Günlerdir Başbakan”ın Diyarbakır”da yapacağı konuşma tartışılmaktadır. Referandum kampanyasının en önemli konuşmalarından birini Başbakan”ın Diyarbakır”da yapacağına kuşku yoktu. Ancak BDP, MHP ve CHP Diyarbakır konuşması etrafında yapmış oldukları spekülasyonlarla Başbakan”ı rehin almak istediler ve orada yapacağı konuşmaya günler öncesinden ipotek koymaya çalıştılar. Diyarbakır mitingi öncesinde Başbakan eleştirilmedi, Başbakan”a Diyarbakır”da ne söyleyeceği bir anlamda psikolojik, sosyal ve zihinsel açılardan dikte ettirilmeye çalışıldı.
3 Eylül”de Başbakan böyle bir kuşatılmışlık girişiminin yapıldığı bir ortamda Diyarbakır”daki mitingini gerçekleştirdi ve merak edilen konuşmasını yaptı.Diyarbakır mitingi önemliydi, çünkü bölgede BDP”nin dışında siyasi faaliyet yürütebilen ve tabanı olan tek siyasi aktör Ak Parti”dir. CHP, MHP ve DP gibi statükonun siyasi gardiyanlığına soyunmuş partiler, tabela partisi bile değildirler. Hayır kampanyasıyla statükonun gardiyanlığını yapan bu siyasi partilerin ne söylediğini, bölge halkı hiçbir değer atfetmemektedir. Boykot propagandasına ve yapılan baskılara rağmen bölge halkının gözünün Başbakan”ın yapacağı konuşmada olması çok önemli bir husustur. Bölge halkının Başbakan”ın Diyarbakır”a gelişini ve yapacağı konuşmayı dört gözle beklemesi, Başbakan”ın ve Ak Parti”nin Kürtler tarafından güven duyulan ve sevilen ana siyasi aktörler olduğunu göstermektedir.Bütün negatif propagandaya karşı bölge halkı sözü dinlenecek ve güvenilecek siyasi lider olarak Erdoğan”ı görmeye devam etmektedir. Halkın Erdoğan”a duyduğu güven ve sevginin değerinin çok iyi bilinmesi lazımdır.
Konuşmasını polemik ve suçlamaların üzerine kurmayan Erdoğan, bölgeye ve Türkiye”ye önemli mesajlar verdi. Bölge halkının kendisine duyduğu güven ve sevginin farkında olan Erdoğan, insanlara duyguyla dolu güçlü bir konuşma yaptı. Başbakan, Diyarbakır mitinginde hem bir Diyarbakırlı hem bir Türkiyeli gibi konuştu. Halka ne yapması gerektiğini emreden bürokrat siyasetçi tipinin dışında sivil ve doğal bir kişilik sergileyen Başbakan, bölge halkının yaşadıklarıyla kendi kişisel tecrübesi arasında bağ kurdu. Bölge halkına ben sizden biriyim mesajını verdi. Başbakan”ın halka sizden biriyim mesajını vermesi çok önemliydi. Çünkü Başbakan, bu mesajıyla sahici anlamda onlardan biri olmakla bölge halkının yanında görünüp gerçekte başka güçlerin yanında yer alan sahte güçler arasında bir ayırım yapılması gerektiğini halka hissettirmeye çalıştı.
Başbakan, bir Diyarbakırlı olarak Diyarbakırlılardan 12 Eylül referandumunda evet oyu kullanmalarını istedi. Erdoğan”ın bir Diyarbakırlı gibi hitap etmesi dikkat çekiciydi.O, 12 Eylül referandumunda verilecek evet oylarının Türkiye”de demokrasinin, özgürlüğün, hukukun ve refahın önünü açacağını Diyarbakırlılara anlatmaya çalıştı. Militer bürokratik vesayet sistemi devam ettiği sürece Kürt sorununun demokratik yollardan çözümünün mümkün olmadığının mesajını verdi. Militer bürokratik vesayet sisteminin şimdiye kadar Kürt sorununu çözmek yerine onu çözümsüz bırakmak, çatışmayı derinleştirmek için her şeyi yaptığına dikkat çekti.
Militer bürokratik vesayet sisteminin Kürt sorununu çözümsüzlüğe mahkum etmek için yaptıklarının en güçlü kanıtı ve sembolü Diyarbakır Cezaevinde bölge insanının yaşadıklarıdır. Diyarbakır”ın ortasında bir kabus ve vahşet sembolü olarak duran Diyarbakır Cezaevini yıkacağına Başbakan söz verdi ve vesayet sisteminin inkarcı politikasını eleştirdi. İnkarcılık ve işkenceyi reddetmekle Başbakan, bölge halkına işkenceden arınmış insan onuruna yaraşır özgür ve müreffeh bir yaşamın onların da hakkı olduğu mesajını verdi. Bu bağlamda bölgede yapılan ve yapılacak hizmetleri sıraladı. Başbakan”ın şimdiye kadar düşülen şu hatayı tekrar etmediği görülmektedir. Başbakan, bölge halkını, kimlik ve hizmet arasında bırakma gibi bir ikilemle karşı karşıya bırakmayan bir dil kullandı. Etnik aidiyetlerini koruyarak Diyarbakırlıların hizmet görmeye layık olduğunu Başbakan ifade etti. “Ya kimlik ya hizmet” yerine “hem kimlik hem hizmet” söylemi, Başbakan”ın konuşmasının önemli bir temasıydı.
Başbakan, Diyarbakır konuşmasında hayır ve boykot bloğunu eleştirmekle beraber hiçbir şekilde ötekileştirici bir dil kullanmadı.Başörtüsünü rahibe kıyafetine benzeten CHP söylemi gibi bir ötekileştirici bir dilin kullanıldığı referandum kampanyasında Başbakan”ın Diyarbakır gibi kritik bir merkezde bütünleştirici ve yapıcı mesajlar vermesi çok önemlidir. Diyarbakır ve bölgenin tarihsel ve kültürel mirasının medeniyet inşa eden yüksek değerler olduğunu sembol şahsiyetlerle ifade eden Başbakan, geçmişten günümüze bölge halkının duygu ve düşünce dünyasının şekillenmesine katkı sunan olaylara ve şahısları referans aldı. Mekke ve Medine den sonra en son sahabe kabrinin bulunduğu şehir olarak Diyarbakır”dan söz edilmesi önemliydi.Selahattin Eyyubi ve Alparslan”ın, Ehmede Xani ve Musa Anter”in, Fexiya Teyra ile Abdurrahman Semavi”nin birlikte referans alınması, bölge halkı açısından çok anlamlıdır ve değerlidir. Başbakan, bölgenin bu derin değerlerine atıfta bulunmakla tarih ve kültürümüzün derinliklerindeki ana değerin şiddet değil, barış olduğuna, baskı yerine demokrasi ve hukukun kaim kılınması gerektiğini ifade etmeye çalıştı.
Başbakan, Diyarbakır”da bir referandum konuşmasının ötesinde barış içerisinde farklılıklarımızı koruyarak bir arada yaşamanın çerçevesini ortaya koydu. Hayır ve boykotun halka tahakküm eden, halkı sömürgesi olarak gören vesayet sistemini tahkim etmekten başka bir işe yaramayacağını, “evet”in ise ülkemizde demokratik ve özgürlükçü bir anayasa yapmanın önünü açacağını ifade etti. Referandum sandığından çıkacak “evet” sonucunun, bürokratik vesayet sisteminin toplumsal ve demokratik temelinin olmadığını ortaya çıkaracağının farkında olan antidemokratik vesayet bloku, bütün güçleriyle halkı Tayyip Erdoğan karşıtlığı temelinde hayır demeye ikna etmeye çalışıyorlar. Toplumun, evet oylarıyla vesayet sistemine hayır demesi, daha özgür, daha demokrat ve daha müreffeh bir ülke olmanın yolunu açacaktır. Başbakan, Diyarbakır”da Diyarbakırlıları, bölgeyi ve Türkiye”yi bütün baskı, boykot ve hayır manipülasyonuna rağmen demokrasiye, sivilleşmeye ve normalleşmeye “evet” demeye davet etti.
06.09.2010