekte zorlanıyordu. Ben de bazen o resmin içine bakıyorum ve bir gün orada olabileceğimi biliyorum. Keskin bir olgu bu. Olanlar artık geride kalmıştır.
Bir tablonun içinde ressamın hayalleri kadar var olacak olmanın getirdiği yürek sıkışıklığını yaşamak zorunda kalıyorum. Hem artık o ressam da burada değil. O da başka resimlerin içinde kaybolmuş durumda. Ona yüzlerce göz bakıyor. Onu sayısız insan takip ediyor. Hem de o insanlar da bir gün o tablonun içinde kaybolacaklar. Ancak insanlar onlara baktığı kadar bu yaşamın içinde olacaklar.
Hepimiz aynı resmin içinde
O kadar çok çoğalabiliriz ki bu resmin içinde. Kendine resmin içinde yer bulamayacak pek çok insan, artık kendisinin de ölümlüler tarafından görülmek istemesi halini yaşayabilir. Onları anlayışla karşılamak gerekir. Yapabilecekleri bununla sınırlı. Ressamın hayali ve zihninden akanlar kadar kendilerini gösterebilecekler ve biraz daha yaşadıklarını hissetmeye çabalayacaklar.
Tablonun içinde yaşamaya çalışanlar. Onlar da anlaşılmak istiyordu. Onlar da biraz daha güzel bir yaşamları olsun diye çabalıyorlardı. Onları bunun için kimse suçlayamaz. Ben de o tablonun içinde aslında bugün yer alıyorsam suçlanmamam gerektiğini bilebilecek kadar uzun yaşadım. Kendi yaşamım ve başkalarının yaşamları arasında bir tabloda kendine bakabilmenin nasıl bir his olduğunu anladım diyebilmek için yaşamamıştım ama, işte buradayım.