Basın özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmazı. Ancak, meselenin bir başka yüzü daha var. Gazetelere ve gazetecilere basın özgürlüğü adına tanınan imkânlar onları etkili bir kamusal güce dönüştürür. Her güç gibi bu güç de yozlaşmaya eğilim gösterir. Gazeteciler kendilerini diğer mesleklerin erbaplarına göre imtiyazlı görmeye başlayabilir. Ellerindeki gücü haksız kişisel çıkar için kullanabilir. Kişiliklere hakarete, kişilik haklarını ihlâle ve firma şöhretlerini kasıtlı olarak karalamaya yönelebilir. Gazeteci dokunulmazlığını mesleğin icrasıyla ilgili olmayan suçların aracına veya kamuflajına dönüştürebilir.
Medyanın devletle ilişkisi de ilginç ve tuhaftır. Bu ikili aynı anda hem aşk hem nefret ilişkisi içindedir. Bunlar bir taraftan birbirlerine muhtaçtır, bir taraftan da birbirlerinden rahatsızlık duyarlar. Devlet medya için en büyük haber kaynağıyken, medya devlet için eşsiz bir manipülasyon aracıdır. Medyada çoğulluğun olmadığı, bu ikisinin birbiriyle ideolojik olarak bütünleştiği yerde, medya medya olmaktan çıkar. Devletin organına dönüşür.
Türkiye”de medya devlet bütünleşmesi 1960 darbesinden sonra kurulan düzenle sağlandı. Böylece devlet medyayı tam manasıyla kontrol altına aldı. Bunun en kötü tezahürü 28 Şubat sürecinde vuku buldu. O karanlık günlerde medya yekvücut olmuş devletin gösterdiği istikamette belirli toplum kesimlerinin hak ve hürriyetleri aleyhine çalışıyordu. Medyada farklı bir ses duymak zordu. Ana aykırı sesler 1994″te kurulan Yeni Şafak ve Kanal 7 idi. Bugün medyada 1960″tan beri karşılaşılmamış ölçüde bir çoğulluk mevcut. Her meşrepten gazete-yayın organı var. Bunların haber ve yorumlarını karşılıklı okumalar yaparak doğrulamak veya yanlışlamak mümkün. Hiç kimse tek sese, tek kaynağa mahkûm değil.
Basın özgürlüğü genel bir değer ve onu önemli görenler tarafından ideolojik ayrım yapmadan her yayın organı için tanınması ve savunulması gerekli. Ne var ki, bazı kesimler basın özgürlüğünü sadece kendi görüşlerindeki gazetecilere ve gazetelere mahsus sayma eğiliminde. Gerçek veya hayalî olaylar ve ogular üzerinden basın özgürlüğü geriledi, hatta ortadan kalktı naraları atan bu kesimler, başka ağır basın özgürlüğü ihlâllerini, sırf kurbanlar başka kamptan diye, görmezden gelebiliyor. Bu ülkede Özgür Gündem gazetesinin bir ay kapatıldığı oldu. Aynı gazetenin birçok çalışanı infaz edildi. Söz konusu çevreler hiç tepki vermedi. Yeni Şafak polis baskına uğradı, gazetenin sahipleri tehdit edildi, şantaja maruz bırakıldı. Malum çevrelerden yine ses çıkmadı. Son olarak otonom yapılanmanın ürünü olduğu anlaşılan bir siber suç operasyonu ile Yeni Şafak”ın ofisleri ve gazete çalışanlarının evleri basılmak, bilgisayarlarına el konmak istendi. Aynı çevrelerden hiç ses gelmedi. Bu vakalar karşısında sessiz kalanların basın özgürlüğüne gerçekten değer verdiğine nasıl inanabiliriz?
Basın özgürlüğü sadece belli görüşteki gazetecilerin ve yayın organlarının değil, her meşrepten gazetecinin ve yayın organının hakkıdır.
10.07.2014, Yeni Şafak