Anayasa uzlaşma komisyonu kuruldu, aksilik olmadıysa dün ilk toplantısını yapmış olacaktı. Yeni bir anayasa ihtiyacı herkes tarafından kabul edilmiş olmasına rağmen, Parlamento’daki partilerin bir anayasa üzerinde anlaşabileceğine dair güçlü bir beklenti yok.
Pek çok kişi komisyona ölü doğmuş ve havanda su dövülecek bir girişim olarak bakıyor. Ancak demokratik siyasetin her zaman beklenmedik ve yeni durumlara kapı açabileceğini hatırda tutarak işe biraz daha güçlü asılmak gerekir.
Bu yüzden Komisyonun çalışma usul ve esaslarının belirleneceği ilk toplantıda iyice yorulmuş “yeni anayasayı” yokuşa sürmek yerine daha düz yollar tercih edilmelidir. Tartışmaları kilitleyeceği ve süreci başarısızlığa mahkum edeceği belli esasî ve usulî tarzdan kaçınılmalı.
İlk olarak, partilerin önkoşulsuz masaya oturmaları gerekir, aksi durum başarı olasılığını düşürecektir. Oysa partilerin tümünün açık veya kapalı önkoşulları varmış gibi görünüyor. Ak Parti cephesinde açıkça masaya konulmuş olmasa da, başkanlık sistemi bir önkoşul işlevi yüklenmiş durumda. Yine başkanlık sistemi, tüm muhalefet partileri bakımından tersinden önkoşul. CHP masaya 82 Anayasası’nın ilk dört maddesi, başkanlık karşıtlığı, anayasayla birlikte darbe yasalarının da değiştirilmesi ve oybirliği usulünü önkoşul olarak koymuş görünüyor. MHP ise ilk dört madde ve başkanlık karşıtlığına ek olarak, vatandaşlık tanımı ve resmi dil/anadil gibi konularda önkoşulla masaya oturuyor.
Bunlar prensip veya ilke değil önkoşul, çünkü sürecin sağlıklı başlamasına ve yürümesine izin vermeyecek ve karşılıklı kilitlenmeye yol açacak içerikteler. Önkoşulsuz olarak çalışmalara başlamak hem demokratik adaba uygun olur, hem de tarafların ve kamuoylarının karşılıklı psikolojik bariyerlerinin indirilmesine katkı sağlayabilir. Önkoşulla komisyona girmek demek bir nevi baştan “uzlaşılmayacağının” subliminal ilanı ve yorgun yolcuyu baş edemeyeceği kadar dik bir yokuşa sürmek anlamına gelir. Partilerin metni birlikte karşılıklı şekillendirirken mümkün olduğunca kendi tercihleri doğrultusunda etkilemeye çalışmaları daha uygun olur. Partilerin kendi nihaî kararlarını genel kuruldaki görüşmelerde vermeleri benimsenmelidir.
İkinci olarak, anayasayı temel ilkeler ve kurumları düzenleyen kısa ve öz bir metin olarak görmek gerekir. Anayasa siyasetin bütün çekişmeli meselelerini kesin sonuca bağlayacak kapsamlı bir metin değildir. Güncel siyasî meselelerin, onun çerçevesi içinde çözülmeye çalışılacağı ve oyunun kurallarının belirlendiği bir üst-çerçeve metindir. Anayasaya böyle yaklaştığınızda hem üzerinde uzlaşacak çekişmeli meselelerin sayısı azalmış olur, hem esnekliği yüksek ve zamana karşı dirençli bir anayasa yapılmış olur, hem de gelecekteki siyasî kararlar aktif/güncel seçmenin/siyasetçinin iradesine bırakılmış olur.
Üçüncü olarak, usul meselelerinde de yolu kolaylaştıran yöntemler tercih edilmelidir. Örneğin oybirliği yerine salt veya nitelikli çoğunluk tercih edilebilir. Oybirliği ile yolda ilerlemek neredeyse imkânsız. Komisyona dört partinin tamamen uzlaşacağı bir platform olarak bakmak yerine, Genel Kurula üzerinde tartışabileceği bir taslak metin sunacak bir platform olarak bakılmalıdır.
Başka bir kolaylaştırıcı yöntem, 82 Anayasası şablonu üzerinden gitmek yerine, boş bir anayasa şablonu üzerinden hareket etmek olabilir. 82 Anayasası hem esas hem teknik manada sorunlu olduğundan, Komisyonun ilerlemesini zorlaştıracaktır. Ayrıca sivil bir anayasa yapmaya niyet etmişken niye darbe anayasası referans alınsın ki.
Unutmayalım ki, otoriter ve totaliter siyasetin aksine demokratik siyaset zaman alır. Umutsuzluğa kapılmayalım.
Yeni Yüzyıl, 05.02.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/anayasayi-yokusa-surmek-1181