ABD güvende olabilir mi?

Obama’nın 11 Eylül’ün 10. yıl dönümü dolayısıyla yaptığı konuşmayı okuyorum.

Amerikalılar yeni “kuşaklar” uydurmayı pek sever. Obama da “11 Eylül Kuşağı” olarak adlandırdığı askeri kuvvetlere ve ailelerine teşekkür ediyor; “Diğerlerini kurtarmak için kendi hayatlarını riske atan ve kaybedenlerin kahramanlığını şereflendiriyoruz” gibi tumturaklı ifadelerle anıyor onları. El Kaide’nin yenilmek üzere olduğundan, bu örgütle savaşın daha önce hiç olmadığı kadar iyi gittiğinden, son iki buçuk yılda 11 Eylül’den beri yakaladıkları üst düzey El Kaide yöneticilerinden daha fazla sayıda lider yakaladıklarından, Amerikan ulusunun “eşsiz bir ulus” oluşundan, bu eşsiz ulusun on yıl öncekinden çok daha güçlü ve özgüvenli olduğundan söz ediyor.

Konuşma bu minval üzre sürüp gidiyor. Ve insan bu konuşmayı okuyunca Obama’nın tam bir hayal kırıklığı olduğunu düşünmekten alıkoyamıyor kendini…

O korkunç saldırının üzerinden on yıl geçti. Bu on yıl içinde ABD, El Kaide’yi cezalandırmak ve Usame’yi yok etmek bahanesiyle iki ülkeyi daha işgal etti. Bu on yıl içinde neo-con yönetimi gitti, yerine büyük değişim vadeden yeni bir kadro geldi.

Peki sonuç?

Büyük felaketin onuncu yılında aynı klişeleri tekrar etmekten başka söylenecek bir şey, başka bir açılım, başka bir ders yok mu?

Amerikan yönetimi, kendi ülkesinde ve Ortadoğu’da kalıcı bir güvenlik için, dağ taş El Kaide militanı aramaktan başka bir şey düşünemiyor mu hâlâ?

El Kaide ve benzeri terör örgütlerine karşı kalıcı zafer kazanmak için yapılması gereken asıl şeyin terörü besleyen bataklığı kurutmak; Ortadoğu’daki tarihi haksızlığı düzeltmek, bölge barışını bir akrep gibi zehirleyen İsrail saldırganlığını frenlemek olacağını hiç mi göremiyor?

Ne yazık ki hayır…

Bush gitti, Obama geldi. Ama Amerikan dış politikası üzerindeki İsrail ipoteğinde en ufak bir gevşeme yok. ABD’deki Filistin Destek Grupları’nın sayısı ve gücü her geçen gün artarken; İsrail’deki muhalefet cesur çıkışlar yaparken, ABD yönetimi (hani bizim çok sık kullandığımız tabirle) bu terörist devletle arasına sınır çizme konusunda en ufak bir harekette bulunmuyor.

Gazze’deki insanlık dışı abluka karşısında kılı kıpırdamıyor. Mavi Marmara Cinayeti’nde katil müttefikine bir özür bile diletemiyor. Çaresizlik içinde ellerini ovuşturarak karşımıza geçip bizden “sabırlı olmamızı ve zaman tanımamızı” istiyor. Ve yarın öbür gün, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Bağımsız Filistin Devleti için yapılacak oylamayı veto etmeye hazırlanıyor.

Ondan sonra da Obama çıkıp 11 Eylül Saldırısı’nın 10. yılında ABD’nin her zamankinden daha güçlü ve güven içinde olduğundan söz ediyor.

Bir ülke, dünya barışının baş düşmanı haline gelmiş, hukuk tanımaz bir ülke ile suç ortaklığı içinde ise asla güven içinde olamaz. ABD, İsrail politikasını değiştirmeden, İsrail kamburunu sırtından atmadan, en azından bu ülkenin saldırgan politikalarını frenlemeyi başarmadan, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da “çirkin Amerikalı” olmaktan kurtulamaz. İsterse Ortadoğu Baharı’na en büyük desteği versin, eski diktatörlerin yıkılış sürecini can siperane desteklesin, İsrail’in suçlarına arka çıkan bir Amerika, Ortadoğu halklarının sempatisini kazanamaz.

 

Bugün, 12.09.2011

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et