Bir olağanüstü yol oluşturularak örneğin Kamu Denetçiliği Kurumu çerçevesinde kanuna ek bir madde konulabilir. Bu yolla infial yaratan olayların karar uygun yargı yollarından geçerek kesinleşse dahi çeşitli önşartlar çerçevesinde hakim hatalarının/kasıtlarının da önüne geçecek toplum vicdanını rahatlatma ihtimali olan bir kurum getirilebilir
Ceza Yargılamasının amacı, tarihsel süreç içinde farklılıklar göstermekle birlikte temelde suçlunun cezalandırılması hedefi üzerinde yoğunlaşmıştır. Hedef suçlunun cezalandırılması olunca mahkemeyi hedeflenen sonuca götürebilmek adına yapılan her davranış meşru sayılmıştır. İnsan haklarının bir değer haline geldiği son döneme kadar suçluyu ortaya çıkaracak ve delilleri saptayabilecek teknik imkanların da niteliksiz olduğu kararın hukuka aykırılığını denetleyecek kurumların noksanlığı düşünülecek olursa adli sicilimizin pek parlak olduğu söylenemez.
Adalet ve insan hakları savunucularının uzun yıllar verdikleri mücadeleler sonucunda hukuk düzeninde bir takım denetim mekanizmaları ihdas edilmiştir. Bunların başında şüphesiz delil yasakları gelmektedir, keza bu konu usul hukukunun ana tartışma alanlarından birini oluşturmaktadır.
Bir diğeri ise hakimin/heyetin kanuna uygunluğunu denetleyecek bir kurumun varlığıdır. Hakimler de insandır ve şüphesiz hata yapabilirler. İşte böyle bir hata ile kişilerin menfaatlerine zarar verilmesini engellemek amacıyla zarar görenlerin istemi ile olağan ve olağanüstü çeşitleri bulunan hukuki çarelere ‘denetim yolları’ denilmektedir.
PİŞMAN OLUNAN YARGI KARARLARI
Bu denetim yollarının amacı bireylerin menfaatlerine hukuka aykırı hakim kararıyla verilen /verilecek zararların önüne geçmektir. Denetim mekanizması yani Temyiz incelemesinde çıkan kararlarda dahi, hala hukuki bir ihlal olduğu düşünülüyor verilen karar hala milletin vicdanını rahatsız ediyorsa, yargılanan tarafların aklında ve kalbinde kendilerine taraflı davranıldığı yönünde bir intiba oluşmuşsa en nihayetinde vicdanlar berrak ve pak değilse ne yapılmalıdır?
Kanun bunun içinde birçok ön şartlarla çeşitli kurumlar vaazetmiştir. Lakin bunlara başvurunun zorluğu infazı durdurma etkisinin istisnai ve genelde hakimlerin takdirinde olması en önemlisi ise başvuruyu değerlendirecek yetkilinin yerel mahkeme ve Yargıtay ile aynı fikri kalıplarının içerisinden birileri olması durumunda ne yapılmalı?
Ortada kamuoyu tarafından adil olmadığına inanılan bir karar var. Bu karar milletin vicdanı olduğu söylenen Yargı kurumlarınca verilmiş ve bütün yollar tüketilmiştir… Adaletin kestiği parmak acımaz diyerek bu aykırılığa boyun eğilmiş bugüne kadar, hatta zaman zaman hükmü veren hakimler dahi pişman olmuş verdiği karardan ama onun da elleri kolları bağlı.
Köşesinde bu millet adına verildiği yazan karar, millet tarafından da adalet tarafından da saygı duyulası bir tablo ortaya koyamamış. Bugün ülkede yaşayan her grubun adalete inancını zedeleyen bir karar var, tabii bunlar özellikle siyasal yargılamalarda söz konusu.
DAVALAR NE DURUMDA?
Halen bu zararlara düçar olan yargılamaları düşünelim
1. 12 Eylül toplumün bütün kesimleri tarfından adil yargılanmadığı düşünülen bir yapıydı
2. 90’lardaki faili meçhul cinayetler aydınlanmadı. Cumartesi anneleri hala Galatasaray Meydanı’nda oturur ülkemde.
3. Madımak Katliamı olarak tarihe geçen Sivas’taki 33 kişinin öldürülmesi yargılamasında ne sanıklar memnun oldu adaletten ne şikayetçiler hala hem Alevi Solcu kesim hem de muhafazakar dindar kesim adil yargılanma beklemekte.
4. 28 Şubat’ın puslu havasında otobüslerdeki yüksek yargı mensuplarının ezdiği Müslüman camianın mensupları hala Adalet beklemekte. Salih Mirzabeyoğlu son günlerdeki röportajında az sonra dışarı çıkacak gibiyim diyor halen.
5. Ergenekon, Balyoz, sair darbe girişimlerine ilişkin yargılamalar. Birçok insan adilliğinden şüphe duyduğu, yasak delilleri kullanan parelel yapılanmanın kendilerine tuzak kurduğunu düşünmekte.
6. Hrant DİNK –Bir suikasta kurban giden Hrant Dink’in 19 yaşında bir gencin ceza almasıyla neticelenen davası pek te yürek soğutmadı.
7. Uludere Takipsizlik Dosyası – Sivil Yargının görevsizlik ve halen varlığı sorgulanan askeri yargının ise takipsizlik kararı verdiği 35 vatandaşımızın canına mal olan olay maalesef yine millet vicdanında sorumluların yargılandığı intibahı uyandırmamakta.
İlk anda akla gelen bu olayları çoğaltmak mümkün. Bir olağanüstü yol oluşturularak, örneğin Kamu Denetçiliği Kurumu çerçevesinde kanuna ek bir madde konulabilir. Bu yolla infial yaratan olayların karar uygun yargı yollarından geçerek kesinleşse dahi çeşitli önşartlar çerçevesinde hakim hatalarının/kasıtlarının da önüne geçecek toplum vicdanını rahatlatma ihtimali olan bir kurum getirilebilir. Bu kurum bir üst mahkeme gibi yeniden yargılama yapma değil; davanın yeniden yerel mahkemede incelenmesi kararı verebilir.
MAHKEME KADIYA MÜLK DEĞİL
Şüphesiz yeniden yargılama neticesinde dahi bu kararların hukuka uygun olduğuna karar verilebilir, ama bunu denemekte nasıl bir sıkıntı doğabilirki? Bu denli büyük yaralar açan bu dosyaların, insanların hukuka saygısını yitirmesine sebebiyet veren, adalet mekanizmasına inancını yitirmesini sağlayan bu kararların, bir daha düşünülmesini sağlamak özellikle de ülkedeki havanın daha özgürlükçü bir sürece evrildiği ve evrileceği varsayılan atide doksanların ikibinlerin defterinin yeniden açılması kimi rahatsız eder ki…
Kendisinin yahut bir başkasının adil yargılanmadığını düşünen insanlar için yeniden büyük umut olacak mahkemenin kadıya mülk olmadığını gün gelip yaptığı zulümden 20 sene sonrasında hesap verebileceklerini günün muktedirlerine düşündürecektir böyle bir yol. Hem geçmişin sorunlarına bir nebze olsun ilaç olma ihtimali olan hem de hükmü verenleri adalet adına tarafsızlık adına, evrensellik adına konjontürden sıyırıp vicdanıyla başbaşa kalmaya zorlayacak bir yola ihtiyacımız yok mu? Günün değerlendirmelerini, günün değerlerini esas alarak hüküm kuran, konjonktüre teslim olan/teslim olmak zorunda kalan hukuk insanlarını her tür baskıdan sıyırıp evrenselliğe götürecek, hukuk adına katliamları da yargılayacak bir mahkeme yok mudur? Kesin hükümlerin hikmetinden, mahkeme-i kübradan önce sual olunsa artık.
Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlanmıştır.