Belediyelere Kayyum Ataması Gerçekten Gerekli mi?

CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanması üzerine belediyeye kayyum atandı. Bu atama kayyum uygulamasını bir kere daha Türkiye’nin gündemine getirdi.

Belediyelere kayyum atanmasına ilişkin düzenleme Gülencilerin darbe girişimi sonucu ilan edilen olağanüstü hal döneminde çıkartılan bir kararnameyle Türkiye hayatına girdi. 17 Temmuz 2018 tarihinde olağanüstü hal bitmiş olmasına rağmen, o dönemde kabul edilen kararnameyle yapılan düzenleme devam ediyor. Çünkü kararnameyle Belediye Kanununa yeni bir hüküm eklendi. Yani Belediye Kanunu değiştirildi. Bu değişikliğe göre “terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları sebebiyle görevden uzaklaştırılması veya tutuklanması ya da kamu hizmetinden yasaklanması veya başkanlık sıfatı veya meclis üyeliğinin sona ermesi hallerinde” yerlerine vesayet makamlarınca görevlendirme yapılır. Sadece kayyum atanmamakta. İlgili belediyelerde bütçe ve hesap işleri tamamen yerel özerkliğe aykırı bir şekilde merkeze devredilmekte. Seçimle iş başına gelen bütün organların görevleri durabilmekte. Belediye tamamen kayyumun inisiyatifine geçmektedir.

Düzenlemenin terörle mücadelede bir araç olarak kullanılması, terör gibi haklı ve meşru gerekçelerin olması düzenlemeyi yine de tartışmaktan alıkoymamalıdır. Aksine terörle etkin mücadele adına düzenlemenin tartışılması gerekmektedir. Uygulamanın temel hak ve hürriyetler, demokratik teamüller ve Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmeler çerçevesinde diğer taraftan terörle mücadelede bu uygulamanın başarılı ve gerekli olduğu, terörle mücadelede etkin bir sonuç verdiği tartışılmalıdır.

KCK-PKK ve onun meşru görünen “sivil-siyasi” yapılanmaları demokrasinin kurumlarını, imkân ve fırsatları istismar ettiği açıktır. Burada önemli olan şey böylesi bir istismarın olması demokrasinin kurumlarından vazgeçilmesini veya rafa kaldırılmasını anlamlı ve gerekli kılıp kılmadığıdır. Gereklidir diyenlerle tartışılacak bir şey yok. Bana göre gerekli ve anlamlı kılmamaktadır. Aksine demokratik teamüllere, hak ve özgürlüklere, hukuk ilkelerine daha fazla riayet etmek terör örgütleriyle etkin bir mücadelenin gerekleri arasında görülmelidir. Terör örgütleri istismar ediyor ya da edecek diye demokrasinin kurumlarından neden vazgeçilsin!

Kayyum düzenlemesi öncelikle Türkiye’nin tarafı olduğu Avrupa Yerel Özerklik Şartı’nın anlam ve ruhuna aykırıdır. Söz konusu sözleşmeye Türkiye taraftır. Sözleşme yerel özerkliklerin geliştirilmesini demokrasinin önemli bir unsuru olarak görmektedir. Ak Parti hükümeti “çıraklık dönemi” denilen süreçte birçok alanda olduğu gibi Belediye Kanunu ve Büyükşehir Belediye Kanunu’nda sözleşmenin anlam ve ruhu çerçevesinde önemli değişiklikler yapmıştır. Düzenlemeler ile belediyeler nispeten daha demokratik kurumlar haline gelmiştir. Kayyum düzenlemesi ise ifade edilen bu demokratik ve özgürlükçü ruhta geriye gitmektir. Bu düzenleme askeri vesayetin mimarı olduğu 1982 Anayasasına bile uymamaktadır. Anayasa idarenin yerelden ve merkezden ve yerel organların seçimle belirlenmesi gerektiğini ifade etmektedir.

Kayyum uygulaması olağanüstü hâl sürecinde çıkartılmıştır. Bu durum demokratik hukuk devleti açısından ayrıca ele alınması gerekmektedir. Zira olağanüstü hâl kararnamesiyle yasalarda kalıcı düzenlemeler yapılması olağanüstü hâl sürecinin yürütmeye verdiği istisnai yetkinin amacının dışında kullanılması sonucunu getirmektedir. Olağanüstü hâl kararnameleri olağanüstü durumun gerekli kıldığı konularda ve süreçte uygulanması gereken istisnai bir yetki ve amacı bir an önce normal döneme dönmektir. Böylesi bir çerçevesi bulunan kararnameyle yasalarda kalıcı değişikliklerin yapılması demokratik hukuk devletinin ruhuna uymayacaktır. Kayyum düzenlemesine ihtiyaç varsa dahi bunun usulü Mecliste tartışılması olmalıdır. Kayyum düzenlemesi bu açıdan demokratik teamüllere uymamakta ve Mecliste olması gereken bir yetkinin istisnai bir dönem ve yetkiyle çıkartılan kararnameye dayanmaktadır.

Peki, kayyum uygulaması gerekli midir?

Türkiye terörle mücadelede büyük bedeller vermiş ve bununla mücadele etmesi gerektiği konusunda bir şüphe yoktur. Bu mücadele açısından kayyum uygulamasının gerekli olmadığı gibi etkin bir sonuç verdiği kanaatinde değilim.

Öncelikle seçilen belediye başkan veya meclis üyeleri birer devlet memuru statüsündedirler. Bütün memurlar gibi onların da görevlerinde terörle ilişki kurmaları, imkân ve fırsatları terör örgütleri lehine kullanmaları memurluktan alınmalarını gerekli kılar. Devlet Memurlar Kanunu, Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu ve Belediye Kanunu gibi genel hukuk ilkeleri çerçevesinde zaten terörle ilişkili olan kişilerin görevden alınmaları ve cezalandırılmaları mümkündür. Nitekim bir dönem bazı belediye başkanları KCK-PKK’nın çağrısıyla özerklik ilanlarına girişmiş ve hendek süreçlerinde terör örgütlerine yardım etmişlerdir. Bütün bu ve benzeri girişimler karşısında genel hukuk çerçevesi ilgililer ile mücadele etmeye yetmiştir. Yani kayyum düzenlemesine ihtiyaç olmadan teröre bulaşan belediye başkanlarıyla mücadele edilebilmektedir. Türkiye terörle mücadelede uzun bir geçmişe sahiptir. Bu geçmişte kayyum uygulamasına ihtiyaç duyulmadı.

Belediye başkan ve meclis organlarının seçimle iş başına gelmesi gerekmektedir. Bir sebeple boşalan başkanlıkların yerine ivedi bir şekilde yeniden seçimlerin yapılması demokrasinin gerekleri arasındadır. Ancak kayyum uygulamasıyla seçimler yapılmamakta ve belediyenin mali işleri ve yönetim süreci tamamen vesayet makamına geçmektedir. Seçimlerin yapılmaması, kayyumlarla belediyenin yürütülmesi beraberinde başka riskler taşımaktadır. Seçmenlerin seçimlere yabancılaşması ve seçimlere güven algısının düşmesi. Böylesi bir sürecin kendisi uzun vadede terör örgütlerine söylem üstünlüğünün verilmesi riskini getirebilir. Daha birkaç ay önce gerçekleşen yerel seçimlerde HDP ya da DEM partisi belediye seçimlerinin propagandasını “irade” söylemi belirlemiştir. Neredeyse hiçbir söylem geliştirmeyen parti seçimlerde “irademizi geri alacağız” söylemini geliştirdi. Sadece bu söylemle birçok belediyeyi yeniden kazanmayı başardı. Kayyumlar atanmasaydı HDP/DEM’in seçimlerde başarılı olup olamayacağını bilemiyoruz. Ancak her halükârda ilgili partinin halkı ikna etmek için başka şeyler ifade etmesi gerekecek idi. Belki de seçmenlerin oy verdikleri partiyi cezalandırma hakkı kayyumlarla elinden alındı.

Bu köşe yazısında birçok boyutu bulunan bu uygulamayı tartışmak mümkün değil. Bu konuda daha detaylı ele aldığım bilimsel bir makaleyi bitirip yayına gönderdim. Burada sonuç olarak belirtmek istediğim kayyum uygulamasının terör gibi meşru ve haklı bir gerekçeye dayanıyor olmasına rağmen bu uygulamanın demokratik teamüller ve hukuk ilkelerine uymadığı gibi terörle mücadele açısından gerekli ve anlamlı da durmadığıdır. Genel hukuk çerçevesi terörle mücadeleye çeşitli imkanlar vermesine rağmen yerel demokrasiyi rafa kaldıran böylesi bir süreç Ak Parti’nin belediyelerde gerçekleştirdiği demokratikleşme adımlarına da zarar vermektedir. Kayyum uygulamasında seçmenlerde gelişecek yabancılaşma ve güven algısı terör örgütlerinin kitlelere ulaşma ortamı riskini artırabilecektir. Her halükârda kayyum atandığında halkın kendi seçtiklerini cezalandırması imkânı da elinden alınmaktadır. Birçok açıdan riskler barındıran böylesi bir uygulamadan bir an önce vazgeçmek ve düzenlemeyi belediye kanunundan çıkarmak gerekmektedir.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et