Başkanlık sistemi ve muhalefet

Yeni yılda başkanlık tartışması gündemimizden hiç düşmeyecek gibi görünüyor. Başkanlık meselesine teknik bir konu olarak baktığımızda, başkanlık sistemi ile elde edeceğimiz avantajların hepsini parlamenter sistemde de sağlamamız mümkün. Hem de başkanlık sisteminin yaratacağı doku bozuklukları riskine girmeden…

Simgesel devlet başkanı pozisyonuna indirilmiş bir cumhurbaşkanı yürütmedeki iki başlılığı çözecektir. Dar bölge çoğunluk seçim sisteminin kabulü de koalisyon hükümetleri ihtimallerini azaltacaktır. Siyasal partiler yasasında köklü değişiklikler de genel başkan sultasını kırabilir. Daha neler neler önerilebilir ama başkanlık tartışması teknik bir mesele değil ki.

Kırılma Anı

Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi tarihsel bir kırılma anıdır. Bu kırılma ile birlikte bir tür engelleme makamı olarak kurgulanmış olan Cumhurbaşkanlığı, etkin ve icracı bir yürütme organına dönüştürülmüş durumda.  Sayın Erdoğan’ın seçimle Cumhurbaşkanı seçilmesi ve partisinin de meclisteki çoğunluğu elde etmesi ile birlikte, Türkiye pratikte bir çeşit başkanlık sistemini tecrübe etmeye başladı.

Siyasal sistemimizin başkanlık sistemi yönünde değişmemesi mümkün gözükmüyor. Neyse ki, bunun nasıl bir başkanlık sistemi olacağı ise halen şekillendirilebilir. Tabi muhalefet partileri siyasi tarihimizi ve bu tarihteki kırılmaları anlama yeteneğini mucizevi bir şekilde kazanabilirse… Muhalefet bu değişim seli karşısında yine gözlerini kapatıp eski ezberlerini okuyarak yola devam etmeye çalışırsa, gözlerini açtığında kendini bambaşka bir dünyada bulacak gibi görünmektedir.

Bunun karşısında AK Parti’nin kimliği ve politikaları sürekli olarak, yapıcı ve uzlaşmacı olmayan bir muhalefet karşısında şekillendi. Seçimlerin ve parlamentonun dışında, asıl siyasal mücadele ülkeyi “fark ettirmeden” yöneten bürokratik örgütler üzerinde şekillendi. Cumhurbaşkanlığı, yargı kurumları ya da Türk Silahlı Kuvvetleri gibi bürokratik örgütler bağlamında, sıklıkla ortaya çıkan siyasal krizler, meclis içinde değil ama AK Parti’nin seçim ve referandum zaferleri ile çözüme kavuşturuldu. Sürekli iki tercih arasında sıkıştırılan seçmenler, kutuplaşmaktan kendilerini koruyamadı.

Muhalefet Ne Yapmalı?

Başkanlık sistemi tartışması bu kutuplaşma hattını yeniden canlandırmışa benziyor. AK Parti’nin Türk tipi başkanlık sistemi savunusuyla verdiği mesaj basit: bürokratik örgütlerin yarattığı istikrarsızlığı seçim sistemi ile kalıcı bir şekilde bertaraf etmek. Mesaj basit ama toplumsal karşılığı da bir o kadar güçlü.

Siyasal sistemi istikrarsızlığa sürükleyen ana çatışma alanının, doğrudan seçimle gelmiş ve olağan dışı yetkilerle donatılmış bir başkan tarafından kesin bir şekilde çözüme kavuşturulacağı öne sürülüyor.

Muhalefet ise bu iddiaya başkanlık sisteminin Türkiye’yi otoriterleştireceğini öne sürerek karşılık vermeye çalışıyor. Otoriterleşme iddiası parlamenter sistem içinde de sıklıkla kullanıldığından, bu cevabın seçmen karşısında AK Parti’yi yıpratacak bir karşılığı olmadığını biliyoruz. Öyleyse muhalefet ne yapmalı?

Muhalefet başkanlık sistemine doğrudan karşı çıkmak yerine bu sorunu ortaya çıkartan bürokrasi sorununu kabul ederek işe başlamalıdır. Hatta bunun da ötesine geçerek, AK Parti’nin sunduğu çözümün neden işe yaramayacağını ve hangi tür siyasal mekanizmaların bürokrasinin tarafsızlığını sağlayacağını açıkça belirtmelidir.

Muhalefet geçmişi ile hesaplaşarak, vatandaşların bürokratik kurumlar üzerindeki denetiminin nasıl güçlendirileceğini tartışmaya açmalıdır. Bu konudaki literatür ve siyasi tecrübe muhalefetin önünde kullanılmayı beklemektedir. Tabi muhalefetin kendisiyle hesaplaşmaya gücü yeterse…

Yeni Yüzyıl, 02.01.2016

http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/baskanlik-sistemi-ve-muhalefet-754

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et