Haftalardan beri YAŞ toplantısını konuşuyoruz. Askerî bürokrasinin tepesindeki terfi ve tayin işleri gündemimizi işgal etti. Keşke ‘bana ne YAŞ’tan?’ diyebilseydik. Bu ise ‘normal, demokratik’ bir ülke olmayı gerektiriyor.
Yönetimin serbest ve yarışmacı seçimlerle belirlendiği, seçilmiş yönetimlerin de asker dahil bürokrasinin tümüne hakim olduğu ve tümünün eylemlerinden dolayı halka hesap verdiği ‘normal’ ülkelerde askerin terfi ve tayinlerini kimse ‘dert’ etmez. Vatandaşın umrunda değildir kimin general olacağı, hangi generalin nasıl bir göreve atanacağı… Çünkü bilirler ki bu atamalar kendi hayatları üzerinde hiçbir etki yaratmayacak.
Ama bizde durum farklı… Terfileri gündemde olan 13 generale ilişkin mahkemenin ‘yakalama emri’ var. Üstelik bu yakalama emri ‘kuvvetli suç şüphesi’ üzerine verilmiş. İsnat edilen suç ne? Kaos planı yapıp uygulayarak hükümeti devirmek… Söz konusu plan belgelerine göre darbe sonrasında sadece İstanbul’da ikiyüzbin kişi statlarda toplanacak… Suikastlar, bombalama eylemleri, provokasyonlar… Bütün bu iddiaları ve belgeleri mahkeme son derece ciddi bulmuş ve yakalama emri vermiş.
Buna karşın Genelkurmay bu sanıkları korumaya almış. Mahkemeye itiraz dilekçelerini yazıyor, orduevlerinde tutarak bu kişilerin tutuklamalarını engellemeye çalışıyor. Sonunda da bu sanıkların ‘terfi’ dosyalarını hiçbir şey olmamış gibi YAŞ’a getiriyor… Yetmedi. Erzindan davasından ‘1 numaralı şüpheli’ olan bir generalin Jandarma Genel Komutanı olması gündemde.
Böyle bir durumda ‘bana ne YAŞ’tan?’ diyebilir miyiz? Hükümet seyirci kalabilir mi bu gelişmeler karşısında? Cumhurbaşkanı sessizce imzalayabilir mi atama kararlarını açık hukuksuzluklara rağmen?
Öyle olursa bunun adı demokrasi değil, ‘askerî cumhuriyet’ olur, ki zaten böyle tasarlanmıştır rejim. Bürokratik oligarşi dediğimiz şey yani… 15 orgeneral toplanıp ordunun komuta kademelerine karar veriyorlar. Sadece anın değil, geleceğin komutanlarını da belirliyorlar.
Asıl sorun ise bu işlemi adeta memleketin ‘yöneticileri’ni seçermiş gibi yapmaları. YAŞ toplantılarında memleketin yeni ‘efendileri’ni seçiyorlar kendi aralarında! Manzaraya bakarsanız ‘atanan, terfi’ alan bu generaller orduyu değil ülkeyi yönetiyorlar sanki. Siviller de seyrediyor ‘kendi kendilerini seçen’ bu iktidar elitlerini… 1961 anayasasıyla anayasal ve kurumsal esasları yerleştirilmiş ‘askerî cumhuriyet’ anlayışına esir olursanız yapacağınız sadece seyretmek olur. Şimdi terfilerini seyredersiniz, sonra da ‘devir teslim’ törenlerinde sivil siyasete ‘ayar vermeye’ hevesli nutuklarını…
Kendilerini ‘askerî cumhuriyet’in muktedirleri sananlar için sorun şu; artık ‘oyun bitti’. İktidar bürokrasiden halka geçiyor, halk da Şûra’daki iktidar oyunlarını pasif bir seyirci kitlesi olarak izlemiyor. Şûra’da oturan ‘sivil temsilcilerini’ uyarıyor; hukuksuzluğa, hukuki hilelere, siyasi basiretsizliğe karşı uyarıyor.
Hükümet ve Cumhurbaşkanı’nın memleketi hâlâ ‘askerî cumhuriyet’ mantığıyla yönetmeye çalışanlara müdahale etmemeleri düşünülemez. Ekrem Dumanlı’nın ifadesiyle açıkça sanıklara ‘yardım ve yataklık’ suçuna seyirci kalmaları asla beklenmez Başbakan ve Cumhurbaşkanı’ndan. Böyle bir durum onların varlıklarını da, kimliklerini de anlamsız hale getirir çünkü.
Bu yüzden yarın sona ermesi beklenen YAŞ, hükümet için de Cumhurbaşkanı için de bir sınav. Göz göre göre yapılan hukuksuzluğa dur demeleri için ‘ne’ ve ‘kim’ olmaları gerekiyor? Var mı halkın bahşedeceği daha büyük bir makam?
İktidarının sekizinci yılında hâlâ ‘askerî cumhuriyet’e razı ve onun kurumlarında süklüm püklüm oturan bir AK Parti’nin iktidar talebinin bir anlamı kalmaz. Artık iktidar olmanın zamanıdır. Kendi varlığına ve halkın geleceğine karşı komplolar kurduğuna ilişkin ciddi kanıtlar bulunanların terfilerinde AK Parti iktidarının imzasının bulunması tam bir gaflet olur. ‘Askerî cumhuriyet’ten ‘demokratik cumhuriyet’e giden yolda dik ve kararlı durmak gerek.
Zaman, 03.08.2010