CHP Kurultayı hasebiyle CHP tarihini hatırlamakta fayda var. Atatürk’ün ölümünden sonra Cumhurbaşkanı ve CHP genel başkanı seçilen İsmet İnönü, 26 Aralık 1938 tarihinde olağanüstü bir CHP Kurultay toplar.
CHP Üsnomal (fevkalade) Büyük Kurultayı adıyla toplanan kurultayın amacı şeflik düzenine geçildiğini ve İnönü’nün değişmez genel başkan olduğunu tüzüğe kaydetmekten ibarettir. Tüzüğe girecek yeni maddelerden biri şöyledir:
“Partinin Değişmez Genel Başkanı İsmet İnönü’dür“
Tüzük değişikliğinin gerekçesi, CHP içindeki otoriterleşmenin ve tek adam diktatörlüğünün mantığını ifade etmektedir.
“Siyasi partiler, milli ve vatani yüksek menfaatleri temin edici prensiplerde kanaatleri birleşmiş vatandaşların teşkil ettikleri siyasi cemiyetlerdir. Millet arasında politik kanaatleri birbirine uygun olanlar kendi halinde dağınıktır, bunları ancak bir şef birleştirir ve hepsini bir teşkilat altında toplar. Şefin rolü her memlekette ve bilhassa Parti hayatına yeni girmiş memleketlerde çok mühimdir. Çünkü politik kanaatleri ekseriya prensipler halinde birleştirip olgunlaştıracak ve prensipleri zihinlere aşılayacak ve mütemadiyen besleyecek, memleket siyasetine istikamet verecek, millet efradını politik sahada yetiştirecek olan şeftir. Her cemiyette ve her Parti içinde bu yüksek şahsiyetleri daima hazır bulmak kolay olmadığı gibi bir siyasi partinin yüksek idaresini eline teslim ve emanet ettiği makam ve şahsiyet üzerinde sık sık değişiklikler yapması da otoriteyi zayıflatmak bakımından mahzurdan ari addedilemez.”
“Hemen bütün vatandaşları sinesinde toplamış olan bir partinin şefliğine intihap edilecek olan bir şahsiyetin (Milli Şef) vasfını da iktisap etmiş olması tabii olduğuna göre Parti Umumi Reisinin yüksek şahsiyetini her dört senede bir ve her Kurultay toplanışında müzakere ve münakaşaya mevzu ittihaz etmeyip, Parti Umumi Reisliğinde (Değişmez) vasfını esas olarak kabul etmek bu yüksek makamın istikrarını temin ve otoriteyi takviye bakımından milli menfaate daha uygun görülmüştür.”
Bugünün demokratikleşen siyasi şartlarında, bu mantığı bu şekliyle alenen tüzüklerine yazamayanların fiilen aynı mantıkla iş gördükleri en son 3 Temmuz’daki CHP Kurultayında gördük ve muhtemelen yarınki DSP Kurultayında da göreceğiz.
Almanya Ve İtalya Bize Benziyor
CHP’nin ve Türk ihtilalinin otoriter teorisyenlerinden Mahmut Esat Bozkurt, çok partili hayata düşmanlığını, CHP’nin bu vasıflarıyla İtalyan Faşist Partisine ve Alman Nasyonel Sosyalist Partisine örnek olduğunu bu olağanüstü CHP Kurultayında söylüyor:
“Hem bizim de muhtelif partiler sistemiyle idare edilen memleketlere bu yönden imrenilecek bir eksiğimiz var mıdır? Bu yönden bu memleketlerin hangi muvaffakiyetlerine gıpta edelim? Mevcut hangi muvaffakiyetlerine gıpta edebiliriz? Bir bakalım, o memleketlerde göreceğimiz nelerdir? Birbirine harici düşmandan daha hasım olan politikacılar vardır. Bunlar öyle politikacılardır ki, demokrasi namı hesabına millet hâkimiyetini sömüren, istismar eden bir alay görececeğiz…”
“Büyük Partinin yahut Türk ulusunun başardığı büyük ihtilal cihanşümul bir mahiyeti haizdir… Tarih bunu şimdiden söylüyor. Bugünkü Alman ve İtalyan rejimlerinin yalnız bazı yönden Türk büyük ihtilalinden mülhem olduğunu tarihler kaydetmeye başladı bile.”
Alkışlamaktan Avuçlarımız Patladı
İnönü’nün milli şef ilan edildiğinde hiçbir tepki görmemesini ve dönemin otoriter iklimini havasını Nadir Nadi şöyle anlatıyor:
“Tüzük değişikliğine itiraz eden bir kişi çıkmadı. İtiraz etmek şöyle dursun, dünya şartları değişip de, İsmet İnönü, Milli Şeflik ve Değişmez başkanlık payelerini kendisi üzerinden silkip attığı güne değin, biz onu avuçlarımız patlayasıya alkışladık.”
Artık Hakan Oldu
Mili şeflik düzenini eleştirenler ise ancak Meclis kulislerinde arkadaşlarına serzenişte bulunabiliyorlardı. Hilmi Uran böyle bir olayı hatıralarında anlatıyor:
“Atatürk’ün ölümünden sonraki hükümet değişikliğinden memnun olmayanlarından biri de, bu tadil teklifinin kurultayda böyle kabulünü ima ederek ve İnönü’yü kast ederek, bir gün Meclis koridorunda, bana artık Hakan oldu demişti.”
İnönü’ye Başbuğum Denirdi
Buraya kadar anlattıklarımızdan İnönü, Milli Şef olmuşsa da en azından kendisine Başbuğ dedirtmemiş diyenler olabilir. Aslında bu iki sıfat, otoriterlik bakımından birbirini aratmazsa da, İnönü için Başbuğ dendiğini de kaydedelim. Başbuğ lakabının sadece MHP lideri Alparslan Türkeş için kullanıldığının zannedilmesi bu bakımdan yanlıştır. Birinci Dünya Savaşında Enver Paşa için Başbuğ denilirken, İkinci Dünya Savaşında da İsmet İnönü için Başbuğ denilmiştir. Üstelik marjinal kesimler tarafından değil, bizzat dönemin Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak tarafından ve resmi yazılarda.
Siyasetçi Tarih Bilmeli
Siyaset bilimci Kenneth Minogue, Siyaset ve Despotizm adlı kitabında tarih bilgisinin siyasetçiler, sıradan vatandaşlar ve siyasi kültürün gelişmesi bakımından kurucu nitelikte bir öneme sahip olduğunu ifade etmektedir.
“Siyasetçiler ile sıradan bir vatandaş başlangıçta aynı tür bilgiye ihtiyaç duyarlar; yani, daha fazla bilgiye. Anayasayı, Haklar Bildirgesini ve Yüksek Mahkemenin birçok kararını bilmeyen Amerikalı bir siyasetçinin ilerleyeceği aşama nedir? Tarih bilgisi, siyasetin mütemmim cüzüdür. Bir dizi hatıra, referans ve tarihi olaylar arasındaki ilişkiler ve benzerlikler hakkında bilgi olmadan yapılacak siyasi bir konuşma etkili olmaz.”
Yeni Yüzyıl, 18.01.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/basbugun-ve-milli-sefin-partisi-chp-960