ABD demokrasisinin tuhaflıkları

Donald Trump yarın ABD’nin yeni başkanı olarak göreve başlayacak. Trump bir bilinmezi temsil ediyor. Statükoya ters, sıra dışı söz ve davranışlarıyla iktidarda ne yapacağı ve nasıl yapacağı muammaya dönüşmüş durumda. Şüphe yok ki iç politikada bu ülkeyi sürprizlerle dolu günler bekliyor. ABD dünyanın en büyü ekonomik ve askerî gücü olduğu için dünyanın her köşesi ve her ülke Trump’ın politikalarından etkileneceğinden ABD dışında da meraklı ve kısmen endişeli bir bekleyiş var. Türkiye de bu durumda. Ortadoğu’da özellikle Suriye vakasında ABD’den ciddî kazıklar yiyen Türkiye, Trump’ın Obama yönetiminin Türkiye’ye zararlı bölgesel politikalarını değiştirmesini bekliyor, umuyor.

ABD demokrasisi dünyanın en eski modern demokrasisi. ABD aynı zamanda dış politikasını da demokrasiye ve insan haklarına dayandırdığını iddia etmekte. Bu iddia çok tartışılır, bana göre doğru olmaktan hayli uzak ve gitgide daha da uzaklaşıyor. Mamafih bu yazıda beni asıl ilgilendiren Amerikan dış politikası değil Amerikan demokrasisi.

ABD kurucu babaları yeni bir siyasî yapı yaratırken krallığı değil cumhuriyeti seçtiler. Erken sayılabilecek bir tarihte bunu seçimsiz değil seçimli bir cumhuriyet, dolayısıyla demokrasi olarak planladılar. Bununla beraber Platon’dan beri süregelen demokrasinin “avam” takımına, demagoglara, cahil seçmen kitlelerine avantaj sağlayacağı, hatta onların tahakkümüne yol açacağı yolundaki endişelerini ve eleştirilerini de biliyor ve paylaşıyorlardı. Cahil halk tabakalarının sistemi kontrol altına almasını engellemek için başkanın seçimini doğrudan değil dolaylı bir mekanizmaya bağladılar. Buna göre seçmenlerin doğrudan doğruya başkanı seçmesi yerine başkanı seçecek bir dar seçmenler heyeti oluşturulacaktı. Delegelerden oluşan bu heyet nihaî “seçimi” yapacak ve gerekirse, ihtiyaç hâsıl olursa cahil, yoz halk kitlelerinin vereceği yanlış kararların önüne böylece geçilecekti.

Ancak, pratikte bu fazla anlam taşımadı. Parti çizgileri ve sistemin yapısı gereği, seçmenler heyetinin üyeleri, adına seçildikleri partinin adayına oy verdi, yani fiiliyatta halk doğrudan doğruya başkanı seçti. Seçmenler heyeti üyelerinin tersine hareket ettiğini gösteren pek az örnek var.

Amerikalılar dünyaya demokrasi dersi vermeye ve zaman zaman yine demokrasi adına yapıyormuş süsü verip Amerikan millî çıkarları adına başkalarını hesaba çekmeye çok meraklıdır. En liberteryeninde ve sosyalistinde bile bu tür davranışlara rastlanabilir. Buna karşılık ABD demokrasisinin ciddî problemleri var. En önemlisi seçimlere katılma oranlarının çok aşağılara -hatta bazen yüzde 50’lerin altına doğru-  inmesi. Kuşkusuz bu ciddî bir meşruiyet krizine doğru yol alındığını gösterir. Bir diğer problem seçim sistemiyle ilgili.

ABD seçimlerde basit çoğunluk sistemini uyguluyor. Tek dereceli seçimler yapıyor. Bir eyalette bir oyla olsun çoğunluğu alan parti -daha doğrusu başkan adayı- o eyaletteki tüm ikinci seçmen sandalyelerini kazanıyor. Bu hakikaten tuhaf bir durum. Daha da tuhafı, bir adayın mutlak sayı olarak oyların daha azını fakat ikinci seçmenlerin çoğunluğunu kazanabilmesi. Daha önce de yaşanan bu vaka son seçimde tekrarlandı. Clinton, ülke genelindeki oyların yüzde 48.2’sini alarak, yüzde 46.1 destek gören Trump’ı geride bıraktı. Clinton buna karşın ülke genelinde sadece 232 delege kazanarak, 306 delege toplamayı başaran Trump’tan büyük fark yedi.

Her vesileyle vurguladığım üzere, demokrasi Hasan Bülent Kahraman gibi arkadaşların sandığının ve iddia ettiğinin tersine varoluşsal bir mesele değildir, bir yönetişim sistemidir. Demokrasinin özü de esastan çok usul kuralları tarafından oluşturulur. Bundan dolayı, Trump’ın başkanlığının meşru olmadığı söylenemez. Ama genel olarak bakıldığında bu durumun bir meşruiyet sorununa sebep olduğu da açık. Nitekim bundan dolayı olsa gerek Trump’tan pek memnun olmayan bazıları Türkiye’de Gezi isyanlarında olduğu gibi sokakları hareketlendirerek Trump’ı engellemek istedi. Birkaç gösteri yapıldı ve sonra ortalık yatıştı.

Amerikalıları uyarmak isterim. Bu basit bir problem değil. Bu problem sürdükçe ağırlaşabilir ve ciddî meşruiyet krizlerine, geniş kitlelerin siyasî sisteme yabancılaşmasına, başka ve vahim sonuçları olabilecek siyasî ihtilâf ve çatışmalara yol açabilir. ABD’nin, seçim sisteminde bu sorunu giderecek reformlar yapması lâzım. İsterlerse seçim konusunda hayli başarılı bir ülkenin akademisyenleri -siyaset bilimcileri ve anayasa hukukçuları- olarak ABD’ye yardımcı olabiliriz. ABD’li dostlarımız bu samimî teklifimizi akıllarında tutsunlar ve bizim gibi dostları olduğu için içleri rahatlasın.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et