Habere göre Savunma Bakanlığı terörle mücadele eden askerlere yargılamada ayrıcalık getiren bir kanun taslağı hazırlayarak Adalet Bakanlığı’na göndermiş. Taslak terörle mücadele eden askerlerin görevleriyle ilgili işledikleri iddia edilen suçlardan yargılanabilmelerini savunma bakanı ve başbakanın iznine bağlayan bir düzenleme içeriyormuş.
Bugüne kadar AK Parti Hükümetleri tarafından askeri vesayetin yasal, adlî ve idarî araçlarını devre dışı bırakacak pek çok olumlu değişiklik yapıldı. Aynı şekilde “devlet adına” güvenlik mensupları tarafından işlenen hukuk ve demokrasi dışı eylemleri perdeleyen, üstünü örten ve cezasız bırakan pek çok yasal düzenleme ve uygulama kaldırıldı veya değiştirildi.
Peki, şimdi bir geriye gidiş anlamına gelebilecek böyle bir düzenleme hangi ahlâkî, hukukî veya demokratik gerekçe ile savunulabilir? Bu tür bir düzenlemenin askeri vesayete ve derin devlete karşı alınan uzun ve zorlu yolda geriye doğru büyük bir adım atmış olmaktan başka ne karşılığı olabilir?
Henüz taslak halinde, belki de yasalaşmayacak, ancak bu fikrin düşünülerek bir taslak haline dönüştürülmüş olması bile vahimdir. Düşünün askerler hakkında öldürme, işkence, cinsel taciz veya kötü muamele gibi şikâyetlerle ilgili savcılık doğrudan soruşturma kararı veremeyecek. Savcılığın işini, bakan ve başbakan üstlenecek, isterse soruşturma izni verecek istemezse vermeyecek. Üstelik, düzenleme terörle mücadele eden askerleri kapsayacakmış. Hükümet terörle mücadele eden askerlere neden böyle bir ayrıcalık versin, neden soruşturmalara ve davalara karşı onlara böyle bir siyasi koruma kalkanı sağlamak istesin?
Hükümet, terörle mücadelede 90’lar tarzı illegal yolların kullanılmasına ve insan hakları ihlallerine göz yummak, terörle mücadele ediyoruz deyip bölge halkına zulmeden ve yasadışı işlere bulaşan askerleri korumak ve terörle mücadeleyi bir sis bulutunun arkasına gizlemek maksadıyla mı böyle bir düzenleme yapıyor? Hiç ihtimal vermiyorum.
Böyle bir niyet, AK Parti’nin hem bölgede hem Türkiye genelinde sosyolojik, ahlaki ve hukuki meşruiyet aramaktan vazgeçmeye başlaması anlamına gelir. Şimdiye kadar inşa etmeye ve kurmaya çalıştığı Kürt paradigmasını çöpe atması demektir. Partinin kendisi ile birlikte Türkiye’yi de “infilak ettirecek” bir bombanın pimini kendi eliyle çekmesi demek. Dolayısıyla bu olasılık bence devre dışıdır.
Asıl güçlü olasılık ise Paralel Yapılanmayla ilişkili bir takım kaygılar üzerine Hükümetin böyle bir taslağı hazırlamış olabileceğidir. Darbe ile mücadele sürecinde Paralel Yapılanma çok fazla adaletsiz ve hukuksuz iş yaptı. Çok sayıda askeri uydurma deliller ve kurulan tuzaklar ile mağdur etti. Kendi örgüt amaçlarına ulaşabilmek için her türlü gayri ahlâkî ve gayri hukukî yola başvurdu. Aslında darbeler ve derin devletle mücadeleye en büyük zararı Paralel Yapılanma verdi.
Muhtemeldir ki, taslak hazırlanırken Paralel Yapılanmaya mensup savcı ve hakimlerin terörle mücadele eden askerler hakkındaki suçlamaları hukuk ve adalet dışı gayelerle manipüle edebileceği endişesi güdüldü.
Böyle bir risk olabilir, ancak söz konusu riskle, böyle ağır siyasî, sosyolojik ve hukukî problemler üretmeye gebe bir düzenleme ile mücadele edilmesi anlamlı değildir. Hükümet Paralel Yapılanmayla mücadelede kontrolü eline geçirdi. Bu yönde gelecek olan herhangi bir suiistimale veya hamleye hızla ve etkili şekilde müdahale edebilir. Bunun için olağanüstü hal türü düzenlemelere ihtiyacı yok.
Hükümet terörle mücadele konusunda hukuk ve demokrasi araçlarını kullandığı ve bunları geliştirdiği için avantajı ele geçirdi. Bu avantajı yitirmek istemiyorsa bu konularda geri adım atmamalıdır.
Yeni Yüzyıl, 04.03.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/askere-yargilama-ayricaligi-1538