A. Nuri Yurdusev – Türkiye’nin itibarını görmek

Hep söylenir: Yurtdışında bulununca ya da dışarıdan bakınca Türkiye dünyada daha itibarlı görülür. Kısa bir süre önce bir ay yurtdışında kalınca ben de bunu gördüm. ‘Türkiye’nin dünyada bir etkisi ve itibarı var mı?’ sorusu sadece günlük gözlemlerin değil akademik çalışmaların da konusu.

Burada yurtdışından ne gördüğümü söylemeden önce bir uluslararası ilişkiler hocası olarak benim bu konuya öteden beri yaklaşımımı özetleyeyim. Türkiye’nin dünyadaki etki ve itibarının iki temel faktöre bağlı olduğu söylenebilir. Öncelikle Türkiye’nin Asya, Avrupa ve Ortadoğu’nun kesişme noktasında olan coğrafik konumu ona çeşitli avantajlar sağlamakta ve bir nüfuz imkânı sunmaktadır. Küreselleşmenin arttığı, dünyanın gittikçe küçüldüğü ve coğrafi uzaklıkların anlamını yitirdiği günümüzde bile Türkiye’nin coğrafik konumu belli ölçüde avantaj kaynağı. Yani Türkiye bir Madagaskar ya da İzlanda değil konum itibarıyla. Nitekim son dünya krizinde Türk ekonomisinin Batı ekonomilerine göre daha az yara almasının bir nedeni de coğrafi konumunun sağladığı alternatif ihraç pazarlarını oluşturabilmesi ve kolayca onlara doğru yönelmesidir. Türkiye’nin dünyadaki nüfuzunun diğer temel nedeni ise Osmanlı İmparatorluğu’nun doğrudan devamı olmasıdır. Evet, her ne kadar bugün imparatorluklar dönemi ve Osmanlı tarihe karışmışsa da, Türkiye’nin bugün dünyada var olan 35 civarındaki Osmanlı mirasçısı devletlerden herhangi birisi olmanın ötesinde onun doğrudan devamı olması, geçen bunca zamana rağmen Türkiye’ye bir ağırlık kazandırmaktadır. Şöyle ki, Osmanlı İmparatorluğu son dönemindeki bütün zayıflıklarına rağmen Birinci Dünya Savaşı’na kadar uluslararası diplomaside büyük devletler kulübünün bir üyesidir. İkinci olarak, bugün artık neredeyse herkesin kabul ettiği gerçek; Osmanlı’nın dünyanın son yüzyılda en sorunlu bölgeleri olarak addedilen coğrafyalarında yüzyıllarca bir barış sistemini kurmuş ve icra etmiş olduğu. Bu imparatorluğun doğrudan devamı olan Türkiye Cumhuriyeti zımni ya da aşikâr hep bunun ağırlığını taşımıştır. Herhangi bir uluslararası siyasi ya da diplomatik toplantıda bulunan biraz dikkatli her gözlemcinin fark edeceği bu iki temel faktör (coğrafik konum ve Osmanlı bakiyesi durumu) sadece bugün değil tarihi boyunca Türkiye’ye, bence biraz da performansıyla hak ettiğinden fazla, bir ağırlık ve nüfuza sahip olmasına imkân vermiştir.

Yurtdışında bulununca, buraya kadar söylediğim bu temel faktörlerin yanında, Türkiye’nin bir de performansla kazanılan nüfuz ve itibarı olduğunu gözledim. Bu yeni bir durum.

Londra metrosunda artık Türkçe var

Öncelikle Londra’dan bahsedeyim. Bu şehre ilk kez yirmi yıl önce gitmiştim ve ondan beri de neredeyse her yıl kısa ya da uzun sürelerle gidiyorum. ‘Şimdi yeni olan ne?’ derseniz Londra metrosunda artık Türkçe var. Yani otomatik bilet makinelerinde yolcular için yapılan açıklamalar Türkçe olarak da veriliyor Haziran 2009’dan beri. Biraz araştırdım. Haziran 2009’a kadar bilet makinelerinde sadece 6 dil seçeneği varken bu sayı 17’ye çıkarılmış ve yeni eklenen 11 dilden birisi de Türkçe. Şimdi bunun ne önemi var, diyebilirsiniz. Öyle ya sonuçta 17 dil seçeneği var ve dahası da Londra’da 300.000 civarında Türk yaşıyor. Lakin şunları da not edelim. Londra’da 10 yıl önce de 300.000 Türk vardı. Evet, Türkçe 17 seçenekten birisi ama Londra’da 300’den fazla dil konuşuluyor. 300 dilin olduğu bir şehirde ilk 17 içinde olmak hiç de fena değil. Türkçenin bilet makinelerine dâhil edilmesinin ana sebebi sanırım Londra’da artan Türk turisti olsa gerek. Düşünsenize, THY günde 3 olan İstanbul-Londra seferlerinin sayısını yenilerde 5’e çıkardı. Buna diğer havayollarının da seferlerini eklerseniz İstanbul-Londra arasında İstanbul-İzmir sefer sayısından daha fazla bir trafik bulursunuz. Bu ne demektir? Her şeyden önce Londra’ya giden Türk turist sayısındaki artış demektir. Üstelik bu artış vize almaktaki zorluklara rağmen oluşuyor. Bu, Türkiye ekonomisindeki büyümenin ve Türkiye’nin daha fazla dünyaya entegre olduğunun göstergesi. Nitekim Türk ziyaretçisindeki artışı gören Londra ulaşım idaresi otomatik bilet makinelerine Türkçeyi de ekliyor. Bunun Türkiye’nin itibarı açısından anlamı performansla gelen bir itibar olması. Bence bu çok önemli. Düşünsenize Türkçe, Londra’da yaşayan 15 milyon insanın ve bu şehri her yıl ziyaret eden on milyonların günlük yaşamında her an karşılaştıkları bir olgu haline gelmiş oluyor. Onlar için Türkçe ve Türkler akademik bir okumayla ya da BBC dünya haberleri izlemekle fark edilen bir olgu değil artık. Normal günlük yaşamın bir parçası. Londra’dakiler için Türkiye ve Türkçe bir yabancı ve öteki olmaktan çıkıp gittikçe daha da içselleşecek demektir.

İkinci gözlemim 2 günlük bir Avusturya ziyaretimde oldu. Avusturya Alplerinde bir köy var Alpbach adıyla. 1945’ten beri düzenlenen ve bir anlamda İsviçre Alplerindeki Davos dünya ekonomik forumuna siyasi alanda muadil Alpbach Avrupa Forumu var. Bu yıl yapılan forumun siyaset sempozyumunun “Bölgesel bir aktör olarak Türkiye” başlıklı panelinde konuşmacı olarak yer aldım. Benim dışımda Almanya, Avusturya ve İsrail’den konuşmacılar vardı. Foruma katılanlar neredeyse bütün dünyadan. Davos Forumu’ndan geri kalır bir yanı yok. Burada panelde neler söylediğimi tekrarlamayacağım. Özetle Türkiye’nin bir aktör olarak artılarını ve eksilerini ifade ettim. Belirtmek istediğim husus, panel süresince gerek konuşmacılar gerekse soru soran izleyiciler tarafından Türkiye’den pozitif bir üslupla ve pozitif noktalar üzerinden bahsedilmesiydi. Bu tür uluslararası panellerde geleneksel olarak Türkiye’nin sorun alanları özellikle de Kıbrıs, Ermeni ve Kürt meseleleri gündeme getirilir. Panel süresince bu geleneksel negatif unsurlar hiç gündeme getirilmedi. Hatta Rusya Federasyonu’nun AB nezdindeki büyükelçisi soru sorarken Kıbrıs meselesinin hiç gündeme getirilmemesine hayret ettiğini ifade etti. Bunların yerine panelde daha ziyade Türkiye’nin Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlar’daki sorunlara barış için müdahil olma çabalarından bahsedildi. Bence bu da yeni bir durumdur. Çünkü dediğim gibi bu tür yerlerde hep Türkiye’nin sorun alanları gündeme getirilir ve Türkiye negatif unsurlarla anılırdı. 1997 yılında yine Avusturya’da (Viyana) katıldığım akademik bir toplantıda uluslararası ilişkiler teorisi alanında bir tebliğ sunmuştum ve tebliğden sonra tartışma kısmında bana soru soran bir izleyici Kürt meselesine ilişkin bir soru sormuş ve Kürtlere yapılan mezalimlerden bahsetmişti. Halbuki benim tebliğim tamamen farklı bir alanda ve teori üzerineydi. Şimdi ise akademik olmayan siyasi bir forumda bile negatif unsurlara değinilmiyor. Şüphesiz bu bahse konu sorunları önemsizleştirmiyor. Lakin Türkiye’nin herhangi lokal bir soruna odaklanmadan normal bir ülke olarak anılması daha da önemli bence. Çünkü Türkiye içeride normalleştikçe ve dışarıda da normal bir ülke olarak anıldıkça sorunlarını da çözecek demektir. Londra’da insanların günlük yaşamlarının bir parçası olan ve Avusturya’daki siyasi forumda negatif unsurlarla anılmayan bir Türkiye’nin dünyada itibarı var demektir.

Zaman, 15.10.2010

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et