İrrasyonel ABD nefreti
En son gerçekleşen Türkiye’nin ABD ziyareti üzerine düşünmeden – ilişkilere ışık tutacak – bir konuya değinmekte fayda var. Türkiye’de ister yöneticiler, ister yönetilenler içinde olsun, önemli ölçüde ABD’den nefret edenler mevcut. Çeşitli şartlardan kaynaklandığı varsayılan ve sürekli olarak meşrulaştırılıp rasyonalize edilen bu nefretin anlamları üzerine dikkatli düşünülmelidir.
ABD’nin, beğenin veya beğenmeyin önemli bir ülke olduğu ortadadır ve bu ülke ile kurulacak olan olumlu ilişkiler Türkiye’nin geleceğine önemli derecede etki edecektir. Var olan ve birçok yerde anlamsız olan bu nefretin devam ettirilmesi ve ilişkilerin bu nefretin özellikle yönetim bazında gizli bir yanıyla sürdürülmesinden kaçınılmalıdır. Elbette ABD ile olan ilişkilere bir hakim-koloni ülke olma üzerinden bakılamaz ancak, Türkiye’nin ABD’den olumlu olarak etkilenmesi gereken yerleri mevcuttur.
Soğuk savaş sonrası ziyaretler
ABD ve Türkiye özellikle soğuk savaş döneminden beri müttefik olarak görünüyor. NATO’nun bugünden daha anlamlı olduğu günlerde de devam eden bu ilişki karşılıklı kazan kazan fikri üzerine oturtulmuştu ve bu gerekliydi de. Büyük bir tehdit olarak Sovyetlerin varlığı Türkiye’nin karşısındaydı ve ABD için de Türkiye kaybedilemeyecek bir siyasal aktördü, özellikle doğu Avrupa’da. Birbirine yakın olduğu iddia edilen bu ülkelerin birbirlerine karşı anlattıkları doğal olarak anlamlı ve önemliydi.
Soğuk savaş sonrası ise durumun biraz değiştiğinden bahsedebiliriz. Artık ülkeler arasındaki ziyaretler ve zirveler soğuk savaş dönemindeki haliyle düşünülemez. Tehditler ve fırsatlar değişmiş gibi görünürken – bu nokta da elbette tartışmalıdır – yapılan ziyaretlerden tamamıyla aynı sonuçlar beklenmesi doğru olmaz. Evet soğuk savaş döneminde olduğu gibi devletçilik tehdidi ve askeri tehditler mevcuttur ama ortaya yeni terörizm problemlerinin çıktığı da herkesçe bilinmektedir.
IŞİD ve PKK ile mücadele
Bu ziyaretin sonuç notlarına yansıyan durumlardan bir tanesi elbette IŞİD ve PKK terörüydü. ABD önceliğini IŞİD terörüne vermiş görünüyor ve IŞİD ile mücadelede Türkiye’nin de olmasına önem gösteriyor. Türkiye ile ABD arasında bu konuda ortak bir nokta var diyebiliriz ama, özellikle ABD’de, Türkiye’nin IŞİD ile mücadele etmek istemediğini varsayanların varlığını da yok sayamayız. Yine de Türkiye önemli ölçüde IŞİD terörünün karşısında olduğunu göstermeye çabalıyor.
ABD IŞİD terörüne karşı gelirken Türkiye’nin PKK ile mücadelesini ise şimdilik görmezden gelmeye çabalıyor. ABD, PKK’yı IŞİD’e karşı kullandığını belli ediyor ve bu noktadaki PKK’ya yapılan yardımların Türkiye’ye verdiği zararı önemsemiyor görünüyor. Türkiye ziyarette, ABD tarafından PKK’ya karşı da IŞİD’e gösterilen tavrın alınmasını talep etse de istediğini alamamışa benziyor. Belki de orta ve uzun vadede IŞİD tehdidi önemsizleştirilebilirse PKK tekrar masaya yatırılabilir.
Askeri ve ekonomik ilişkilerin ötesinde
Ziyarette ekonomik ve askeri ilişkilere beklenildiği üzere gelindi. Karşılıklı ticaret hacminin genişletilmek istenmesi elbette olumlu karşılanacaktır. Pek çok ülke gibi Türkiye’nin de ABD ile olan ekonomik ilişkilerini geliştirmeye çabalamasında yanlış bir yan yok. Bunun yanında, iki taraf da askeri konularda da ortak ve ihtilaflı yanlarının olduklarını belli ettiler. Tarafların birbirleri arasındaki ticaret hacmi genişletilirken askeri ortaklık ve işbirliklerinin problemli olmasının doğurabileceği zararları tahmin ettiklerini düşünebiliriz.
Evet, askeri ve ticari ilişkiler önemlidir ancak, konunun aynı zamanda özgürlükler meselelerine gelmesi de yerinde olurdu. Özellikle Türkiye için problemli görünen bu alanda ABD’nin söyleyecek sözü olabilir ama o da özgürlüklerden uzaklaştıkça başka ülkelere örnek olamıyor. Askeri politikalar ve askeri ticaret kadar özgürlüklerin gelişmesine önem verilirse ticaret hacminin genişletilmesine o kadar yardımcı olunur. Umarız ki yeni ziyaretlerde bu yönde gelişmelere yer verilir.