Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça Millet İttifakı’nın veya CHP’nin adayının kim olduğu sürekli gündemde, tartışma konularının ilk sıralarında. Millet İttifakı veya CHP diyorum çünkü İttifak’ın adayını belirleyecek olan, “hadi neyse” belirleyici olan diyelim, CHP olacaktır.
Kamuoyunda geçen isimler malumunuz. İki büyükşehir belediye başkanının isimleri sürekli gündemde. Fakat Kılıçdaroğlu bu isimlerin önünü “belediye başkanlarımızın görevlerine devam etmelerini istiyorum” diyerek kesmişti. Hatta onlara kamuoyuna ilan etmelerini de söyledi ve her ikisi de aday olmayacaklarını deklare ettiler. Peki ama özellikle taban tarafından teveccüh gösterilen bu iki ismin önünü daha şimdiden neden kesti? Elbette kendisinin istikbali için. Aklında başka bir isim olsaydı eğer bu isimler üzerinden yapılan tartışmalardan rahatsız olmaz, asıl adayını saklı tutmaya devam ederdi. Bir genel başkan olarak belediye başkanlarından kendisine rakip çıkarmaktan ziyade kendisi bu sefer gerçekten aday olmak istiyor.
Kılıçdaroğlu ve muhalefet için Erdoğan ilk kez bu kadar zor bir durumda. Onlar için Erdoğan ilk kez bir seçime matematiksel olarak kaybetmeye bu kadar yakın. Yani muhalefet bugüne kadar hiç olmadığı kadar umutlu. Kılıçdaroğlu da bu havada olduğu için Erdoğan’ı yenen kişi olmak istiyor. Başka hiçbir açıklamaya, gerekçeye ihtiyaç yok.
Kılıçdaroğlu’nun korktuğu tek şey İYİ Parti’yi elinden kaçırmaktı. Çünkü yeni partiler ile birlikte Meral Akşener kendi ismi altında bir ittifaka kayabilirdi. Nitekim CHP-HDP yakınlaşması sonrasında gündeme gelen bu iç çekişmeler Kılıçdaroğlu’nun Akşener’e “başbakanlık” sözü vermesiyle son buldu. Artık İYİ Parti CHP-HDP yakınlaşmasına karşı da daha toleranslı davranıyor. En büyük sorunu çözmüş olan Kılıçdaroğlu öyle bir halet-i ruhiye içinde ki ilk turda başka kimse umrunda değil. İYİ Parti’yi ittifakta tutmayı başaran Kılıçdaroğlu, ilk turda tüm partiler kendi adaylarını çıkarsa bile ikinci tura Erdoğan ile kendisinin kalacağını biliyor.
İkinci turda ise Erdoğan ismi karşısında yer alan tüm siyasî partiler de tabanına “Erdoğan düşmanlığı” ile rahat bir şekilde “Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğiz” diyebilecektir. Bu konuda diğer partilerin “rahat” olmasını vurgulamamın sebebi, özellikle CHP seçmeni olmayanlara CHP adayına oy vermelerini istemenin hiç de kolay olmadığına dikkat çekmek istememden kaynaklı.
Tüm bu yaşananların yanında aslında Kılıçdaroğlu adaylık çalışmalarını çok önceden başlattı bile. Bu konuda “ortak görüş olursa aday olurum” diye nisan ayında nabız yoklamaya başlamıştı. Sonrasında YouTube’da çok izlenen hesaplardan birisi olan “140journos” adlı hesaba “cehape zihniyeti” adlı bir belgesel çektirdi. Bu öyle bir belgesel ki izleyenlerin, Kılıçdaroğlu’nun, Türkiye’nin henüz keşfedemediği bir cevher olabileceğine dair fikir birliğine kapılmaması mümkün değil.
Önce “gençlerin Kemal amcası” sonrasında ise “gençlerin demokrat amcası” oldu. Ve bu kimliğe sıkı sıkıya sarıldı. Bu şekilde 2023’te seçmenlerin %15-16’sını oluşturacak olan Z kuşağına göz kırpmaya devam ediyor. Bunu Twitter hesabında biyografisine dahi ekledi. Aynı platformda 6 oklu fotoğrafını kaldırarak yerine Türk bayraklı bir fotoğraf koydu. Yaklaşık bir aydır billboardlara boy boy kendi fotoğraflarını koymaya ve vaadlerini sıralamaya başladı. Ve son olarak da “Kılıçdaroğlu” imzasıyla programlara katılmaya başladı. Katıldığı programlarda artık arka fonda kendi imzası da yer alıyor. Bir tür imaj çalışması tamamlanmaya çalışılıyor.
Seçim tarihinde bir değişiklik olmazsa eğer henüz iki yıl gibi uzun bir süre var; yani köprünün altından çok su akabilir. Fakat tüm bu süreç ve bu süreçteki göstergeler “2023’ten itibaren cumhurbaşkanımız Erdoğan mı yoksa Kılıçdaroğlu mu olacak?” diye düşünmeye başlamak için yeterli olduğunu söylüyor.
Emre Turku
11.11.2021