Amsterdam Tartışmaları’nın 23.’sünde “Demokratikleşme Paketi” tartışıldı. UETD, Türkevi Araştırmaları Merkezi ve Hollanda Türk Yazarlar Kulübünün ortaklaşa organize ettiği Amsterdam Tartışmaları’nın bu ayki konusu 30 Eylül 2013 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından kamuoyuna sunulan AK Parti hükümetinin ”Demokratikleşme Paketi” idi. Tartışmaya, İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi, Liberal Düşünce Topluluğu kurucusu ve eski başkanlarından, Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Prof.Dr. Atilla Yayla konuşmacı olarak katıldı.
Prof. Dr. Atilla Yayla sunumuna demokrasi kavramının hem teorik hem de ampirik açıdan anlamlarını irdeleyerek başladı. Yayla, bir ülkenin kendisini demokratik olarak nitelemesinin onun demokratik olacağının garantisi değildir derken, örnek olarak da eski Doğu Blokundaki ‘demokratik cumhuriyetler’ ve Arap dünyasındaki diktatörlükleri gösterdi. Yayla’ya göre kağıt üzerinde mükemmel bir demokrasi tesis etmek mümkündür, ancak uygulama için, uygulayıcıların da demokrat olması gibi başka şartlar da gerekmektedir. Bu olmadığı sürece demokrasi sadece teoride kalır ve demokrasiden bahsedilemez.
Atilla Yayla, demokrasi ve demokratikleşme kavramlarının genel bir değerlendirmesinden sonra Başbakanın kamuoyuyla paylaştığı Demokratikleşme Paketiyle ilgili düşüncelerini katılımcılarla paylaştı. Yayla, paketin bir süreç meselesi olduğunu ve son 10 yılda hızlanan demokratikleşme çabalarının bir devamı niteleğinde olduğunu belirtirken, paketi top yekün reddetmek yerine bardağın dolu tarafının görülmeye çalışılması gerektiğinin altını çizdı. Demokratikleşme sürecinin bir parçası olan paketin, her ne kadar büyük bir adım olsa da, tarafların beklentilerini tam olarak karşılamadığı yönünde eleştiriler aldığını belirten Yayla, hem eleştirilerde hem de övgülerde ölçünün kaçırıldığını düşündüğünü söyledi. Prof. Dr. Atilla Yayla pakette olumlu yanların olduğu kadar eksikliklerin de olduğunu, ancak paketi eleştirirken doğruya doğru eğriye eğri denmesi gerektiğinin de ifade etti.
Yayla’ya göre kamuda başörtüsü yasağının kaldırılması önemli bir gelişmedir, ancak bu yasağın bazı mesleklerde geçerliliğini koruyacak olması yasakçılığın devam ettiği anlamına gelmektedir ve bu da ayrımcılığın bazı alanlarda normal görülmesi gerektiği gibi bir yanlışa yol açacaktır.
Yayla, siyasi partilerle ilgili düzenlemeyi ana hatlarıyla doğru bulduğunu, ancak Siyasi Partiler Kanununun antidemoktatik unsurlardan temizlenemediğinin de altını çizdi. Her siyasi partinin resmi ideolojiyle (Atatürkçülük) ana çerçevesinin çizildiğini ve bundan sapan partilerin her zaman ‘illegal’ bir tavır içinde olacağını ve bunun da partileri kapatmak için bir gerekçe olabileceğini iddia eden Yayla, böylesi bir kanunun demokrasiyle bağdaşmadığını belirtti.
Atilla Yayla’ya göre paketteki bir diğer eksiklik Kürt meselesi ile ilgilidir. Demokratikleşme Paketi açıklandıktan sonra Diyarbakır’da bölgenin nabzını tuttuğunu söyleyen Atilla Yayla, ziyareti sırasında Kürt kanaat önderleri ile yaptığı görüşmelerde edindiği izlenimler, paketin beklentilere cevap vermediği yönündeydi. Yayla’ya göre Çözüm Süreci ile çatışmaların durması ve ölümlerin olmamasının bölgede gerçek anlamda bir rahatlamaya ve memnuniyete sebebiyet verdiği ancak bölge halkının taleplerinin hala karşılanmadığı sıklıkla tekrarlanmaktadır. Demokratikleşme paketi adı altında atılan adımların, hem bölge insanı hem de kendisi tarafından yetersiz bulunduğunu sözlerine ekleyen Yayla, paketteki ‘kriminalize’olmuş harflerin (w,q,x) kullanımının suç olmaktan çıkarılması, Kürtçenin özel okullarda eğitim dili olarak kullanılması ve yer isimlerinin iade edilmesini çok yerinde bulduğunu ancak bunların yetersiz olduğunu belirtti.
Paketteki nefret suçları ile ilgili gelişmeyi tehlikeli bulduğunu söyleyen Yayla, her ne kadar bunun anlaşılır sebeplerle yapıldığı düşünülse de, istismara ve yoruma çok açık olan bu düzenlemeyle düşünce özgürlüğü bağlamında istenmeyen durumların ortaya çıkabileceğini belirtti.
Paketteki olumlu gelişmelerden birisinin de Süryanilerin Mor Gabriel Manastırı’nın daha önce devlet hazinesine geçirilmiş arazilerinin iade edilecek olmasıdır diyen Yayla, Heybeliada Ruhban Okulu hakkında bir adım atılmaması Rum vatandaşlarda hayal kırıklığı yarattığını belirtti. Pakette bir üniversitenin isminin Hacı Bektaş-i Veli olarak değiştirilmesi dışında Alevilerle ilgili hiç bir gelişmenin olmamasını da bir eksiklik olarak gören Yayla, bunun hükümetin konuyla ilgili bir çalışması olduğundan dolayı pakete girmediğini düşündüğünü belirtti.
Yayla’nın eksikliklerine rağmen geçmiş ile karşılaştırıldığında büyük adımlar atıldığını ve devamının gelmesi gerektiğini temenni etmesinin ardından katılımcılarla tartışmaya geçildi. Katılımcıların paketin içeriği, amaçları ve hükümetin bundan sonra atacağı düşünülen veya atması gereken adımlar hakkında sorular yönelten katılımcılar, Atilla Yayla gibi bir önde gelen liberali bulmuşken liberalizm ve devlet teorisi hakkında sorular yöneltmeyi de ihmal etmediler. Yaklaşık 60 katılımcı ile gerçekleşen tartışmada öne çıkan noktalar:
• İdeal demokrasi mümkün mü?
• Kürtler verilen bunca hakka rağmen neden memnun olmuyorlar?
• Haklar verilir mi yoksa (gasp edilmiş haklar) iade mi edilir?
• Eşit vatandaşlıktan ne anlıyoruz?
• Kardeşlik adaletli olunacağı anlamına gelir?
• Toplum böylesi hızlı bir tempoya hazır mı?
• Ulusalcıların pakete tepkileri onun iyi olduğunun bir delili midir?
• Demokratikleşme sürecinin parametreleri.
• Temel hak ve ozgürlükler ve demokrasi ilişkisi.
• Yapılanlar devrim mi evrim mi?
Sonuç itibariyle daha düne kadar tartışılması tahayyül bile edilemeyen tabuların bir bir yıkıldığı ve gerek temel insan hak ve hürriyetleri gerekse toplumların barış içinde karşılıklı saygı ve kabul görerek yaşaması için herkesin bir şekilde sorumluluk aldığını görmekteyiz. Amsterdam Tartışmaları bu sorumluluğun bir gereği olarak tartışmalara tüm hızıyla devam edecektir.
Ahmet Suat Arı
Amsterdam Tartışmaları Yöneticisi