Biz aslında siyaset üzerinden ayrışmıyoruz.
Çoğu kez siyaset, çok daha temeldeki, çok daha derindeki bir ayrışmanın sonucu veya ifadesi olarak ortaya çıkıyor. Kimileri içindeki sulhu ve sükûneti taşıyor siyaset alanına, kimileri de kavgayı ve kötülüğü.
Bakıyorsunuz, aynı dine, aynı inanca, aynı siyasi ideolojiye, parti programına bağlı biri, -benimsediği şey her ne ise artık,- ondan hareketle ateşe su dökecek bir çözüm önerisinde bulunuyor, bazısı da yine aynısından hareketle ateşe ve acıya çağırıyor.
Aynı metni okuyan iki kişi, ondan aynı sonucu çıkarmıyor. Bakılan aynı olsa da görülen aynı olmuyor. O metin kutsal bir kitap da olabilir, bir ideolojinin ilkeleri de, bir durum değerlendirmesi de. Fark etmiyor. Bazısı ondan hayata dair bir öneri çıkarıyor, bazısı ölüme. Kimi yaşatmaya çalışıyor, kimi yok etmeye.
“Halk içre bir ayineyim, herkes bakar bir an görür / her ne görür kendi yüzün, ger yahşi ger yaman görür” diyorNiyazi-i Mısri.
Ayna ona bakanı yansıtıyor, bazısı hoş bakıp, güzel görüyor, bazısı çirkin. Gördüğü kendi yüzü diyor Mısri ve ekliyor: “Kana boyanmış göz hemin Nil ü Fırat’ı kan görür.”
Aynadaki Hendek Tartışması
Hendek ve özyönetim adına şu ana kadar kaç can gitti bilmiyorum.
Bildiğim, bu hiç yaşanmayabilirdi ve bugün de devam ettirmenin hiçbir ahlaki ve insani sebebi yok.
Bu mesele gündemden düştüğünde, bugün semtinden geçmeyecekleri o hendekleri kutsayanlar, içinde bolca “barikat, halk, direniş, devrim” geçen “siyasi analizler”, daha doğrusu sloganlar üretenler, kendi aileleriyle hayatlarına devam ederken, geride kalan yitip gitmiş hayatları hatırlamayacaklar ve babasız büyüyecek çocukların ne durumda olduğunu bilmeyecekler.
“Böyle kurulmuştur bu çarh-ı devran” diyor Pir Sultan Abdal, herkes bu dünyada kendisine ve hayattaki rolüne dair seçiminin gereğini yapıyor.
Ve küp de içindekini sızdırıyor. Kiminden “yahşi,” kiminden “yaman” oluyor sızan.
PKK’nın çözüm sürecini sona erdirmesi için az uğraşmadı o ruh hali. Utanç verici bir aleniyetle ve bıkmadan usanmadan, adeta bir adanmışlıkla sürecin altını oymaya, onu itibarsızlaştırmaya ve bitirmesi için PKK’ya telkinde bulunmaya çalıştı. Silahlı bir harekete “çözüm sürecini sona erdir” demenin anlamını veya onun bir adım sonrasını bilerek hem de.
Oysa “özyönetim veya özerklik istemek meşrudur ama bunun için insanların yaşam alanlarını onlara rağmen savaş alanına çevirmek, ölmek ve öldürmek ahlak dışıdır, hele de bunu siyaset kanalının açık olduğu bir ortamda, yeni anayasa üzerine konuşmak varken yapmak mantıksızdır, belki de verilen aslında hendek mücadelesi değildir” de diyebilirdi.
Kısacası siyasi realiteye ilişkin algı, ona bakan gözden bağımsız oluşmuyor. Yaşananın niteliği de.
Böyle bir ortamda, hangi inançtan, siyasi görüşten veya etnik kimlikten olursa olsun, insan canını aziz tutanların çabası çok daha fazla önem kazanıyor.
Nil’e, Fırat’a baktığında onu kıpkırmızı gören kan bürümüş göze teslim etmemeli insan hayatını.
Yeni yüzyıl, 28.01.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/aynadaki-suretlere-hayata-ve-olume-dair-1097