Türkiye’ye kendi istemediği bir şeyi kimse yaptıramaz. Son yıllarda yükselen ekonomik gücü ve artan özgüveni Türkiye’yi ‘dışarıdan belirlenen’ bir ülke konumundan çıkardı.
‘Taşeron ülke’ değiliz; kendi gündemimiz ve önceliklerimiz var.
Bu, Suriye konusunda da böyle. Yazılanlara bakılırsa ‘Batı bizi kandırıyor. Suriye’ye kendisi girmeyecek, bizi sokacak. Sonra da gelip bizim yerimize kurulacak’. Olacak iş mi? Batı bu kadar saf mı? Türkiye bu kadar kandırılası mı?
Suriye’ye krizine askerî müdahaleye karşı çıkanlar birçok konuda haklılar. Ancak yanıldıkları önemli bir nokta var; ne Batılı devletler müdahaleye istekliler ne de başkalarını, özellikle de Türkiye’yi müdahaleye iteliyorlar. Suriye bizden başka kimsenin öncelikli meselesi değil. Üstelik Türkiye’yi müdahaleye iteleyen birileri varsa onlar Batılı değil Müslüman ülkeler; Suudi Arabistan ve Katar.
Ama, ‘Aman dikkat, Batı’nın tuzağına düşeceksiniz’ muhabbeti devam ediyor. Bunların arasına İslamî kesimin önemli entelektüel ismi Sezai Karakoç da katılmış. Vatan’dan Ruşen Çakır aktardı dün; Karakoç, hükümeti uyarıyormuş. ‘İyi ki Sezai Karakoç var’ diyor Ruşen Çakır. Bence de iyi ki var, ancak Batı’ya yüklenmeden önce kendi ‘hevesli öğrencileri’ne bakmalı Sezai Karakoç.
“Şimdi Batı bize diyor ki, ‘Suriye’de kötü bir yönetim var. Orada halk ile devlet arasında problem var, masum insanlar ölüyor. Bu işi siz halledin, siz çözün… Bugün Türkiye çok büyük bir tehdit ile karşı karşıyadır… Arkası da Batı’nın korkunç istilasıdır.”
Karakoç’un savaşa karşı uyarısı yerinde; ancak Suriye’ye müdahale fikri Batı’nın değil daha çok Türkiye ve İslam dünyasının gündemi.
Batı dedikleri ABD. Amerikan yönetimi on yıllardır Esed yönetimleriyle kavgalı. Tabii ki rejimin gitmesini ister. İster de, göndermek için askerî bir müdahaleye yanaşır mı, hem de şimdilerde? Amerika seçime gidiyor. Süreç ancak gelecek ocak ayında tamamlanacak. Obama’nın seçimi kazanması bu sürede ekonominin iyi gitmesine bağlı. Bölgede çıkacak bir savaş dünya ekonomisini etkiler, petrol fiyatlarını kesinlikle yukarıya çeker.
Ayrıca Obama, ‘askerlerini eve getiren kişi’ olarak seçime girmek istiyor, ABD’yi yeni savaşlara sürükleyen kişi olarak değil. Demokrat Parti seçmeni yeni bir savaşa bulaşan Obama’ya oy vermez.
Ya İsrail zorlarsa ABD’yi Suriye’ye karşı? Böyle bir ihtimal de yok. İsrail Esed’in gitmesine bile sıcak bakmıyor, bırakın bunun için ABD’yi savaşa itelemeyi! Esed sonrasına ilişkin belirsizlik nedeniyle İsrail Esed’i bir denge ve istikrar unsuru olarak görüyor. İsrail’in derdi İran, Suriye değil…
Fransa bir başka Batılı ülke; Suriye’ye özel ilgisi olduğu söylenebilir. Ancak ne müdahale gücü var ne de diğer Batılı ülkeleri ikna etme kapasitesi.
Türkiye için Suriye acil bir konu. Sayıları on binleri bulan sığınmacılar var. Daha da artabilir. Ayrıca, Suriye Irak’la birlikte İran nüfuzunu bütün Türkiye’nin güneyine yayıyor. Daha da önemlisi Türkiye açıkça Esed’in gitmesini isteyerek kendi ‘gücünü sınama’yı tercih etti. Artık, ya Esed gidecek ya da Türkiye’nin ‘bölgesel güç’ iddiası ağır bir yara alacak.
Bu nedenlerle Suriye asıl Türkiye için mesele.
Bir de son dönemde dış politikaya yüklenen bir ‘misyon’ var. Dışişleri Bakanı’nın Kayseri ve Konya parti kongresi konuşmaları ‘tarihî’ nitelikte. “AK Parti, aziz milletimizin tarihî yürüyüşünde bir küresel gücün doğuşunu, yeni bir nizam-ı âlem davasının misyonunu işaret eder.”
“Ortadoğu’dan çıkışımızın 100’üncü yılı… 1911 ile 1923 yılları arasında nereleri kaybetmişsek, hangi topraklardan çekilmişsek 2011 ile 2023 yılları arasında o topraklarda tekrar kardeşlerimizle buluşacağız. Bu, zorunlu tarihî bir görevdir.”
Böyle bir vizyon ve misyon sahipleri için Suriye bir başlangıç olarak görülebilir. Hükümet Suriye’ye girerse Batı istediği için değil, ilan ettiği nizam-ı âlem ülküsü adına girer. Sezai Karakoç böyle bir misyonla Suriye’ye girmeye acaba ne der?
Zaman, 13.04.2012