Anayasa Değişikliği: İyi Ama Yetersiz

Malum, hükümet yeni bir anayasa değişikliği için girişim başlattı. Anayasa değişikliği paketine muhalefetin kısmen de olsa desteğini almak amacıyla bu hafta içinde AKP yönetimi CHP, MHP ve BDP’yle görüşmeler yapacak. Ama şimdiden görünen o ki, hükümet bu işte muhalefetten pek fazla destek alamayacak.

Bunun temel nedeni, BDP hariç tutulursa, muhalefet partilerinin yürürlükteki anayasal düzenden pek şikâyetçi olmamaları. CHP ve MHP Anayasada marjinal denebilecek derecede, çok cüz’i değişiklik yapılmasından yana. Onun içindir ki, gündemdeki anayasa değişikliği girişimi başarılı olsa bile, bunun Türkiye’nin ihtiyacını tam olarak karşılaması mümkün görünmüyor. Aslına bakılırsa, AKP’nin bu konudaki iradesi de “derde deva” olacak gibi değil.

Türkiye’nin anayasa meselesindeki sahici ihtiyacının ne olduğuna gelince, bunun anlaşılabilmesi için genel olarak anayasaların temel amacı ve işlevi konusunda kısa bir ön bilgiye gerek var. Çoğu insan, anayasanın, devlet teşkilâtını ana hatlarıyla gösteren ve kanunların kaynağını oluşturan bir hukuki belgeden ibaret olduğunu düşünür. Hatta, “anayasa”nın kanunlardan oluşan bir metin olduğunu sanan kimseler de vardır. Tabiatıyla, “sokaktaki vatandaş” anayasaların asıl amacının devlet iktidarını sınırlamak olduğunun farkında değildir.

Oysa, kişilerin temel haklarını güvence altına almak üzere iktidarı sınırlayıcı kurum ve mekanizmalara yer vermeyen ve sadece devletin “iktidar haritası”nı gösteren bir belge doğru anlamda anayasa değildir. Doğru anlamda anayasa, vatandaşların devlete şartlı olarak verdikleri bir “yetki beratı”dır. Bu anlamda anayasa, devlet iktidarını kullananların “yetki beratı”nın çizdiği sınırlar içinde faaliyet göstermelerini ve bu faaliyetlerinden dolayı halka hesap vermelerini gerektirir.

Şimdi Türkiye’deki duruma bu açıdan bakarsak, bugüne kadar yapılan değişikliklere rağmen 1982 Anayasası halâ bu modelden bir hayli uzaktır. Bunun temel nedeni de, bu anayasanın halkın/yurttaşların özgür iradesinin eseri olarak ortaya çıkmamış, aksine bir darbe sonrasının olağandışı şartlarında cuntanın bir “emrivakisi” olarak halka dayatılmış olmasıdır. Onun içindir ki, 1982 Anayasası kişilerin hak ve özgürlüklerini devlet iktidarına karşı güvence altına almak yerine, devlet iktidarını özgürlükler aleyhine tahkim etmiştir.

Başka bir anlatımla, bu anayasanın temellerini attığı hukuk, doğal olarak, yurttaşlar için bir güvenceler mecmuası şeklinde değil, fakat devlet buyruklarının şekillendirdiği bir yaptırımlar koleksiyonu şeklinde tecelli etmiştir. Hukukun haklarla ilişkisini koparmış olan bu yapıya onun için ben “haksız hukuk” diyorum. İşte “12 Eylül hukuku” dediğimiz şeyin özü budur. Belirtilen temel kusuru nedeniyle yürürlükteki anayasanın ve onun şekillendirdiği sözde hukukun devlet karşısında kişilerin hakların güvenceye alması elbette söz konusu olamaz.

Öte yandan 1982 Anayasası halkın devlet adına yapılan işlerin hesabını sormasına da tam olarak elverişli değildir. Çünkü, seçim mevzuatının “halk iradesi”nin siyasete tam olarak yansımasına imkân vermemesi bir yana, bu anayasa halka hesap verme durumunda olmayan kimi bürokratik otoriteleri kamu adına karar almaya yetkili kılmıştır. Başka bir ifadeyle demokratik sorumluluğa tabi organlara anayasayla “sorumsuz” ortaklar getirilmiştir. Anayasa kimi durumlarda da söz konusu bürokratik makamları demokratik çoğunluklara vesayet edecek bir konuma yükseltmiştir. İşte bu da bizim sistemimizin “halksız demokrasi” dediğim yanını temsil ediyor.

Sonuç olarak: Hükümetin anayasa değişikliği paketi bu sistemde kısmi bir düzeltme yapabilir; ama bu haliyle cari “haksız hukuk” düzenini tamir edemeyeceği gibi, “halksız demokrasi”yi de telâfi edemez.

Taka Gazetesi, 23 Mart 2010
 
 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et