Çözüm süreci, 2013 yılının ilk günlerinde başladı. Siyaset sahnesinde aktörler sürecin topluma ilan edilmesinden hemen sonra pozisyonlarını belirlediler. Üç pozisyon oluştu: Süreci destekleyenler, sürece mesafe koyanlar ve sürece karşı duranlar. AKP ve HDP sürecin taşıyıcılarıydı. Doğal olarak süreci topluma anlatma, gelen eleştirileri karşılama ve halkı ikna etme görevi onlara düştü. CHP, ilk günden beri mesafeli bir tavır benimsedi. Doğrudan sürece karşı çıkmadı, ama destekleyecek bir adım da atmadı. MHP ise süreci hep bir “ihanet süreci” olarak niteledi ve daima cepheden sürece cepheden karşı durdu.
Süreç başlamasının üzerinden 28 ay geçti. Bu süre zarfında iki önemli seçim yapıldı: 30 Mart 2014 yerel seçimleri ile 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi. Çözüm süreci her iki seçimin de ana gündem maddesiydi. Taraftarlar süreci sürdüreceklerini, karşıtlar ise süreci sona erdireceklerini söyleyerek halktan oy istediler. Sonuçlara bakıldığında, süreci destekleyenlerin daha kazançlı çıktığı söylenebilir. Zira her iki seçimde de AKP ve HDP, CHP ve MHP’ye nispetle daha başarılı sonuçlar elde ettiler.
7 Haziran’da yapılacak olan genel seçimlerde de süreç merkezi konulardan biri olacak. Bu sebeple partilerin, seçim beyannamelerinde sürece verdikleri yer, önem taşıyor. Çünkü partilerin sürece dair tahayyülleri, seçim sonrasında bu konuda neler yapılabileceğine dair bir öngörüde bulunmayı mümkün kılıyor.
AKP’nin Beyannamesi
AKP’nin ilk açıkladığı beyannamede çözüm sürecine özel bir vurgu yoktu. Parti yetkilileri, bu sebeple yapılan eleştirileri “her konunun ismini koyarak beyannameye almaya gerek olmadığını” belirterek karşılamaya çalıştılar. Onlara göre, önem taşıyan husus beyannamenin ruhuydu. Beyanname, özgürlükçü bir perspektife sahipti ve bu özgürlükçü anlayış çözüm sürecine de sirayet edecekti.
Fakat daha sonra Başbakan Davutoğlu, çözüm sürecinin beyannamede bulunmamasının teknik bir hatadan kaynaklandığını ve bu eksikliğin kısa sürede telafi edileceğini açıkladı. Böylece beyannameye bir ek yapıldı ve süreç beyannameye girdi.
Çözüm süreci AKP’nin “Yeni Türkiye Yolunda Daima Adalet Daima Kalkınma” başlığını taşıyan beyannamesinin “temel hak ve hürriyetler” başlıklı kısmında yer alıyor. AKP çözüm sürecini; ülkenin demokratikleşmesini sağlayacak, milli birlik ve kardeşliğini pekiştirecek ve refahını artıracak “tarihi bir çaba” olarak nitelendiriyor. Çözüm sürecine ilişkin dört sayfalık metinde (s. 26-30) dikkat çeken üç önemli nokta var:
1. AKP, çözümü kısa sürede sonuçlanacak bir “plan ya da proje” olarak değil uzun erimli bir “süreç” olarak ele alıyor ve “Türkiye’nin demokratikleştirilmesi” bağlamına oturtuyor. İktidara geldikleri 2002’den bu yana, tüm vatandaşların faydalanacağı bir özgürlük ortamını tesis etmek için adımlar atıldığını belirtiyor ve Kürt meselesinde yapılan yasal ve anayasal düzenlemeleri de bu çerçeveye yerleştiriyor. Demokratikleşmenin devam edeceğini ve böylelikle Kürt meselesinde de mesafe alınacağını kaydediyor.
2. AKP, sürecin mimarı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı işaret ediyor. Erdoğan’ın 2005 yılında Diyarbakır’da yaptığı konuşmanın bir dönüm noktasına tekabül ettiğini belirtiyor. AKP’ye göre, bu konuşmaya birçok tabu yıkılmış, ilk defa bir hükümet sorunla yüzleşme cesareti göstermiş ve soruna demokratik süreç içerisinde bir çözüm bulanabileceğini dile getirmiştir. Bununla AKP, çözüm inisiyatifinin PKK ve HDP’de değil kendisinde olduğunu, mevcut sürecin 2005’ten beri yapılanların bir sonucu ve devamı olduğunu gösteriyor.
3. AKP, çözüm sürecine konjonktürel bakmadığını ve süreci “kararlılıkla sürdüreceğinin sözünü veriyor. Bu kapsamda üç alanda düzenleme yapılacağı ifade ediliyor:
a. Demokratik hak ve özgürlüklerin alanı genişletecek ve yeni anayasa ile bunlar güvence altına alınacak.
b. Demokratikleşmeyle eş zamanlı olarak ekonomik ve sosyal rehabilitasyon çalışmalarına hız verilecek.
c. Çözüm süreci için çıkarılan kanuna dayanılarak silahın tamamen devre dışı kalması için gerekli tedbirler alınacak. Özellikle bu noktaya vurgu yapılması anlamlı; bu, Erdoğan’ın seçim öncesinde muhalefet ettiği İzleme Kurulu’nun oluşturulması gibi adımların seçim sonrasında atılabileceğine işaret ediyor.
CHP’nin Beyannamesi
CHP, çözüm sürecine “Yaşanacak Bir Türkiye” başlıklı beyannamesinin “Özgürlük, Hukuk Devleti ve Demokrasi” bölümünde değiniyor. Gerçi “çözüm süreci” ifadesi geçmiyor ama “Kürt sorunu” başlığı altında üç sayfada (s. 16, 22 ve 34) bu konudaki görüşler özetleniyor. Öne çıkan iki nokta var:
1. CHP, çözümün birinci sınıf demokraside, daha fazla özgürlükte ve siyasette olduğunu belirtiyor. Bunun için, kapsayıcı bir demokratik yurttaşlık anlayışından hareket edileceğini, seçim barajının düşürülmesinin sağlanacağını, bölgenin ekonomik olarak kalkınması için çalışılacağını, işsizliğin azaltılması ve yoksullukla mücadele için iddialı adımların atılacağının altını çiziyor.
2. CHP, sorunun Meclis’te kurulacak komisyonca ve Meclis’teki tüm partileri kapsayacak milli bir siyasal mutabakat ile çözülmesini savunuyor.
Bütün partilerin çözümü sırtlanması ve Meclis’te bunun için işbirliği yapması, elbette ideal bir durum. Ancak gerçekçi değil. Bir kere siyasal varlığını sürece karşıtlığa indirgeyen bir MHP var ve MHP’nin Meclis çatısı altında böyle bir çalışmaya dâhil olma ihtimali bulunmuyor. Dolayısıyla burada bir “milli mutabakat”ın oluşmayacağı aşikâr. Peki, böyle bir durumda CHP ne yapacak? Milli mutabakat yok diye sürece katkı vermekten kaçınacak mı? Aslında CHP, sorumluluğu tüm Meclis’in üzerine yıkarak kendisi doğrudan sorumluluktan imtina ediyor.
Keza CHP “sorunu müzakere yoluyla çözeceğiz” diyor ama müzakerelerin aktörlerini belirtmiyor. Kiminle müzakere edecek CHP? “Müzakere” derken sadece Meclis’teki partileri mi kastediyor, yoksa buna PKK ve Öcalan da dâhil mi? AKP ve HDP’nin bu konudaki görüşleri de, tutumları da net. Onlar zaten PKK ve Öcalan ile görüşüyorlar ve buna devam edeceklerini de söylüyorlar. Peki, CHP de Öcalan ve PKK ile görüşmeye hazır mı? Kılıçdaroğlu, Öcalan ile görüşülmesini doğru bulmadığını belirtmişti. Acaba bu fikrini değiştirdi mi? Bu noktalarda bir belirlilik yok.
Süreç toplumun geniş kesimlerinin kabulüne mazhar oldu. Bu nedenle CHP direkt olarak süreç karşıtı bir politika izleyemiyor. Ama diğer taraftan kendi tabanındaki ulusalcı seçmeni rahatsız etmemek için de süreci kesin bir dille olumlayıp savunmuyor. Dolayısıyla CHP’nin mütereddit tavrı beyannamede de devam ediyor.
Serbesiyet, 30.04.2015