Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek Strazburg’da AİHM Büyük Daire’de görülen “Ermeni Soykırımı” temyiz davasını kazandı.
Bilindiği gibi, Perinçek İsviçre’de verdiği bir konferansta Ermeni soykırımı iddialarının emperyalist bir yalan olduğunu söylemiş ve bu sözleri nedeniyle yargılanıp mahkum olmuş, bunun üzerine kararı AİHM’e götürmüştü. AİHM Büyük Dairesi verdiği kararda Perinçek’in sözlerini düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirdi. Böylece Ermeni soykırımı iddialarını reddetmek suç olmaktan çıktı. AİHM’in verdiği bu nihai karardan sonra “Ermeni soykırımını tanıma” kararı alan Avrupa devletlerinin parlamentodan çıkarttıkları kararları geri almak zorunda kalacaklarını; yasalarında “Ermeni soykırımını inkâr”ı suç kabul eden devletlerin bu yasaları değiştirmek durumunda olacaklarını öngörebiliriz.
Doğrusu, ifade özgürlüğünü en üst değer olarak kabul ettiğini her metninde dile getiren Avrupa demokrasisinin bu kadar açık bir fikir özgürlüğü ihlalini ancak bunca yıl sonra intikal etmesi ve kaldırabilmesi şaşılası bir durum. Geç olsun, güç olmasın, diyeceğiz ama bir problem daha var: Karara baktığımızda, Büyük Daire’nin tartışmayı Ermeni soykırımı ile sınırlı tutma, tartışmayı Yahudi Soykırımı’na kadar götürmeme konusunda net bir kırmızı çizgi çizdiğini görüyoruz.
Karar özetle şunu söylüyor:
1915 olaylarının niteliği tartışmalıdır. Soykırım olduğuna dair bilimsel kesinlik yoktur. Bu konuda alınmış bir yargı kararı da yoktur. Bu açıdan da 1915’te yaşananlar, 2. Dünya Savaşı’nda yaşanan Yahudi soykırımından farklıdır, çünkü Yahudi soykırımı bilimsel kesinlik taşımaktadır.
Sözün özü, Ermeni soykırımını inkar etmek düşünce özgürlüğü kapsamındadır ama Yahudi soykırımını inkâr hâlâ suçtur ve suç olarak kalacaktır!
Bilimsellik denen şeyin ne olduğu ayrı konu…
Burada asıl vahim olan, modernist kafanın, bir şeyin üzerine “bilimsel” damgası basıldığı anda dogma haline getirilmesi, insan zihninin sorgulama, kurcalama kapsamı dışında bırakılması gerektiği yönündeki şaşılası ilkelliğini sürdürmesi…
AİHM, bugün Ermeni soykırımı bağlamında tartışılan bu konunun Yahudi soykırımını inkar suçu diye bir suç ihdas edilişiyle başladığını ve tutarlı olunacaksa tartışmanın mutlaka oraya kadar uzaması gerektiğini görmezden geliyor. Oysa bütün bu yasaların öncüsü, “babası” Fransız parlamentosundan 1990 yılında çıkan genelinde ırkçılığı ama özel olarak da Yahudi düşmanlığını yasaklayan Gesso-Fabiyus Yasası’ydı. Garaudy bundan yıllar önce “gaz odalarında kaç kişi öldü” diye sorduğu için bu yasaya dayanılarak hapisle cezalandırılmıştı.
AİHM kararında “Ermeni meselesinin tarihçilerin tartışmaları gereken ve tartışmakta oldukları bir husus olduğunu, dolayısıyla bu konuda parlamentoların ve mahkemelerin karar veremeyeceğini” söylerken, Yahudi soykırımını tartışmayı tarihçilere yasaklıyor.
Oysa, Avrupa halklarının Yahudi soykırımının utancı ve ezikliği içinde çıkardığı ve bu eziklik içinde hala da sorgulayamadığı o yasa maddesi ile bugün Ermeni soykırımı için çıkarılan yasa arasında bir fark yok. Her ikisi de tarihçilerin ve sıradan insanların zihnini yasalarla sınırlıyor, özgür araştırmalar yapılmasını, farklı tezler öne sürülmesini yasaklıyor.
Benim umudum, bu defa İsviçre’de Ermeni meselesinden patlak veren bu tartışmanın orada kalmaması, bütünsel bir özgürlük savunusuna dönüşmesiydi. Dünyanın neresinde kurulmuş olursa olsun, hiçbir mahkemenin ya da hiçbir parlamentonun insanlığın aklına ipotek koyma hakkı olmadığının gür bir sesle ifade edilmesini bekliyordum.
Ama görünen o ki, Avrupa henüz bu çifte standardıyla yüzleşmeye hazır değil. Bilincini ve söylemini müthiş bir oto sansürle kontrol etmeyi başarıyor ve malum çifte standart yokmuş gibi yapmaya devam edebiliyor.
Akşam, 17.10.2015