Asıl sorun muhalefette

1 Kasım’ın göze çarpan üç özelliği var:

1. Katılım çok yüksek bir seviyede seyretti. Seçmenlerin % 86’sı sandıklara koştu. Batılı demokrasilerde nadiren rastlanan bu oran, Türkiye’de halkın kendi kaderini elde tutma gayretinin bir yansıması. Halk, belki siyasetle çok ilgili görünmüyor ama sözünü seçim gününe saklıyor.

2. Seçim sonuçlarına yönelik genel bir hile, yolsuzluk, oy çalınması, vb. gibi iddialar yok. Her seçimde olduğu gibi bazı yerlerde itirazlar oldu ebette. YSK bunları bir karara bağlayacak ve resmi sonuçları açıklayacak. Ama genelde olaysız, kazasız, belasız bir seçim yapıldı ve seçimin meşruiyetine halel getirecek herhangi bir durum olmadı. Nitekim muhalefet partileri de seçimin meşruiyetine dönük bir itiraz geliştirmediler.

3. Seçimden tek parti iktidarı çıktı. Parlamentoya ise dört parti girdi. Halk, sorunların çözümü için Meclis’i adres gösterdi. Seçmen, bir nevi bir mucize gerçekleştirdi; hem istikrar için tek partiye görev verdi, hem de adalet için tüm farklı eğilimlerin parlamentoya girmesini sağladı. Yeni parlamento, her 100 seçmenden 98’inin parlamentoda temsil edildiği bir parlamento olacak. Eğer bu parlamento hayati meselelerde köklü hamleler yapmak isterse, en büyük yardımcısı arkasındaki bu kuvvetli temsil olacak.

Ortada duran seçmen

Katılım, güvenlik ve temsil parametreleri bakımından “iyi” bir seçimle yeni dönemin başlaması Türkiye için bir şans. Şaibeli, düşük katılımlı ve temsil kusurlu bir seçim, Türkiye’nin başını çok ağrıtırdı. Herkes seçimin meşruiyetini tanıdığına göre sıra seçimlerden çıkan mesajı doğru okumada. Üç noktaya değinilebilir:

1. 7 Haziran’a kıyasla AKP, 4.802.522, CHP ise 590.662 oy kazandı. MHP 1.828.971, HDP ise 914.381 oy kaybetti. Bu denli yoğun oy kaymalarının olması, esnek bir seçmen kitlesinin varlığını ortaya koydu. Dört partinin de her halükarda kendilerinin arkalarında duran bir kitlesi var. Bu kitle partisinin yanında durmayı bir kimlik gibi benimsiyor, yanlışlıklarına göz yumabiliyor. Ama bunun yanında, parti bağlılığı düşük olan ve her seçimde partilerin siyasetlerine göre tercihlerini biçimlendiren bir kitle de var. Ve seçimlerde partiler için farklılık yaratan ve nihai neticeyi de belirleyenler bu seçmenler oluyor. Dolayısıyla partilerin başarıları ve başarısızlıkları, bu ortada duran seçmeni ne kadar ikna edebildiği ve yanına çekebildiği ile belirleniyor.

2. 7 Haziran’da siyasetin daha uçlarında gezinen partiler büyük bir atılım yapmıştı. MHP 4, HDP ise 6 puan yükselmişti. Ancak her iki parti de, seçimlerinin akabinde kendilerinden beklenen performansı gösteremedi ve seçmenin tanıdığı kredinin önemli bir kısmını harcadı. 7 Kasım’da merkezde yer alan partilere yöneldi. CHP’de çok büyük bir artış olmazken bundan büyük payı AKP aldı. İki partinin şu anda % 75’i aşan bir toplumsal ağırlığı var. Yeni anayasa, Kürt meselesi gibi konularda bir uzlaşma zemini bulmaları halinde rahat hareket edebilirler.

Bölge partileri

3. 1 Kasım, Türkiye’de siyasi rekabet eksikliğini bir kez daha tescil etti. Eksiklik iki yönlü:

Biri, Türkiye’de AKP dışında bir iktidar namzedinin olmamasıdır. Ana muhalefet partisinin lideri bile bir gün hükümete geleceğine ihtimal vermiyor. Diğeri ise, AKP dışındaki partilerin giderek bir bölge partisi kimliğine bürünmesidir. Her partinin güçlü olduğu bir bölge var, sadece orada AKP ile dişe diş bir mücadeleye giriyor, ama diğer bölgelerde herhangi bir iddia taşımıyor.

Yani aslında hemen hiçbir bölgede seçim dört parti arasında cereyan etmiyor. Bu da Türkiye’deki esas problemin, iktidar değil, muhalefet de olduğunu –bir kez daha- teyit ediyor.

Yeni Yüzyıl, 14.11.2015

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et