Siyaset temel beşerî faaliyetlerden biri. Aristo’ya göre insan siyasî bir varlık. Her insan toplumunda, demokratik veya anti-demokratik, mutlaka siyaset var. Bir liberal olarak siyasetin zararlarının gayet farkındayım, ama özellikle çoğulcu siyasetin boğulmasının yaratacağı zararların çok daha fazla olacağının da bilincindeyim.
Tüm beşerî faaliyetler gibi siyasetin de kendisine mahsus özellikleri var. Siyaset, her şeyden önce, yumuşak bir lisanla ve/veya sessizce yürütülse dahi, sert ve sıkı rekabete sahne olan bir faaliyet. Dostlukların kolay bozulabildiği, ittifakların hızla kurulup dağılabildiği, düşmanlıkların bolca üreyebildiği bir ortam. Siyaset insanlara hızla kazandırdığı gibi hızla kaybettirebilir de. Bu yüzden, siyasette insanların makul tutumu, dengeyi, tutarlılığı koruyabilmesi güç. İmkânsız değil ama zor.
Türkiye’de geçmişte partiler arasında olduğu gibi partilerin içlerinde de ilginç olaylara ve mücadelelere şahit olduk. Şimdi de AK Parti içindeki gelişmeleri takip ediyoruz. Kabul etmek gerekir ki AK Parti kendisinden daha önemli bir parti. Bugünkü şartlarda ülkenin alacağı şekilde, gideceği istikamette AK Parti ana belirleyici. Bu yüzden bu partinin varlık ve bütünlüğünü koruması büyük önem arz ediyor. Diğer taraftan, yine kabul etmek gerekir ki, bir grup tarafından kurulmasına rağmen AK Parti’nin asıl kurucu ve kendisi ve partisi istediği sürece orada kalıcı lideri Tayyip Erdoğan. Zaman zaman sözlerinden ve politikalarından dolayı Erdoğan’ı eleştiriyor olmamız bu gerçeği değiştirmez.
AK Parti içinde meydana gelen gelişmeler doğal olarak herkesin ilgisini çekiyor. Ben partileri uzaktan takip eden bir akademisyen ve köşe yazarı olarak ne olup bittiği fazla bilmiyorum, çok merak da etmiyorum. Bu nihayetinde partililerin ve parti idarecilerinin işi. Ama ben partilerde –ve, geçerken dokunmak gerekirse, sivil toplum gruplarında- şu veya bu sebeple yaşanan ayrılık ve değişikliklerin düşmanlık üretmesine, insanî münasebetleri zehirlemesine, ilişkileri sonlandırmasına, arkadaşlıkları bozmasına üzülüyorum. Bunun vuku bulmaması için insanların dikkatli olması ve arkadaşların, kader ortaklarının birbirlerinin itibarını, izzetini ve şerefini koruması gerektiğini düşünüyorum.
AK Parti’nin ne yapacağına karışmam. Buna kısa vadede partinin lider kadroları uzun vadede tabanı karar verecek. Ancak, son olaylarla ilgili bir gerçeğin altını çizmek istiyorum. Başbakanlık gibi çok önemli, itibarlı ve her faniye nasip olmayacak bir makamdan parti içi ilişkiler ve dengeler sebebiyle ayrılma kararı alan Ahmet Davutoğlu çok asil bir duruş sergiledi. Partisinin varlığına, birlik ve bütünlüğüne zarar verecek sözler sarf etmedi. Bundan sonra bir nefer olarak davaya hizmete devam edeceğini söyledi. Kendisinin de bu makamlara tırmanmasını mümkün kılan yolları açan Tayyip Erdoğan’a öfke ve nefret okları yöneltmedi. Yoldan önce yol arkadaşlığına önem verdiğini vurguladı. Vefanın altını tekrar tekrar çizdi. Cumhurbaşkanına vefayı sürdüreceğini belirtti. Bu davranışın asaleti daha önce yine AK Parti’den ayrılmış başka bazı isimlerin davranışlarıyla, tavırlarıyla karşılaştırınca bütün haşmetiyle ortaya çıkıyor. Umut ederim ki bu asil davranış AK Parti içinde karşılık ve cevap bulur. Yine umut ederim ki bu asil davranış gelecekte benzer olaylarla karşılaşacak siyasetçiler için bir örnek teşkil eder.