Ak Parti’nin eğitim politikasını eleştirmeye kalksak, bize son on yılda yaptıkları iyileştirmeleri bir çırpıda sayardı. Örneğin;
Artan nüfusa rağmen öğretmen başına düşen öğrenci sayısını nasıl düşürdüklerini;
Derslik başına düşen öğrenci sayısını nasıl azalttıklarını;
Aylık bursları nasıl arttırdıklarını;
Eğitim kurumlarına nasıl geniş bant internet erişimi sağladıklarını;
Yurt dışına kaç tane öğrenci gönderdiklerini;
Öğretmen maaşlarında nasıl artış sağladıklarını;
Fatih projesini nasıl başlattıklarını;
Kitapları nasıl ücretsiz dağıttıklarını;
180’den fazla yeni üniversiteyi nasıl kurduklarını;
Ne kadar yeni derslikler yapıklarını;
Eğitim bütçesini nasıl 9 kat arttırdıklarını bir çırpıda anlatırdı.
Evet, bunların hepsi doğrudur; Ak Parti hükümetleri bunların hepsini yaptı ve iyi ki yaptı.
Fakat tüm bu çabalara ve iyileştirmelere rağmen Türk eğitim sistemi önemli bir “sistem” ve “zihniyet” sorunuyla yüz yüzedir.
Eğitim sistemi ve zihniyeti düzeltilmeden Türkiye’nin düzelmesi zordur.
Evet Türk eğitiminin en büyük sorunu zihniyettir. Bu zihniyet, parti ve mezhep gözetmeden tüm kesimlere nüfuz etmiştir.
Türk toplumu olarak birçok konuda ayrı düşsek de, eğitim zihniyeti söz konusu olunca, aramızdaki fark, anmaya değmez.
Bu eğitim zihniyetidir ki, çocuklarımızı karda-kışta her gün sıraya sokmuş ve sınıflara sırayla almıştır. Fakat her gün sıraya sokulan bu çocuklara, sıranın ne demek olduğu, neden sıraya girilmesi gerektiği kavratılamamıştır. Bu toplum, bırakın olağanüstü durumlarda sıraya girmeyi, olağan durumlarda bile sıra kültürü edinememiştir.
Bu eğitim zihniyeti, öğrencilerimize birinci sınıftan itibaren kitaplardan, ansiklopedilerden, internetten alıntı yaptırılarak ödev yaptırmaktadır. Fakat bırakın öğrencileri hocalar bile ödevin nasıl yapılacağını, hipotezin nasıl kurulacağını, alıntının nasıl yapılacağını, kaynağın nasıl gösterileceğini tam bilmemektedir.
Bu eğitim zihniyeti, birinci sınıftan itibaren öğrencilere rakamları kullandırmaktadır. Fakat öğrenciler, her gün kullandıkları bu rakamların “Hint-Arap rakamı” olduğunu, bu rakamların Romen rakamlarından farkının “sıfır” (0) olduğunu, sıfır olmadan matematiksel işlemlerin yapılamayacağını bilmemektedir.
Bu eğitim zihniyeti, neyi ne için yaptığını bilmiyor. Her ilçeye bir “meslek yüksekokulu” kuruyor fakat fabrikalarımız “meslek sahibi eleman” bulamıyor.
Evet, bu eğitim sistemi nedeniyle mesleksiz, işsiz, saygısız, düzensiz bir toplum haline geldik.
Böyle bir eğitim sisteminden “teknoloji üreten”, “değerleriyle barışık”, “çağını kavramış”, “nitelikli”, “özgüveni yüksek”, “meslek sahibi” bireyler yetiştirmesini istemek biraz hayalcilik olur.
Tekrar başa dönecek olursak doğrusu, bu içler acısı durumdan Ak Parti çok fazla sorumlu değil. Bu konuda çok fazla günahı yok. Hatta bu sorunları aşmak için epey çaba harcadığı da bir gerçek.
Fakat Ak Parti’nin işi, zannettiğinden daha zor.
Sorun daha derinlerde.
Sorun, eğitime daha fazla kaynak aktarmanın, daha çok öğretmen istihdam etmenin, sınav sistemini değiştirmenin, yeni müdürler atamanın ötesinde.
Daha kötüsü Paralel Yapıyla mücadele, işi daha da zorlaştırıyor. Hükümet, bir taraftan mevcut sistemi Paralel Yapıdan arındırmak, diğer taraftan “sistemi” ve “zihniyeti” dönüştürmek zorunda.
Diyeceğimiz tek şey var: Allah yardımcıları olsun!