Enflasyon, hemen herkesin bildiği, her konusu açıldığında tarifi yapılan ekonomik bir terimdir. Tek kelimeyle Türkçe karşılığı “pahalılık” veya “pahalılaşma”dır. Biraz daha literatür tanımı ise, basitçe, “fiyatlar genel seviyesinin gitgide yükselmesi”dir. Tersi de “deflasyon”, yani “fiyatların gitgide aşağıya düşmesidir. Bir ekonomide hangisinin daha kötü olduğu üzerine tartışmalar da eksik olmaz.
Bu tanıma göre, enflasyonu tartışmadan önce bizim “fiyat” kavramını bilmemiz gerekir. Hemen fiyatın da tarifini yapalım; fiyat: “bir mal ya da hizmet için uygun görülen parasal karşılık”tır. Şöyle detaylandıralım; değişik birçok faktörü veya malzemeyi bir araya getirerek ortaya bir ürün çıkarırız. Amacımız, bu ürünü satmaktır. Satabilmek için fiyatı nasıl belirleriz? Çok basit olarak, tedarikçilerden topladığımız malzemelere ödediğimiz parasal karşılığın, elimizdeki tek bir ürüne denk gelen miktarının toplam rakamını fiyat olarak belirleyebiliriz. Yani, eğer ekmek üretiyorsak, 1 çuval unun, 1 kg tuzun, 1 lt. yağın, 1 pk. mayanın, suyun, içinden, ürün olarak ortaya çıkardığımız 300 gramlık bir ekmekteki karşılığını hesap edip, “ekmeğin fiyatı şudur” diyebiliriz.
Ancak, fiyatı sadece yukarıda saydığımız girdilerle belirlemek, işletmenin hayatiyeti için isabetli olmayacaktır. Çünkü, ürettiğimiz ürünün içinde, sarf malzemesinin dışında da maliyetler var. Bunların en önemlisi işçilik, enerji, vergi, kira, finansman, amortisman, zayiat miktarı, iklim, tedarik şartları, dünyadaki siyasi gelişmeler vb. bir dolu etken daha ürünümüzün fiyatının belirlenmesinde rol oynar. Hatta belki, ekmeğin içindeki somut faktörlerden daha çok, ikinci saydığım soyut faktörler son fiyatta en büyük oranı tutar.
Evet, bir ürün ürettik, fiyatını belirledik. Peki, zamanla neden önceki belirlediğimiz fiyatın üstünde fiyat belirlemek zorunda kalırız? Yani neden fiyatlar artar? İşte bütün mesele bu. Buna, ürünümüzün üretiminde kullandığımız malzeme ve diğer faktörlerin fiyatlarının zaman içinde artış eğilimine girmesi neden olur?
Yine ekmekten örnek verirsek, ekmeğin üretiminde kullandığımız malzemeler ve üretimdeki diğer girdilerin fiyatları artarsa, fırıncının da ekmek fiyatını artırması kaçınılmazdır. Yine bir soru soralım. Ekmeğin içindeki malzemelerin fiyatı neden artar? Onların fiyatı da, “yine onların üretiminde kullanılan somut ve soyut faktörlerin fiyatı arttığı için” diye cevap verilir. Bunu geriye doğru zincirleme uzatabiliriz. Unun fiyatı arttığı için ekmeğin, buğdayın fiyatı arttığı için unun, gübrenin fiyatı arttığı için buğdayın, fosfatın fiyatı arttığı için gübrenin diye geriye doğru gidebiliriz. Kısaca, önümüze gelen bir ürünün fiyatında, o ürünle ilgisini direkt olarak kuramayacağımız, hiç tahmin etmediğimiz, piyasada bulunan binlerce malzemenin veya etkenin fiyatının payı da vardır. Örneğin, kamyon lastiklerinin fiyatının artmış olması, bizim soframızdaki ekmeğin fiyatını artırabilir. Bunu hiç bilmeyiz. Ama biz, çok basit bir bakış açısıyla, “ekmeğin içinde kamyon lastiği mi var da ekmeğin fiyatı artıyor?” diye bir soru sorarsak, buna alacağımız cevap “sessizlik” olacaktır. Çünkü, bazılarına verilebilecek en iyi cevap “susmak”tır.
Sayın Cumhurbaşkanımız, ekonomi literatürüne, önümüzdeki yüzyıllar boyu konuşulacak veya gülünüp geçilecek bir hipotez ekledi. “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur”. Yani bir ürünün içindeki görünür ve görünmez bütün maliyetlerdeki artışların sonucu ortaya çıkan “fiyat”ların artışa geçmesinin sebebini, paranın fiyatı diyebileceğimiz “faiz”e indirdi.
Faiz, işletmenin ihtiyaçlarından birinin, yani paranın/finansın fiyatıdır. Yine yani, son fiyatın belirlenmesindeki birçok etmenden birinin fiyatıdır. Her işletme, ucuz finansmana erişmek ister. Ucuz finans, son fiyatın içindeki etmenlerden, sadece kendine düşen pay kadar fiyatı olumlu yönde etkiler. Yoksa, faiz, maliyetin tümü değildir ki, enflasyonun tek başına sebebi olsun. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı’nın ısrarla savunduğu “faiz sebep, enflasyon sonuç” hipotezini, “hayır, enflasyon sebep, faiz sonuçtur” diye çürütmeye uğraşmak yerine, velev ki Cumhurbaşkanı’nın tezi doğru olsa bile, yine de faiz, enflasyonun tek başına sebebi değildir, olamaz. Çünkü para da enflasyondan etkilenmektedir.
Fiyatların belirlenmesinde en önemli faktörlerden, hammadde fiyatları dövize, işçilik fiyatı “asgari ücret”e, vergiler yüksek matrahlara, enerji dışarıya, döviz FED’e bağlı olduğu müddetçe, son zamanlarda çok sık kullanılan, belediyelerin, zabıta memurlarıyla marketlere baskın yapmasına kadar giden, “işte döviz indi, fiyatlar niye inmiyor” sorusuna cevap verirken, yukarıdaki bütün argümanların cahili olmak veya piyasaya düşman olmak gerekir.
Yine hükümetin, enflasyonun inmesi ümidiyle, piyasanın belirlediği fiyatın çok altında MB aracılığıyla piyasaya para vermesi, iş dünyasına adeta bedava kredi dağıtması ve bunun sonucunda enflasyonun düşeceği beklentisi boşuna bir avunmadır. Ülkeye de çok şey kaybettirecektir. Şayet ülkede sermaye, tasarruf azsa, finansa erişim zorsa, finansal aktörler vergilerle sıkıştırılıyorsa, finansa aracılık eden kurumların diğer görünmeyen maliyetleri artmışsa, yabancı sermayeye aşırı ihtiyaç duyuluyorsa, kısaca paraya ulaşmak zor ve pahalıysa paranın da fiyatının artması normaldir. Hükümetin “zorla piyasaya ucuz para vereceğim” demesi, aslında normal aksa pek bir zarar vermeyecek bir derenin önüne derme çatma bir bent yapıp, milletin (MB’nın) omuzunu bente dayatıp, (ekonomimizin) dayanabildiği kadar suyun basıncını (finansman maliyetini) tutmaya uğraşmasıdır. Bir gün mutlaka milletin omuzunun gücü bitecek ve gecikildikçe biriken suyun basıncı milletin gücünün dayanamayacağı noktaya gelecek. O zaman da faizler, yine üretimdeki kendi payı kadar fiyatlara etki edecek, enflasyonun artmasına katkıda bulunacak.
Sonuç; faiz enflasyonun küçük bir kısmının sebebiyken, enflasyon hemen hemen faizin tamamının sebebidir.