Avrupa’daki PKK operasyonları ne anlama geliyor?

PKK terörüne karşı çeyrek asırdır Türkiye’nin verdiği mücadeleyi görmeyen ve tüm uyarılara rağmen PKK’nın kendi ülkelerinde serbestçe hareket etmesine, haraç toplamasına ve dağ kadrosu için militan devşirmesine göz yuman Avrupa ülkeleri, son haftalarda birbiri ardınca PKK’ya karşı çok ciddi operasyonlara girişmeye başladılar.
İtalya, Almanya ve Fransa’nın ardından Belçika hükümeti de AB’nin ve NATO’nun kurumsal merkezi olan Brüksel’deki PKK militanlarına karşı harekete geçti. Geçen hafta içinde Belçika polisi, eşzamanlı olarak Brüksel ve çevresindeki şehirlerdeki PKK işyerlerine, ofislere ve Roj TV’nin stüdyolarına baskınlar düzenledi ve 20’ye yakın kişiyi gözaltına aldı. PKK’nın Avrupa yapılanmasında etkin rol oynayan ve Türkiye’nin çoktandır iadesini istediği Zübeyir Aydar ve Remzi Kartal’ın da aralarında bulunduğu sekiz kişi mahkemece tutuklandı. Roj TV’nin Brüksel’deki çalışmaları durduruldu. Brüksel Savcılığı, PKK hakkındaki araştırmanın üç yıldır devam ettiğini söylüyor ve tutuklananları tehditle para toplamak, sahte belge düzenlemek, terör örgütü için üye devşirmek, insan kaçakçılığı ve uyuşturucu ticareti yapmakla suçluyor.
Burada cevaplanması gereken iki temel soru var: Birincisi, Avrupa ülkelerini PKK’ya karşı aktif tavır almaya iten nedenler nelerdir? Brüksel’in başına taş mı düştü? İkincisi, Avrupa’nın yeni yaklaşımı PKK’nın geleceğini ve Türkiye’deki Kürt sorununun çözümüne yönelik arayışları nasıl etkileyebilir?

Avrupa’nın PKK algısında değişim: PKK kozundan PKK tehdidine

Şiddete dayalı bir ayrılıkçı siyasi hareket olarak 1980’li yıllarda ortaya çıkan PKK, bir yandan Türkiye içinde vurkaç taktiği ile eylemler düzenlerken diğer yandan Türkiye’nin komşuları olan Suriye, İran, Irak, Ermenistan ve Yunanistan gibi ülkelerde siyasi koruma ve lojistik destek görmüştür. Bugün hâlâ örgütün operasyonel üssü Kuzey Irak’taki Kandil Dağı’dır. Ancak örgüt, faaliyetleri için ihtiyaç duyduğu finansal desteği ise esas olarak iki yoldan temin etmektedir. Avrupa’daki Kürt diasporasından topladığı haraçlar ve Afganistan’dan Avrupa’ya uzanan uyuşturucu trafiğinden elde ettiği kolay kazançlar. Ayrıca bunlara insan kaçakçılığı ve fuhşu da eklemek gerekir. PKK, 1990’lı yıllarda kurduğu Avrupa’daki geniş sosyal network’ü sayesinde uyuşturucudan illegal göçü organize etmeye kadar uzanan geniş bir altyapıya sahiptir. BM Suç ve Uyuşturucu ile Mücadele Programı’nın tahminlerine ve bazı Avrupalı istihbarat raporlarına göre, Orta Asya’dan Avrupa’ya uzanan uyuşturucu ticaretinin yıllık hacmi 5 milyar doları bulmaktadır. Bunun yarısının doğrudan veya dolaylı olarak PKK kontrolünde gerçekleştiği iddia edilmektedir. Örneğin Fransız polisine göre, Paris banliyölerinde satılan uyuşturucunun yüzde 80’inin PKK’nın dağıtım kanalları vasıtasıyla gerçekleştirildiği belirtilmektedir.

PKK’nın Avrupa çapındaki bu yaygın yasadışı eylemlerine rağmen Avrupa ülkelerinin sistematik olarak bu gruba karşı legal ve polisiye baskı faaliyetlerine girişmemelerinin birkaç nedeni vardı: Birincisi, Avrupa ülkelerinin Türkiye’deki PKK hareketini özünde bir siyasi özgürlük hareketi olarak görmesidir. O nedenle Avrupa’da şiddet eylemlerine girişmediği sürece, pek çok AB ülkesi PKK militanlarının faaliyetlerine göz yumdu. İkincisi, Avrupa ülkelerinin Türkiye’deki anayasal sistemi baskıcı ve otoriter bulmalarıdır. Üçüncüsü ise, Avrupa ülkelerinin PKK’yı Türkiye’yi zayıflatacak bir unsur olarak görmeleridir. Bu nedenle pek çok Avrupalı istihbarat ve güvenlik örgütünün kendi ülkesinde şiddet eylemleri yapmama karşılığında, örgütün Avrupa’daki faaliyetlerine izin veren gizli anlaşmalar yaptıkları ileri sürülmektedir.

Peki, şimdi ne değişti? Avrupa, PKK konusundaki yaklaşımını neden değiştirdi?

Öncelikle 11 Eylül sonrasında uluslararası politikada terörle topyekûn mücadele, başta ABD olmak üzere AB ülkelerinin ve NATO gibi örgütlerin resmi güvenlik politikası haline geldi. Bu çerçevede terör örgütlerinin finans kaynaklarının kesilmesine yönelik pek çok sözleşme imzalandı ve İnterpol vasıtasıyla izleme sistemleri kuruldu. Yıllık raporlarda terör örgütlerinin finansman kaynakları ve uyuşturucu ağları teşhir edilmeye başlandı. Yeterli hassasiyeti göstermeyen ülkeleri dünya kamuoyu önünde, BM ve NATO toplantılarında açıkça eleştirdi. Nitekim 2008 yılındaki Münih Güvenlik Konferansı’nda Başbakan Erdoğan toplantının şeref konuğu olarak yaptığı açılış konuşmasında, AB hükümetlerini, terörle mücadelede Türkiye ile işbirliği yapmadıkları ve PKK’nın Avrupa’daki faaliyetlerine göz yumarak terör örgütüne siyasi destek sağladıkları gerekçesiyle açıkça eleştirdi. Bu eleştiriden rahatsız olan AB ilk kez kurumsal olarak Türkiye ile terörle mücadele konusunda işbirliği yapılması konusunda ortak bir toplantı düzenledi. Pek çok Avrupa ülkesi o toplantıdan sonra PKK’yı yakın takibe aldı, zaman zaman göstermelik de olsa (özellikle Almanya’da) polisiye baskınlar düzenlenmeye başlandı.

Zaman, 15.03.2010
 

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et