Cemal Fedayi
Siyasî ve iktisadî bir analiz
16 yıl, fasılasız iktidarda bulunan bir partinin yıpranmaması, yorulmaması ve hata yapmaması mümkün değil. Bu bağlamda Ak Parti de yoğun bir eleştiriye maruz kalmış durumdadır. Eleştirilerin çoğunluğu iyi niyetten yoksun ve yıkıcı mahiyette; fakat iyi niyetli eleştiriler de yok değil…
Ben de kendi hesabıma Ak Parti iktidarı ve Erdoğan’ın icraatları konusunda pek çok eleştiri yapıyorum. Fakat bu eleştirileri yaptıktan sonra şöyle bir diğer partilere ve liderlere baktığımda Ak Parti’nin alternatifinin hâlâ ortaya çıkmadığını hayretle müşahede ediyorum.
Aslında Ak Parti’yi ayakta tutan da bu: 16 yıl geçmiş olmasına rağmen Ak Parti’nin yerini alabilecek, makul, mantıklı ve uygulanabilir bir alternatif mevcut değildir. Alternatif olarak “görünen” diğer partilere baktığımızda ekip, program ve lider bağlamında dişe dokunur, somut bir alternatif göremiyoruz.
***
Bence bu seçimin en önemli konusu ekonomi olmalıdır ve en çok ekonomi konuşulmalıdır. (Zaten bu seçimin erken seçim olmasının da en önemli sebebi ekonomideki olumsuz tablodur.) Fakat alternatif niyetine ortalıkta dolaşan hiçbir muhalif siyasi figür, iktisadi sorunların çözümü konusunda ikna edici somutlukta konuşamıyor.
Muhalif partilerin sözcülerini, bir siyaset bilimcisi ve tarihçisi olarak üşenmeden, sabırla dinliyorum. Muhalif sözcüler, Ak Parti hakkındaki eleştirilerinin pek çoğunda haklılar. Fakat çözüm noktasında, kendilerinin ne yapacakları bağlamında, somut bir paket/program ortaya koyamıyorlar.
Geçenlerde, bir ara Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı olarak adı öne çıkan Doç. Dr. Abdüllatif Şener’i dinledim. Ekonomi konusundaki eleştirilerinin çoğunda haklı; fakat çözüm olarak somut bir paket ortaya koyamıyor. Sunucunun “nasıl düzelteceksiniz” bağlamındaki ısrarlı sorularına karşın, açık ve net bir çözüm söyleyemedi. Genel geçer söylemlerle soruyu geçiştirdi.
Saadet Partisine yakın iktisatçı Prof. Dr. Mete Gündoğan’ın bir konuşmasını da sabırla dinledim. Gündoğan, konuşmasının tamamına yakınını eleştirilere ayırmıştı. Genel olarak eleştirilerinin çoğunluğu kabul edilebilir nitelikte. Konuşmasının sadece son birkaç dakikasını çözüme ayırdı fakat bu birkaç dakikalık kısımda da hiçbir somut çözüm önerisi ortaya koyamadı. “Bizden yardım isterlerse teknik destek veririz” gibi muğlak ve soyut bir söylemle konuşmasını bitirdi.
Eleştiri kolaydır ve bunu herkes yapabilir. Önemli olan somut ve uygulanabilir bir çözüm önerisi sunmaktır. Bu noktada da muhalif cephede demagojiden başka bir şey göremiyoruz. Tabiî bu belirsizliği sadece biz değil seçmen de ve en önemlisi “piyasalar” da not ediyorlar.
Yine bu konuda da en ikna edici açıklamalar Ak Parti cephesinden geldi. Mehmet Şimşek’in gerek sosyal medyada gerekse klasik medyadaki açıklamaları bana daha ikna edici ve daha uygulanabilir geldi. Şimşek’in en önemli açıklaması bana göre şuydu: Piyasalarla kavga etmeyeceğiz… Ben bu cümlede “kendiliğinden doğan düzen” fikrinin ruhunu görüyorum ve takdirle karşılıyorum.
Ak Parti, hiçbir söylemde bulunmasa bile, seçmenin önüne koyabileceği somut ve yaşanmış bir “başarı hikâyesi”ne sahip. “Yaparsa yine Ak Parti yapar!” sloganı bu bağlamda çok isabetli olmuştur. Muhalif partilerin ise seçmenin önüne koyabilecekleri bir başarı hikâyeleri yok; çözüm önerileri ise somut ve ikna edici değil…
***
Ak Parti’ye alternatif olarak gözüken partilerin siyasi bağlamda da ciddi ve uygulanabilir bir alternatif ortaya koyamadıkları görülüyor. Millet İttifakını oluşturan partilerin heterojen karakterde oldukları ve uzun soluklu/kurumsal bir siyasî yapı teşkil edemeyecekleri aşikârdır.
Millet İttifakı’nın görünen partileri (CHP, İP-DP, SP) ile görünmeyen ortağı (HDP) arasında bir çelişki olduğunu zaten kendileri de itiraf ediyorlar. CHP ile İP arasında da, Kemalizm hariç, ortak bir payda yok. SP’nin Milli Görüş’ü ile öteki partilerin uzlaşması ise mümkün değil. Bu partiler bir pozitifin ekseninde birleşmediler; bu partiler bir negatifin ekseninde birleştiler. O da Erdoğan’ın her ne pahasına olursa olsun devrilmesi. Bunun ötesinde bir planları/projeleri yok. Erdoğan gitsin de isterse kıyamet kopsun…
Bu bağlamda, Cumhur İttifakı’nı destekleyen Tansu Çiller’in tespitlerini önemli buluyorum: “Karşıda 5 birbirine benzemez ittifakı var. Bir de 6’ncı partiyi (HDP) Meclise sokmaya çalışıyorlar. Bu durumda 5 benzemez, ipi dışarıdan tutanın ipine asılarak hareket edecekler. Bunlar Türkiye’nin acil çözüm bekleyen sorunlarına çözüm üretemezler. Dış güçler, Türkiye’yi paramparça ederler.”
İşte Ak Partiyi alternatifsiz kılan, karşı cephenin bu perişanlığı ve dağınıklığı. Karşı cephenin bir başarı hikâyesi de bir başarı projesi de yok. Geleceğe dair ümit verici ve uygulanabilir bir perspektif sunamıyorlar. Muhalefet sofraya somut ve reel bir şey koyamıyor. Boyuna negatif kampanya yapan, sürekli eleştiren ve laf yetiştirmekten gayri bir iş yapamayan bir muhalefet alternatif olabilir mi?
***
CHP’nin başını çektiği muhalefet cephesinin iktisadi alandaki belirsizliği siyasi alanda da mevcut: CHP, İP, SP ve HDP’nin, başarılı oldukları takdirde siyasi sistem konusunda ne yapacakları belli değil. İP lideri Akşener, Millet İttifakının çoğunluğu ele geçirmesi durumunda hemen eski parlamenter sisteme geri dönülmesini istiyor. CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ise iki yıl başkanlık yapmak istediğini, ondan sonra revize edilmiş parlamenter sisteme geçilebileceğini söylüyor. Küçük ortak SP ise, aslında kendilerinin hakiki başkanlığa karşı olmadıklarını söylüyor. HDP bu konuda net bir şey söylemiyor.
Yani, neticeten, Millet İttifakı ve onun dışarıdan destekçisi HDP, mecliste çoğunluğu sağladığı takdirde siyasi alanda tam bir belirsizlik ve istikrarsızlık olacak. Zaten Millet İttifakı’nın seçimden sonra devam edip etmeyeceği de belli değil. Bu ittifak, daha çok, bir seçim ittifakı şeklinde teşekkül etmiş görünüyor.
Ak Parti’nin başını çektiği Cumhur İttifakı ise sistem konusunda gayet açık ve net: Referandumla kabul edilen cumhurbaşkanlığı sistemi, kurumsallaştırılarak sürdürülecek. Cumhur İttifakı’nın basit bir seçim ittifakı olmadığı, seçimden önce olduğu gibi seçimden sonra da devam edeceği de beyan edilmiş durumda.
Sonuç olarak hem iktisadî alanda hem de siyasî alanda muhalefetin net bir yol haritası yok. Muhalefet kazandığı takdirde, siyasî ve iktisadî alanda tam bir kaosun ve krizin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Cumhur İttifakı’nın ise istikrarlı ve belirli bir programı mevcuttur…
***
Sonuç olarak diyorum ki: Ak Parti’nin alternatifi henüz ortaya çıkmış değil. İyi niyetli olarak “Ak Parti’ye bir ders verelim, muhalefeti destekleyelim, değişim iyi olur” diye düşünenler, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olacaklar. Kuran-ı Kerim’de değişim konusunda, mealen şöyle bir ayet var: Bir şeyin dengi veya daha iyisi ortaya çıkmadıkça mevcudu değiştirmeyin…
Bazıları, ekonomik sorunlar bağlamında diyorlar ki, “seçimden sonra Ak Parti, çok sıkı bir kemer sıkma politikası uygulayacak, ortalık karışacak…” Doğrudur, seçim sonrasında, sıkı bir ekonomi paketinin açılması bir mecburiyettir ve bu biraz can yakacaktır…
Ama Ak Parti kazanamazsa daha kötü ve daha yıkıcı bir paket açılacaktır. Ortalık hem siyaseten hem iktisaden karışacaktır… Hem ekonomide hem siyasette belirsizlik hâkim olacak ve asıl kıyamet o zaman kopacak. Yani Ak Parti’nin alternatifi kaos olacaktır.
Nasreddin Hoca’nın bir fıkrasından hareketle, ekonomi bağlamında söyleyecek olursak: Ak Parti kazanırsa küçük kıyamet kopacak; muhalefet kazanırsa büyük kıyamet kopacak!